• bir ortamda iki kisinin dayilik ederek birbirlerine el-kol darbeleri atmaya calistiklari eylemin adi.
    mahallede yururken birisi, hop lan senin mahallen mi burasi, yavas yuru der, ve kavga cikar. (ben uzak dururum (bkz: o ayri))
    daha fazla ansiklopedik bilgi icin (bkz: kavga nedenleri)
  • sövüşme dövüşme getirir diye, "kavgaların çoğu ölçüsüz sözlerden çıkar" anlamında bir atasözümüz de varmış.

    söylenişinden` :333 ` ve kafiyesinden ötürü biraz ilginç buldum bu atasözünü. ancak entry girecek yer bulamayıp burayı münasip gördüm hoşgörülerinize sığınarak ....
  • cıkarmak istedigin sonra pekte kolay yapilabilecek eylem

    -ne bakıyosun lan
    -sana bakmiyordun ki
    -benim gibi adam duruyor sen bakmıyorsun haaaa
    -?*\%^#
  • kadınların fazlasıyla ince düşünme, öküzün altında buzağı arama gibi işlerin şahı oldukları düşünüldüğünde kendileri (yani benim) için hiç de zor olmayan eylem.
  • biri bunları yaratırken insan olun demeyi unutmuş.
  • sevmezliğini, sevgi yokluğunu dengelemek için sevgiliye hizmet, rahatlatıcılık, düzenli restoran yemeği üretti. sevgili ise çıkardığı kavgalarla ayrılmasına destekler sağlıyordu. bu ne biçim ilişki, bu ne biçim sevgi gibisinden. aralarındaki tavır alma etkileşimi ilişki sırasında ve bitiminde bir ana dalga bir karşı dalga biçimindeydi... o sevmiyor, ayrılmak istiyor ama net ayrılma yerine bağımlılık ve içi boş hizmet üretiyordu. sevmemeli bağımlılık -bağımlılık sevmemedir. sevgili, sevilmeme duygusunun netleşmesi için kavga üretiyor, ama ayrılmayı o da domine etmiyordu. bir eşik aşılıp sevmeyen hasbelkader ayrıldığında içinde karşı dalga olarak suçluluk duydu, ayrılığı onaylatma çabasına girdi. geride kalan sevgili, o rahat rahat gidemesin diye içindeki zehirleri "ayrılık çantası" sembolikleri biçimine soktu. git ama gideme, pişman ol, özle dön. belki sever de dönersin, belki sevmesen de dön. netlikten, ilişkilerin özündeki sertlikten ikisi de korkan bir çift. korkuyorlar diye acıtmıyor değiller, şiddetleri de az sayılmaz. ben gitmem diyen gitmeyi tadar, ben acıtmam diyen acıtışını görür.

    (bkz: kavgaya tutuşmak), kavga etmek
    (bkz: aldı ele girdi yola)
  • bugünlerde tam bu moddayım. dokunsalar ağlayacak deyiminin dokunsalar kavga çıkaracak versiyonunda dolanıp duruyorum.

    yürüyen merdivenler bozuk, merdivenlerin önünde sıraya girmişiz, medeni insanlar gibi yavaş yavaş ilerlerken arkadan sırt çantama dokundurup duran kıza dönüp 'takip mesafesi diye bir şey var, öküz müsün itip duruyorsun' demek istiyorum.

    kimseye çaktırmadan sigaraya inerken beni görünce paltosunu giyip arkamdan damlayan geveze iş arkadaşıma 'biraz yalnız kalmak istiyorum, her aşağıya indiğimde senin boş muhabbetini çekmek zorunda mıyım ben ya' demek istiyorum.

    otobüse binerken hareket etmeye çalışan şoföre 'iki saniye bekleyemiyor musun, burası durak, biniyoruz daha' demek istiyorum.

    otobüste yanımda oturan tipe cep telefonuyla oynadığı için sağ kolunun kendi sınırını geçip dalağıma doğru ittirdiği dirseğini 'o dirseğini alıp bi tarafına sokacam şimdi' demek demek istiyorum.

    kediye mamayı burda değil ilerdeki kulübenin arkasında verir misiniz lütfeaan diyen çok bilmiş plaza kadını, sana da bir çift lafım var!

    işte bunlardan herhangi birini bir gün yapmamak için kulaklığımı takıp açıyorum müziğimi, derin nefes alıyorum. neredeyse her gün en az bir kez.

    kavga bana göre değil. öküz/saygısız çok bu şehirde, başa çıkamaz insan.

    ama bir gün yapacağım galiba bu gidişle. yaparsam da buraya gelip yazarım alnımın akıyla dayağımı yedim diye.
hesabın var mı? giriş yap