• birçok kürtçe esere imza atmış olan ermeni dengbej. kısa yaşam öyküsü ve eserleri için;

    http://www.kurdishmagazin.com/…file=article&sid=395
  • uzun yıllar boyunca erivan radyosundan sesini duyuran ermeni asıllı kürtçe'nin büyük dengbeji. gerçek adı garabet haçadruyan olan büyük dengbej 15 ocak 2005 tarihinde 103 yaşında vefat etmiştir.

    1902 yılında xerzan’da bugünkü batman'a bağlı bilêyder köyünde ermeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen garabet, ailesini 1915 olaylarında kaybetmiştir. garabet, ailesini kaybettiği olayı şu şekilde anlatır.

    "önce köpeklerin sesini, sonra da kapı sesini duyduk. tahta kapımıza çok sert vuruyorlardı. kapıyı açmak için ben gittim. silahlı üç adam dışarıda duruyorlardı. kürtçe konuşuyorlardı. herkesi, köyün aşağısındaki dere kenarına götürdüler. oraya başka ermenileri de getirmişler. hiç vakit kaybetmeden önce erkekleri, sonra kadınları öldürdüler. sonunda bir parça insaf vicdanlarına girdi ki, bizi bıraktılar. ’sakın kimse evine geri dönmesin!’ diyerek de çocukları uyardılar."

    kardeşleri ile birlikte bir süre köylerde dilencilik yaparak hayatta kalmayı başarabilir. bugünkü batman civarında olan tapî köyünde, kızkardeşi köylülerden biriyle evlenince kendisi de bu köye yerleşip çobanlık yapmaya başlar. bu köy daha sonra hakkında kılam söylediği filêtê quto’nun köyüdür. bu köyde başka dengbêjlerle tanışıp, onlarla birlikte sohbetlere katılır ve bu sohbetlerde güzel sesi fark edilir.

    şeyh said isyanında sonra bazı kürt aşiretlerle birlikte kendisi de suriye’ye sürgün edilir. aşiretler geri döndüğünde, türkiye nüfusuna kayıtlı olmadığı için suriye’de kalmak zorunda kalır. fransızların elinde olan suriye’de yapacak pek bir iş olmadığından fransız lejyonuna yazılır ve yaklaşık 15 yıl fransız ordusunda geri hizmette çalışır.

    2. dünya savaşından sonra orduda görev yapanlara fransa’ya yerleşme hakkı tanınır fakat kendisi ermenistan’a yerleşmek istediğini söyler. fransız hükümeti aracılığıyla sovyet ermenistanı'na gönderilir. 1950 yılında erivan radyosunun kürtçe bölümüne katılır. ilk başlarda erivan radyosunda bazı zorluklar yaşar. sovyet yönetimindeki erivan radyosunda feodal öğeler içeren şarkılara izin verilemeyeceği söylenir. başka tarzda şarkıları da kendisi kabul etmez. nihayetinde garabet'e bir şekilde izin çıkar sansürden koparabildiği kadar 50 yıl boyunca sesini tüm kürtlere duyurur. kürtçe dışında hiçbir dilde şarkı söylememiştir.

    karapeté xaço öldüğünde ardında onlarca albüm bırakmıştır.

    -eyşana elî
    -zembîlfiroş
    -genc xelîl
    -xumxumê
    -hesenîko
    -lê dihole
    -bişêriyo
    -lê lê edûlê
    -xezal
    -filîtê qutu
    -silêmanê mistî
    -de xalo
    -mîrzikê zaza
    -lawikê metînî (dayîkê)
    -evdalê zeynê
    -hey babikê
    -nûrê
    -ay lo mîro
    -mîro wayê
    -derwêşê evdî
    -yane yane
    -lo dilo
    -diyarbekir
    -lê canê
    -saliho û nûrê

    bazı klamları için:

    filitê quto
    http://www.youtube.com/watch?v=wcfeo6mpekk

    evdalê zeynê
    http://www.youtube.com/watch?v=awwy30umpki

    lawikê metînî
    http://www.youtube.com/watch?v=v6fit7yzvtq
  • kendisiyle yapılmış bir röportaj.

