• oya baydar'ın ekim 2007'de can yayınlarından çıkan yeni romanının adı. kedi mektupları, sıcak külleri kaldı ve erguvan kapısından sonra, kendi adıma merakla beklediğim romandır kayıp söz.
  • ayrıca roman kürtçeye de çevirilmiş. oya baydar ithaf yazısında şunları söylüyor: "eleştirileri, öenrileri ve kürtçeye çevirileriyle kayıp söz'e ruhunu ve duygusunu kazandıran kürt ve türk arkadaşlarıma; "bizi karlarımız, kavaklarımız, kargalarımızla bırakıp gidiyorsunuz," sözü bu kitaba dönüştüren arkadaşlarıma; şiddeti, nefreti, savaşı aşıp insana ulaşmaya, insanın sesini yüreğinde duymaya çalışan herkese; sevgi ve teşekkürlerle. "
  • insan insana ulaşabilir mi sorusunun cevabını arayan kitap. oya baydar'ın her karakteri yaratırken ne kadar özen gösterdiği o kadar belli ki. insanın karşısındakinden ne beklediği ve aslında ne kadarını beklemeye hakkı olduğunu anlatır. bunu bazen bir annenin uzak bir adadaki kayıp oğluyla ilişkisi, bazen çok okunan bir yazarın kaybettiği sözü dağlarda araması, bazen 2 kaçağın birbirine sığınmış sevgisinde gösterir. özünde türk-kürt çatışmasını irdelese de daha çok insan olmakla, barışla ilgilidir.

    okunasıdır.
  • doğu sorununu ve şiddeti sorgulayan kitabın arka kapağı ile içeriği arasında ciddi bir çelişki var.
  • kayip soz de kayip olan sadece soz degildi. baydar'in oykucusu de kayipti. yeni oykucusunu eskiler kadar tutmadim nedense.

    --- spoiler ---
    ustelik hic bir zaman icin okumaya bikmayacagim kucuk prens alintilarinin altinin defalarca cizilerek sunulmasi nedense bende ters etki yapti.
    iraga fotografci olarak giden ogulun o senenin en iyi fotografi secilen bir fotograftaki sahneyi de cekmis olmasi, ve o sahnenin gozumuze sokulurcasina uzun uzun anlatilmasini, hala icimi yakan ve irak savasini en iyi anlatan fotograflarin basinda gelen o fotografi kendi hikayesini anlatmak icin secmesini biraz kolaya kacmak istemesinde buldum.
    eski filimlerdeki demirbas olan pavyonlardaki dansoz sahneleri ve mezarlik sahneleri tadi birakti bende. halbuki ne luzum vardi buna? oya baydar istese yuz tane daha baska, daha anlamli fotograf yaratir ve yazardi diye dusundum, okur olarak kendimi elma sekeriyle kandirilmaya calisilan bir cocuk gibi hissettim. ustelik sanki sonunda sanki birisi ona "bu fotograf cok biliniyor, kimin cektigi de belli, bunu ogul cekmis olmasin" demis de oda kitabin bir yerine onu ogul'un cekmemis oldugunu ilistirmis gibi geldi.

    --- spoiler ---

    okuyucu kafasina balyozla birseylerin indirilmesine calisilmasindan rahatsiz olmaya gorsun...okuyucu yazarin kolaya kacmaya calisdigini sanmaya gorsun...cok sevdigi bir yazari bile bu kadar basit seyler icin bile affetmek istemiyor.

    bu yil okudugum tek turkce romandi kayip soz. onu yemegin sonuna saklanan cok sevilen bir tatli gibi tatilimde okumaya saklamistim. uc gunde bitirdim.
    simdi kendimi cocugunun karnesindeki tek sekiz olan tarih dersinin notuna bakip diger on'lari gormeyen ve cocuga "tarih neden sekiz" diye cikisan babaya benzetiyorum . oysaki oyle olmayacagima kendime soz vermistim. kayip soz'u okuyana kadarmis megerse.
  • kayıp söz 2007 yılında türkçe yayımlanmasından önce almanca çeviri hakları ülkenin en prestijli yayıncılarından, 1934'te yayın hayatına başlayan ullstein-claassen tarafından satın alındı. monika demirel'in çevirisiyle alman okurlarla buluşan romana yayınevi kataloğunda 5 sayfa yer ayırdı ve yılın en önemli kitabı olarak basına tanıtıldı.
    fransızca çeviri hakları phebus'a satılan kayıp söz, 2009 başında valerie gay-aksoy çevirisiyle fransızca olarak da yayımlanacak.

