• sünnet düğünümde sahne almış tekirdağlı yeri doldurulmaz müzisyendir.
    beyaz saçları ve esmer teniyle ayrı bir karizması vardır.
  • geçen berberde traş olurken gördüm, maaleden* aşağı yürüyordu, hafif kirli sakal bırakmış ama sakalda beyaz olunca daha bi tarz olmuş. klarnetinin sesi özlenmiştir.
    belki ilk tekirdağ zirvesinde klarnetiyle renk katar kimbilir.
  • dün bir tekirdağ düğününde dinleme fırsatı buldum kendisini. hakikaten fena üflüyor. öldürmez ama süründürür bence.
  • heykeli dikilesi adam deyişi kendisi için hayat bulacakmış.
    http://www.tekirdagyenihaber.com/…lesine-yapilacak/
  • dun tekirdag'da kendisi adina yapilan heykel ufak bir toren ile acildi.
    yasarken degeri bilinerek bu eser ile olumsuzlesmesi bence cok guzel oldu.
    allah uzun omurler versin.
  • tatlı dil
  • (bkz: hasan gizlenci)

    tekirdağlı dünyaca ünlü klarnet virtüözü.

    çürüyen dişleri, klarnetine uygun olarak yapılmış.

    bilindiği ve kayıtlara geçtiği kadarıyla, yaşarken heykeli dikilen tek klarnetçidir. heykeli, doğup büyüdüğü mahalle olan tekirdağ-süleymanpaşa-aydoğdu mahallesi'ndedir.

    kendisiyle, ulusal medya için yapılmış bir röportajı aşağıya alıntılıyorum:

    --- alıntı ---

    yaşarken heykeli dikilen tek klarnetçi katil hasan!
    dinleyenler “ah be abi, yine öldürdün bizi” dediği için lakabı ‘katil hasan’. yakın dönemde doğup büyüdüğü mahalleye heykeli dikilen, ünü tekirdağ’ı aşan klarnet üstadı hasan gizlenci’yle, hayat hikayesinden çıkardığı dünya derslerini konuştuk...

    beyazın hükümranlığını çoktan ilan ettiği, dünya sahnesinde geçirdiği 69 yıla göre epeyce gür saçları itinayla taranmış. inadına esmer teni, parlattıkça parlatıyor beyaz saçlarını. bal rengi gözlerinin keskin bakışıyla kuvvetlenen ifadesine, çehre muvazenesini tamamlayan ve ne hikmetse bir an bile değiştirmediği belli belirsiz bir gülüş kondurmuş. ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamaya yer yer mani olan bir zırh gibi... "ah" diyor, "ben aslında sahneye smokinsiz, papyonsuz çıkmam. sizin yanınıza da öyle gelmek istedim ama malum bu sene havalar sıcaktan da sıcak... kusuruma bakmayın."
    sigaranın çatallaştırdığı ve itinayla en alçak perdede sabitlediği ses tonuyla; bırakın karşısındakini, sözü bile incitmeden konuşuyor. karşımızda oturan bu mütevazı beyefendi, memleketin yetiştirdiği en özel, yerel sanatçılardan biri. 60 yılını, "o sırdaşım, hayatımı ona üfledim" dediği klarnetine sırlamış; ünü tekirdağ'dan avrupa kapılarına dayanmış hasan gizlenci'den, çocukluğunda görünmeyen apoletlerle omuzlarına kondurulan lakabıyla, nam-ı diğer 'katil hasan'dan bahsediyoruz.
    endişeye mahal yok! 'katil'liği adli değil ziyadesiyle ruhani. "10 yaşımdan beri elimde bu alet. nasıl kendimi kaptırarak çalıyorsam, arkadaşlarım 'yaktın, öldürdün bizi be hasan!' derlerdi, oradan yapıştı bu lakap..." bütün tekirdağ onu bu isimle tanıyor. hatta geçtiğimiz günlerde doğup büyüdüğü süleymanpaşa ilçesi'nin meydanına dikilen heykelinde bile 'katil hasan' mührünü vurmuş heykeltıraş prof. rahmi aksungur. heykel fikri tekirdağ-süleymanpaşa belediye başkanı ekrem eşkinat'tan çıkma. her ne kadar şehrin muhtelif 'beyaz'ları küçüklü büyüklü arızalar çıkarıp "hem müzisyen, hem roman" diye burun kıvırsalar da, başkan "bir şehri şehir yapan değerleridir" demiş ve ezberleri bozmuş. ama işin hasan bey cephesi müşkül: "daha iyi işler yapmak lazım. mahcubiyetle karışık bir mutluluk yaşıyorum" diyor.
    hasan bey doğma büyüme, süleymanpaşa-aydoğdu mahalleli. aydoğdu, aniden parlayan sebepsiz bir neşe ile zamansız gerilimlerin bir arada yaşandığı tipik bir roman mahallesi. pembeden kırmızının cesur tonlarına, yeşilden morun delişmen nüanslarına dış cepheleri rengarenk boyanmış gecekondular; 'seneye bir kat daha çıkarız' umuduyla çatısından demir filizler yükselen bahçeli müstakil evler ve ille de müzik işçilerinin, 'ekstra' beklediği müzisyen kahvehaneleriyle hayatın ritminin 9/8'lik işlediği bir mahalle.