    ===alıntı===

    kimdir karapetê xaço? nerede doğmuş, nereleri dolaştıktan sonra bu soğuk ve çorak topraklara gelmişti? kürtler için, kürtlerin diliyle 92 yıldır klamlar okuyan bu söz ustasının ermeni olduğunu kaçımız biliyoruz? bir asırlık ömre nice serhildanın, nice kıyımın, aşkın ve ölümün acısını sığdırmış bu klam ustasının hayatı aslında son yüzyılın dengbêjlik serüveninden başka şey değil.

    -ben çocukken babam hep sizin klamlarınızı dinler ama ben hiçbir şey anlamıyordum. tiz, berrak ve ince ses çocuk beynimde yıllardır söylenip duruyor. hep kendi kendime, acaba bu karapetê xaço kimdir, nasıl biridir, diye soruyordum. ve şimdi de yanınıza oturmuş, sizin bir asra tanıklık etmiş berrak sesinizi dinliyorum. fakat yine de soracağım, kimdir karapetê xaço kimdir?

    (gidip, bir fotoğraf getirip bana gösterdi.) bu benim evimdir, adı bilêder'dir, şimdi de ona bişêri diyorlar. elih'e bağlı, şimdi ona da batman diyorlar. o zaman diyarbakır'a bağlıydı. ben işte o köyde dünyaya gelmişim. 1915'te annem, babam o köyde katledildiler. çocuk başımıza katliamdan sonra o köyden çıkıp, insanların öldürülmediği, katliamların yaşanmadığı bir köye gittik. filitê quto'nun köyüydü. o kendi köyünde herkesi yanına alıp ihtiyaçlarını giderip daha sonra kölesi olarak çalıştırıyordu. o zamanlar 11-12 yaşlarındaydım. büyük kız kardeşim o köyde evlenmişti, kocası zenginliğin köleliğini yaptığı için öldürülmemişti, biz de onun yanına taşındık. orada zenginlere hizmetçilik yapıyorduk. kürt kaçıkçılar hükümet binalarına saldırıyor, yol kesiyordu. bu kişilerin ermeni köyleri ile araları çok iyiydi. ermeniler onları evlerine alıp saklıyordu. bunun için de türkler; bütün ermenilerin o köyden çıkması ve toplama kamplarına alınması kararlarını aldılar. " böylece de hepimizi köyden çıkardılar.

    -nereye gittiniz peki?

    binxetê'ye, suriye'nin kamuşlo şehrine göçtük. yıl 1929'du. o zamanlar suriye fransızların elindeydi. yapılacak iş de olmadığı için fransız ordusuna katılmak zorunda kaldım. tam 15 yıl 3 ay, kamuşlo, derozor, haseki gibi yerlerde fransız ordusuna kerhen hizmet ettim. komutanların hizmetçiliğini yapıyordum. onlara kahve yapıyor, ayakkabılarını siliyor, elbiselerini yıkayıp ütülüyordum, böylece evimin geçimini ancak sağlayabiliyordum.

    fransız ordusunda 15 yıl çalışan kişiler daha sonradan emekliye ayrılıp serbest bırakılıyordu. ben de bu süreci bitirerek emekliye ayrıldım. fakat kötü şans denilir ya, bir ay geçmeden ingiliz ordusu suriye'ye girdi. o zaman hizmet için fransız ordusu tekrar beni ve emekli arkadaşlarımı çağırdı. fransız ve ingiliz ordusu kendi askeri için halktan buğday ve arpa topluyordu. ingiliz ordusu suriye'den çıktıktan sonra bütün askerlerini toplayarak: "değerli askerlerimiz 15 yıldır bizim için çalıştınız, şimdi de biz buradan ayrılıp kendi ülkemize gideceğiz, bizimle gelmek isteyen olursa, hazır olan gemilerimizle fransa'ya gidebiliriz, evinde kalıp suriye'ye hizmet etmek isteyen de bizden ayrılıp gidebilir" dedi. o zaman iki sovyet subayı da heyet olarak burada bulunuyorlardır. ben de kafkasya'ya yani ermenistan'a gitmek istediğimi söyledim. her iki sovyet subayı "hangi partiye bağlısın, yani sen bolşevik misin?" diye sordular. ben de onlara, "kürdüm, bolşevik-molşevik tanımıyorum, sadece hayastana (ermenistan'a) gitmek istiyorum" dedim. bir miktar para ile onlarla gitmemi kabul ettiler. her kişi başı da 150 liraydı. eşimle birlikte varolan bütün altın ve değerli eşyalarımızı geminin parasını elde edebilmek için sattık. binbir zorlukla 1946'da ermenistan'a ulaşabildik.

    bu ülkede de elin hizmetçisi oldum. ölmemek için herkesin hizmetçiliğini yaptım. bir gün orada, bir gün burada, şurada burada uyuyordum. başıma gelmeyen kalmadı.

