• iştirak etmek
  • özellikle bebeklerde aşırı ağlama olayı ile meydana gelen morarma ile birlikte nefes alamama durumu.
  • "kati hale gelmek" (olenlerin kati hale gelecegini hatirlamak lazim) anlaminda bir fiildir ki bu anlamda gunumuzde daha cok katila$mak fiilini kullanmaktayiz. katilmak ise gulmekten katilmak benzeri deyimlerde bir nevi fosil olarak kalmi$tir.
  • (bkz: join)
  • "tell me and i will forget,
    show me and i will remember,
    involve me and i will learn."

    şeklinde bir çin atasözü vardır. elimize ulaşan yabancı kaynaklı sözü, ingilizceden türkçeye çevirirsek;

    "söylersen unuturum,
    gösterirsen hatırlarım,
    bana katılırsan öğrenirim."

    gibi bir anlam çıkar.
  • sanirim cocuklara özgü olan ve yine cocukken kardesimin sik sik yaptigi, benim bir insanin basina gelebilecek en kötü olay sandigim eylemdi. ama tam da cikaramazdim ne oldugunu. söyle ki:

    birazcik cok aglasa ya da gülse 'aman oglum aglatma, aman oglum güldürme katilir cocuk' uyarilariyla karsilasirdim...cocuk aklimla anlayamazdim da 'ulan neye katilacak, zaten dediklerime katilmis olmali ki gülüyor' ya da 'ulan daha iyi iste dediklerime katilirsa aglamayi da birakir dur ben devam edeyim' seklinde akil yürütmelerim genelde sopayla karsilik bulurdu. (evet ben cok ulan derdim)

    simdi büyüdük katilmalarimiz kutuplandi.ya da katilmalarimizi makul bir yere cektik, dengeledik.

    sahi siz en son ne zaman gülmekten ya da aglamaktan katildiniz?
  • annemin şimdi beykoz şahinkaya mezarlığında medfun bulunan teyzesi ile ben küçükken oynadığımız bir oyun vardı. ben yatakta sırt üstü yatarken gelir sağdan soldan beni gıdıklardı, ben de kıkır kıkır gülmeye başlardım. sonra birden bire keser "tamam bu kadar yeter, katılır gidersin yoksa" derdi ve beni öylece boynu bükük bırakırdı. sanıyorum "tadında bırakmak lazım" sözünü de ilk kendisinden duymuştum.

    yıllar yılları kovaladı ama benim bu katılıp gitmek nasıl bir şey, yoksa yıllarca kandırıldım mı sorularıma cevap bulamadım bir türlü. taa ki dün geceye kadar...

    saat gece yarısını geçmiş, durakta oturup belki bir 130, bir 21c gelir diye zayıf bir ümitle beklediğim iett otobüsleri uzaktan "anadolu garajı'na gider", "servis otosu" gibi tabelalarla gözükmeye başlamıştı. e5'i boydan boya kat'edecekmişçesine hızla geçen yük kamyonlarını, şehirlerarası otobüsleri izlerken yalnızlığımla arama tül perde çeken cep telefonlu yabancı genç bir minibüs durdurdu. yalnızlığımı durakta bırakarak ben de bindim peşinden...

    minibüs bostancı köprüsüne doğru ilerlerken genç kadın ağlayan çocuğu pışpışlayıp yanında oturan eşine vermişti. kozyatağı'ndan hareket ettiğimizde adam küçük çocuğu göğsüne yaslayıp tuzcuoğlu köprüsü'nde inecek var kaptan dedi. kadın gayet sakin ayağa kalktı ve eşinden çocuğu istedi. ve o an bağırmaya başladı : "katılmış bu, katılmış... bişeyler yapın çocuk katılmış..". küçük çocuğun yüzü ağlama pozisyonunda öylece donup kalmış, gözünden yanaklarına yaşlar süzülmüş, yüzü mosmor kesilmişti. karı-koca çocuğu sarstılar, silkelediler, bir kaç saniye sonra çocuk çözülüp ağlamaya başladı. sanıyorum yaptıkları doğum sonrasında şaplak atılıp ciğerlere ilk hareketin verilmesi gibi bir şeydi.

    bu katılma olayı benim de rahmetliye katılmamı sağladı. nadir gerçekleşen ve her birini unutmak istediğim minibüs yolculuklarımdan biri bu şekilde unutulmaz bir hâl aldı.
  • askeri birliğine dühul etmek.

    yaygın olarak kullanılan "teslim olmak" ise yanlış kullanılmaktadır çünkü gününde gelen asker birliğine katılır, bakaya asker ise teslim olur.
  • (bkz: breath-holding spells)
    buymuş. geçen gece korkudan içeri doğru zıchmama sebep olan hede. "katıla katıla ağlamak" veya gülmek deyimlerinde kullanılan hede.

    çocuğun illa da uzun süredir ağlıyor olması gerektiğini sanıyordum; değilmiş.
    gecenin bi yarısı uyanıp ağlamaya başlayan kızın yanına (her zamanki gibi) 1-1,5 dakika içinde bi biberon süt hazırlayıp gittiğimde, biberonu kesinlikle almadığını farketmemle başladı. normalde şak diye yapışır halbuki, biter bitmez de sızar.

    ağlıyordu ama tuhaf, boğuk bir ağlamaydı. arada içini çekiyordu. ağız her daim sonuna kadar açık. ve içini çektiğinde 5-6 saniye nefes almayı kesiyordu.
    kucağa aldım.. ı-ıh... çocuk sanki orada değildi o anda. hala boğuk boğuk ağlama sesleri çıkarıyordu arada. ama ağlama gibi değildi.

    epileptik bir nöbet olabileceğini düşündüm ama yapabileceğim bişey yoktu... sarılmaya çalışarak teskin etmeyi denedim.. tepki alamadım...
    bi süre sonra kendi kendine sakinleşti ve yatağına bırakıp çıktım..

    müteakip günler biri çocuk doktoru, biri nörolog olan doktor arkadaşlardan "tablo epileptik nöbete değil, "breath-holding spells" hedesine benziyo" haberi gelene kadar yusuf yusuf gezdim.
    youtube'da videolarını izleyince, ufaklığın yaşadığı şeyin hakkaten bahsi geçen olaya çok fazla benzediğini (katılma yani) gördüm ve kalbimin ortasına oturmuş olan fil kalktı sanki böylece...

    yine de tavsiyesini aldığımız uzmanlardan birine gidicez tabii. gerekli tetkikler yapılacak filan. ama epilepsi olmadığına emin gibiyim ben.

    bu arada uzmanlarca "kamera kaydı" çok tavsiye ediliyor. bebeğinizin başına bu nevi bir durum geldiğinde, mümkün mertebe paniklemeden kameraya kaydetmeniz tavsiye ediliyormuş. uzman doktorlar teşhiste çok çok faydalanıyorlarmış bu tip görüntülerden. şak diye anlıyorlarmış hatta ne olduğunu...

    zannederdim ki, bebek çok ve uzun ağlayınca katılır. alakası yokmuş. tahminime göre bi kabus gördü ve çok çok korktu sanırım... o yüzden yanına gittiğim 1,5 dakika içinde katılmaya başladı...

    ve video:
    https://www.youtube.com/watch?v=ve5qutq8els
    buradaki bebek çok daha uzun süre nefessiz kalıyor

    böyle de var,
    https://www.youtube.com/watch?v=iolb6k72iko
hesabın var mı? giriş yap