    boşanmama formülü
    kendisini tekirdağ'a sımsıkı bağlayan sadece mahallesi değil elbette: "tekirdağ'ın yüzde 70'inin düğününde ben çaldım. sünnetinde çaldığım evlendi, torun sahibi oldu. onun sünnetinde de çaldım. yolda 'hasan abi, bize uğur getirdin' diyorlar. ben diyorum ki şakayla karışık: benim düğününde çaldıklarım boşanmazlar!"
    konuşmayı pek sevmiyor aslında. "çalmak daha iyi. söz ağırdır, geri dönüşü yoktur" diyor. ancak kendisiyle uzunca süre vakit geçirdikten sonra, mahallesine adım attığımızda açılıyor.
    hasan gizlenci, mübadele sırasında selanik'ten istanbul'a göçmüş, dört çocuklu bir ailenin çocuğu. baba ömer bey de bir klarnet üstadı... "babamı hayal meyal hatırlıyorum, ben üç dört yaşlarındayken göçtü. hafızamda bir klarnet sesi var, ben hep o sesi aradım" diyor.
    hasan bey için yerel sanatçı dediğimize bakmayın, daha 10'lu yaşların başında alıyor klarneti eline, düğün düğün geziyor. evin nafakasının peşine düşüyor. türk müziğinin büyük bestekarı arif sami toker'le, şehrin ünlü gazinolarından dörtler'de program da yapıyorlar uzun yıllar: "toker'den çok şey öğrendim. öldükten sonra adı 'büyük besteci' oldu. 'talihin elinde oyuncak oldum' diye şarkısı vardır. program çıkışında sohbet ederdik şarkılar üzerine. 'hepimiz talihin elinde oyuncak değil miyiz, işin sırrı talihe mukavemet etmemekte. kendini bırakacaksın' derdi."
    muazzez abacı da emel sayın da gizlenci'nin gazinolarda çaldığı isimlerden: "emel hanım da, muazzez hanım da istanbul'a çağırdılar çalmam için. ama ben buralardan kopamadım işte."
    türk müziğinin en büyük klarnet üstatlarından mustafa kandıralı ise bir nevi manevi hocası olmuş: "istanbul'da tanıştık. ben 'katil' lakabımı beğenmediğimi söylerdim, o 'iyidir, iyi. akılda kalıyor' derdi."
    her ne kadar mahallesinden kopamasa da yurt dışı maceraları da olmuş hasan bey'in. "leb demeden leblebiyi anlıyorlar, efendi çocuklar" dediği alman cazcılarla frankfurt'ta çalmış bir konserde: "10 dakika prova yaptık, çıktık çaldık. abi, sen de cazcısın dediler bana. doğaçlama çalabiliyoruz ya çok şükür, cazda da bu varmış..."
    hasan bey, dünyaya pek çok roman meslektaşı gibi, doğuştan getirdiği bir müzik diplomasıyla gözünü açmış olsa da, iskenderun'da yaptığı askerliği sırasında nota da öğrenmiş. "eğitimli müzisyen subaylar vardı. nota dersi aldım. onlar bana notayı, ben onlara serbest çalmayı öğrettim. nota iyidir, gereklidir. ama fazlası müzisyeni bozabilir, ruhu geri plana iter... notayı bilip, unutacaksın çalarken."

    poz icabı çalamam
    söz dönüp dolaşıp genç kuşağın başarılı klarnetçileri, serkan çağrı ve hüsnü şenlendirici'ye geliyor: "hüsnü'nün babası rahmetli ergun'la arkadaştık. trompetle makam çalmak kolay iş değil. okay temiz'le dünyayı gezdi o da. serkan'ın babası rahmetli fevzi de çok iyi bir klarnetçidir. serkan da, hüsnü de şahanedir. serkan daha okullu, klasik çalar. hüsnü daha bir bizim mahalleye yakındır."
    hasan bey, röportajımız boyunca, amati (alman) marka, abanoz ağacı ve metal alaşımı klarnetini hiç bırakmıyor. "ben öyle poz icabı çalıyor gibi yapamam" diyor ve fotoğraf çekimleri esnasında makamlar arası bir müzik ziyafeti yaşatıyor bize de çevredekilere de. bizi uğurladığı şarkı "bir yangının külünü yeniden yakıp geçtin"...
    "ah" diyor şarkıyı bir nefeste bitirince, "her sahneye çıkışımızda, her çalışımızda bir yangının külünü yeniden yakıp geçiyoruz işte. öldürüyoruz, ölüyoruz çalarken. sonra yeniden doğuyoruz. bizim katilliğimiz de bu işte!"

    röportaj: göksan göktaş, 13.8.2017, sabah gazetesi.
    --- alıntı ---
hesabın var mı? giriş yap