    -bize yaşamından bahsettiniz, fakat anlatımınızda hiç dengbejliğinizden söz etmediniz. dengbejlik nerede, ne zaman başladı?

    daha ben türkiye'deyken klam söylüyordum. 8 yaşımdayken ben sürü güdüyordum. sürüyü güderken, tarlaya giderken hep klam okuyordum. ben ne ağalara, ne de beglere klam okumadım. kendi kendime klam söylüyordum.

    -dengbêjlikle ilk kez nasıl tanıştınız?

    ben daha çocukken, kör bir aşık vardı. adı şako'ydu. ağalara klam söylemek için sürekli birileri onun ellerinden tutarak onu yürütürdü. ilk defa o kör aşıktan klam okunduğunu duymuştum, zaten o zamanlar kaset-maset olmadığı için herhangi bir şekilde klam dinleyemiyorduk. ben öylece kendi kendime klam söylemeyi öğrendim. o vakit kürtlerin tarlalarını ekiyordum, buğday biçiyor, pala yapıyor ve sürülerini güdüyordum. normalde pazar günleri ermeniler çalışmıyordu. fakat patronum o günlerde bile beni sürüyü gütmem için gönderiyordu. ben de buna karşılık kendi kendime hep şarkı söylüyordum. kiliseye gittiğim zamanlarda bile herkes kendi keyfine bakarken, ben klamsöylüyordum.

    -hangi dilden klam söylüyordun?

    bütün klamlarımı kürtçe söylüyorum. tek bir klamımı bile kürtçe dışında bir dilde söylemedim. hele hiçbir zaman ermenice'de klam söylemedim. ben kürdüm ve bütün klamlarımı kürtçe olarak söylüyorum.

    -fransız ordusundayken de klam söylüyor muydun?

    hiç görülmüş müdür kürt olup klam söylenmediği! şehirde (kamişlo) ister bir ermeni, ister bir kürt düğünü olsun, fark etmez beni de davet ederlerdi. ben de onların gönül hatırı için gidip klam söylerdim. hemen hemen herkesin düğünlerinde klam söylüyordum. fakat hiçbir zaman parayla klam söylemedim. para için klam söylemek çok ayıp bir şey, dengbêjlikte para için klam söylenmez.

    -şimdiye kadar kaç klam okuduğunuzu tam olarak söyleyebilir misiniz?

    vallahi hatırlamam mümkün değil, ama çok çok okudum... bir de hiç durmadan bir ay gece gündüz boyunca klam okuyabilirim. 1950 yılında erivan radyosunun kürtçe bölümüne katıldım. sovyet sistemi döneminde ağalar, beyler ve allah üzerine klam söylemek yasaktı. klam söylemek istediğimde müdahale edip "bunlar ağalar üzerine, bunlar begler üzerine, allahın ismi geçiyor, bunları söyleme bunlar yasaktır" diyorlardı. ben de onlara, "peki ben ne üzerine klam söyleyeceğim?" diyordum.

    radyoya gittiğim zamanlar kürtler "karapet dayı bize klam söyle" diyorlardı. fakat sansür ve yasaklamalardan dolayı onların istediği klamı söyleyemiyordum. eve döndüğüm zaman kızarak, "kıro karapet, malmirat neden istediğimiz klamı bize radyoda söylemedin?" diye söyleniyordular.

    1945'ten şimdiye kadar erivan radyosunda çalıştım. radyonun çalışmaları yanında gidip farklı farklı yerlerde klam söylüyorduk. konserlerde klam söylerken, birkaç kızdan oluşan foklor grubumuz da halaylar çekiyordu.

    -kimlerle birlikte çalıştınız?

    benim müziğime ilk kez eşlik eden egidê cimo'ydu (ermenistanalet çalan bir müzisyen). fakat maalesef benim klamlarımla onun yaptığı müzik arasında herhangi bir uyum sağlanamıyordu. bir klamı tam anlamıyla hazırlamak için çalışma arkaşımızla prova yapmamız gerekiyordu. biraraya gelmek için de devletin bize izin vermesi gerekiyordu, fakat devlet bu konuda bize izin vermiyordu. sadece radyoda klam söylediğim zaman egit'le birbirimizi görebiliyorduk. o zaman da klamlarımız bir yanda, müziğimiz bir yanda kalıyordu. ben lo lo lo lo derken, o müziğiyle bu makamımı tam çıkaramıyordu, işte arkadaşlığımız da böyleydi.

    zavallı egit bana ulaşabilmek için saatlerce yürümek zorunda kalıyor, bana ulaşınca da "bugün radyoya gidip konser vermemiz gerekiyor" diyordu. 50 yıl boyunca radyo yolunda gidip geldik. aha bizim yaşamımızın makamı da böyleydi.

    -şimdiye kadar kaç kasetiniz çıktı?

    ben kasetlerimi bütün dünyaya veriyorum. gelen herkes kasetlerimi almış götürmüştür. sayılarını bile bilmiyorum. bildiğim kadarıyla suriye'de, avrupa'da birçok sayıda iken, sadece türkiye'de binlerce olduğunu iyi biliyorum. kasetlerim herkesin eline geçmiştir.

    -sizin için en güzel klamınız hangisi?

    (gülerek) her gönül birşeyleri sever. senin gönlün birşeyleri ister, fakat benim gönlüm başka birşeyi ister. mesela şimdi gönlüm bir bardak şarap içmek ister, fakat senin gönlün bunu istemez başka bir şey ister. (kızı sirop'u çağırarak) kızım sirop, hadi bana bir bardak şarap getir, zaten ölüm her zaman var.

    -mehmed arif'i dinledin mi?

    evet, dinlemez olur muyum! mehmed arif'in tanburu çok güzeldir. fakat ondan önce başka bir arkadaşım vardı. adı seyidê cizîrî'ydi. benimle birlikte fransız ordusundaydı. botan halkındandı. kırsalda biz bütün askerler tatbikat yaparken seyit'le birlikte klam söylerdik. klamlarının çoğunluğu kızlar üzerineydi. seyit bana "senin şivenden birşey anlamıyorum" derdi. ben de ona "malmirato (evin yıkılası) seido bütün askerler kürttür, hepsi de dilimden anlıyor. fakat yemin ederim ki ne ben, ne de bu askerler senin söylediğin tek kelimeyi bile anlamıyor" dediğimde seit kızıyor, daralıyordu. buna rağmen de arkadaşlığımızdan hiç bir taviz vermiyorduk.

    -ayşe şan'ı tanıyor musunuz?

    ha sen eyşana eli'den mi söz ediyorsun? olmaz olur mu... onu tanımayan mı var?

    (bir ara sessiz kaldı, derin ve kederli bir iç çektikten sonra, şarap bardağını üzerine dikti. kısa bir ara verip eyşana eli'nin bir şarkısını söylemeye başladı...)

    -kürt halkına çok şey vermişsiniz, kültürleri için, klamları için büyük hizmetlerde bulunmuşsunuz. şimdi onlarla ilişkilerinizin nasıl olduğunu merak ediyorum?

    kürtçe bir söz vardır, hani derler ya, 'her kuş kendi sürüsüyle uçar' diye. şimdi bakın onlar kürt ve ben de ermeniyim. onlara hiçbir şey vermeme rağmen, bakın beni ne kadar seviyorlar, değerimi biliyorlar, o kadar uzak yoldan beni görmeye geliyorlar.

    doğduğum topraklarda dengbêjler çoktu. ama bu ülkede (ermenistan'da) büyük dengbejler yoktu. bazı ezidi kürt dengbejler vardı. fakat öyle ahım şahım klamları yoktu. şêro'yê biro'nun da bir klamdan başka söyleyeceği bir şeyi yoktu. fakat onları ben alıştırdım, birçok yeni klam verdim. onlara klamların nasıl söylendiğini öğrettim, şimdi de maşallah herkes kendine klam söylüyor. bu da kürt klamalarının gelişmesi için iyi birşey. bu bana mutluluk veriyor. belki bir gün birileri "allah rahmet eylesin, o iyi bir adamdı" der.

    -şimdi kürt klamlarını nasıl buluyorsunuz?

    dengbêjlik kolay gelişmeyen bir sanat. başıboş bir şey değildir. herkes dengbêjlik yapamaz. yapan kişinin bunun hakkından gelmesi gerek. örneğin; şu anda zindanda olan o yiğit insan üzerine bir klam yapmak isterse; doğru dürüst bir klamla değerini yaratamazsa o zaman o kişiye yalancı denilir. ama klamlarına değer katıp o'nu dile getirebilirse; o zaman herkes ona "aferin sen yapabiliyorsun" denilir. işte kürtlerin böyle klam ve dengbêjlere ihtiyacı var.

    -peki o yiğit insan üzerine klamlarınız var mı?

    hayır hayır, ben klamlarımda tam anlamıyla o yiğidin hakkını verecek sözcükler bulamıyorum. ve o zayıf kelimelerle anlatılacak biri olmadığı için, hiç bir sözcüğü ona layık bulamıyorum. insan üstesinden gelemediği şeyi yapmamalıdır.

    -türkiye'ye gitmek ister misiniz?

    birçok kişi gelmemi teklif ediyor, fakat ben gidemiyorum. zaten ihtiyarlamışım, gücüm takatim kalmadı. neye gidip rezil olacağım ki, roma reş beni öldürür.

    -med tv sizi avrupa'ya götürmek istemişti. fakat siz bu teklifi kabul etmemiştiniz...

    avrupa benim gibilerin yeri değildir. ben burada ölmek istiyorum. yerim burasıdır. burada toprağın ve ülkemin kokusunu hissediyorum.

    yeva'yı çok ama çok seviyordum'

    benim çok sevdiğim bir kız vardı, adı yeva'ydı (havva) karapetin diliyle melokyi'ydi. hakub azizyan'ın kızıydı. ben o zamanlar fransızların askerliğini yapıyordum, yıl 1936'daydı. kamuşlo'da düğün yaptık. ben onu çok ama çok seviyordum. o da yaşamın bütün acılarını, trajedilerini ve zorluklarını benimle paylaşıyordu. ondan başka yüreğim kimseyi tanımadı. 1976'da can arkadaşım beni yalnız bıraktı, dönüşü olmayan yolculuğa çıktı ve bir daha da gelmedi. ölümünün üzerinden bu kadar yıl geçmesine rağmen, ben hala da ona aşığım ve o'nu yüreğimde her zaman yaşattım, yaşatacağım.

    beş çocuğum var. dört kız ve bir erkek. şu anda 15 de torun sahibiyim.

    ===alıntı===

    http://www.tavlioren.com/arsiv/karapetexaco.html
  • (bkz: bilêyder)
  • bir garip ermeni amcadır karapet. sevdası da vardır. acısı da vardır. sürgünü de savaşı da ayrılığı da yaşamıştır. bine yakın kürtçe kılamları ile dengbejlik kültürüne önemli katkıları olmuş bir halk ozanıdır. derler ki karapet başladığında öyküsüne dağlar taşlar susar dinlermiş, gök ağlar, rüzgar hışıldarmış. çok sempatiktir kılamları. sevdiceğine bir elma alabilme muradını öyle tatlı anlatır ki o anlattıkça siz günümüz samimiyetsiz aşklarına lanet edersiniz. bir çok eseri günümüzde bir çok sanatçı ve grup tarafından uyarlandı. fakat olmuyor hiç kimse ape karapet (karapet amca) gibi anlatamıyor o destansı öyküleri. sen hiç susma karapet...

    işte bir kılamı (bkz: http://www.youtube.com/watch?v=zt1iyazx3w0)

    edit: bir istanbul beyefendisi kadar kibar zarif ve yakışıklıdır karapete xaco.
  • lawikê metînî

    --- künye ---

    karapetê xaço'nun en çok bilinen klamı lawikê metînî, bu kez gökçe gürçay'ın davulu eşliğinde, ararat'ın, yani ağrı dağının iki ayrı yanında kalmış sesleri buluşturmak, dağları duvarlara dönüştürenlerin kulaklarını çınlatmak niyetiyle seslendirildi.

    diyarbakırlı ermeni bir aileden gelen karapetê xaço, 1915'te ailesini kaybettikten sonra, kürt toplumu içinde yetişmiş ve kürt coğrafyasındaki kadim hikâye anlatıcılığı olan vokal geleneği "dengbej"liği öğrenmiştir.

    kimliklerin yok sayıldığı yıllarda, kürt hanelerinde oldukça popüler olan erivan radyosu'ndan okuduğu 'klam'larıyla, 1955'ten beri kürt halkının kalbinde taht kurmuş ve bir efsaneye dönüşmüştür. tüm hayatı boyunca anadolu, ortadoğu ve kafkasya hikâyelerini, destanlarını, acılarını, aşklarını sözlü aktaran dengbej -aynı kelime manasında olduğu gibi- sese biçim, hayat ve renk vermiştir.

    1903 yılında diyarbakır-beşiri'de başlayan hayatı, 1915'te ittihat ve terakki hükümetinin tertiplediği kıyımda ailesini yitirerek altüst olan xaço, 1946'da yerevan'a yakın sovxoza çaran köyüne kadar uzanan yolculuğunun yorgunluğuyla, yerleştiği bu yeni yurttan bir daha ayrılmamış, kopup geldiği toprakları ise sesiyle beslemiştir.

    kürtlerin kültürünü, acılarını, sevinçlerini, aşklarını, kavgalarını günümüze taşıyan bir köprü olmuştur.

    karapetê xaço, hafızası çok güçlü olduğundan, saatlerce ve zorlanmadan 'klam' söyleyebilmesiyle de tanınıyordu. 90 yıl boyunca kürtçe 'stran' ve 'klam' söyleyen bu büyük ses, 15 ocak 2005’e kadar yoksulluk içinde olmasına rağmen hiç susmadan, tam 103 yaşında, aramızdan ayrıldı.

    karapetê xaço’nun ölümünün 9. yılı anısına, sesine ve nefesine saygıyla!

    lawikê metînî

    vokal: karapetê xaço
    davul: gökçe gürçay
    ses kayıt: sinan sakızlı - hayyam stüdyoları
    video kayıt: ezgi kaplan - mihran tomasyan
    kurgu: ezgi kaplan

    2014

    teşekkürler: zeynep köprülü, atalay yeni, fehmican gözüm, barış özbiçer, tunç erenkuş, azra deniz okyay

    --- künye ---
  • karabete xaço.

    öyle canım sıkkındı ki ne zamandır, tezle uğraşmak ve klasik şehir hayatı sıkıntıları işte. teze başlıyorum, ama ite-kaka. bir türlü gelmiyor yazacaklarım. açtım, dinledim, dinledim, dinledim. her parçasına iki-üç defa takıldım. var mıdır bu dirilişin bir ilahisi? üzerimden adeta kayalar aldı, hafifletti beni.

    şahsi hikayeyi bir kenara bırakalım. karabetê xaço'nun nasıl bir kültür aktarıcısı olduğu kafamda dönüp dolaşıyor. batman'da ermeni bir ailenin çocuğu olarak doğmak, soykırımda/felakette anne-babanı kaybediyor olmak ve buna karşın kürtçe'den başka dilde stran/klam okumamak. "kürtçeden başka hiç bir dilde klam okumadım" diyor. sürülüyor oraya buraya, bin bir türlü sıkıntıyla karşılaşıyor. 15 yıl askerlik yapıyor. sonra ermenistan'a dönüyor, "yurdum burasıdır" diyor. tutuluyor birine, sevdası yeva'yı yani melokyi'yi unutamıyor. medtv'de mini bir belgeseli vardı. hareketleri, tavırları, sıcakkanlılığı tam bir beyefendi.

    o bir kültürü yaşattı, ona sahip çıktı. galiba yapacağımız tek şey bu koca yürekli adamı gerektiği gibi yaşatmak.
  • batman doğumlu, kürt dilinin en büyük sanatçılarından biridir, bütün ailesi kürt alayları tarafından yok edilmiş bir ermeni olmasına rağmen, kürtçeden başka bir dilde klam söylememiş, kimseye kin gütmemiş, hayatı sürgünlerde, askerlerde geçmiş, yüz yıldan fazla yaşadığı halde doğduğu topraklarda ölememiş bir insandır. öyle bir ciğerle okur ki eserlerini hangi dilden olduğunu bilmeye bile gerek duymaz insan.
  • ne zaman lavikê metînî'sini dinlesem sanki bi yakınım ölmüş gibi olurum. muazzam bir şey!
hesabın var mı? giriş yap