    http://www.ullsteinbuchverlage.de/claassen/
  • "kayıp söz’ün ama teması, “ötekine karşı şiddet”. romanda üç ayrı koldan gelişen hikâye üzerinden şiddetin çeşitli biçimleri (bir laboratuvarda kobayları kesmekten, çocuklarımıza kendi değerlerimizi dayatmaktan, suikast eylemlerine, silahlı çatışmaya, töre cinayetlerine, savaşa vb. kadar) anlatılıyor, sorgulanıyor. insan-şiddet ilişkisi çeşitli boyutlarıyla yansıtılıyor.

    artık yazamaz olmanın bunalımını yaşayan ünlü ve çoksatar yazar ömer eren, bir gece, genç bir kürt kadının kaza kurşunuyla vurulmasına ve karnındaki bebeği yitirmesine şahit olur. kadına ve yanındaki genç adama yardım etmek için onların hikâyesine karışır. iki kürt genci zelal ve mahmut kaçmaktadırlar. zelal, dağda tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için aile tarafından ölüme mankûm edilmiş, ancak kaçmayı başarmıştır. askerlerle çatışma sırasında yaralanmış ve artık “ölmek-öldürmek istemediği için” örgütten kaçmaya çalışan pkk gerillası mahmut’la dağda karşılaşmışlar ve aralarında doğu bölgesi efsanelerinde anlatılan aşklara benzer bir aşk doğmuştur. ancak töre de, örgüt de, devlet te, onların yepyeni bir hayat kurmalarının önünde engeldir. yazar ömer eren, şiddetten kaçan bu iki kaçak gence yardım edebilmek, böylece belki de içine düştüğü boşluktan kurtulabilmek için, onların izinden, doğu’nun da en doğusuna yola çıkacaktır.

    ömer eren’in karısı prof. elif eren genetik araştırmaları yapan bir bilim kadınıdır. kendi değerlerinin doğruluğundan kuşku duymayan, oğlunun hayattaki başarısızlığını kabullenemeyen, onu kayıp çocuk sayan elif; kendi mesleğindeki başarısına rağmen, hem oğlunun, hem de kocasıyla gitgide uzaklaşmakta olmalarının acısını yaşamaktadır. kendini ve yaşamını sorgularken, bir konferans için gittiği danimarka’dan norveç’e geçecek, oğlunun adasına gidecek, yitik kabul ettiği oğlunun iç dünyasına, duygularına, acısına yaklaşacaktır.

    ömer ve elif’in oğulları deniz, aile çevresindeki baskılardan, ülkedeki ve dünyadaki şiddetten kaçmak için, kendisine dayatılan yaşam tarzını ve başarı kriterlerini reddedip norveç’de küçük uzak bir adaya sığınmıştır. orada köylü kızı ulla ile evlenir. karısına ülkesini tanıtmak için geldiği istanbul’da, bir canlı bombanın intihar saldırısı sırasında ulla parçalanarak ölür. deniz artık bir daha dönmemek üzere adasına gider ve orada oğlu küçük björn’le şiddetten uzak sakin bir yaşam kurmayı hayal eder. ama yabancıya, öteki’ne nefret ve şiddet, oraya kadar uzanacak, sığınacak yer olmadığı ortaya çıkacaktır.

    ömer eren, iki kaçak kürt gencinin izinden, gençliğinde romantik devrim hayalleriyle gittiği; tanıdığını, bildiğini sandığı doğu’yu ve kürt sorununu; ama “oryantalist bakışın görmek istediği”ni değil, gerçek doğu’yu, kürt insanını keşfedecektir. jiyan adlı çok özel bir kadın onu tanımadığı duygulara, bilmediği farklı bir dünyaya götürecek ve kaynakları kuruduğu için sözünü kaybetmiş yazar, şiddeti yenebilecek anahtarı ve sözü orada bulacaktır.

    yazarın ağzından “bir söz arıyordum, bir ses duydum” diye başlayan roman, “duyduğum sesin, şiddetten doğan acının sesi olduğunu bilmiyordum, öğrendim. o sesi izledim, sözü buldum” diye biter."

    oya baydar'ın resmi internet sitesinden alıntıdır.
  • kayip söz son zamanda türk romanlari arasinda cikmis en guzel kitaplardan biri. belki kürt-türk meselesi ve "devletle eskiya arasinda kalmis kürt" tipi cok dile getirildigi icin yeni gibi durmuyor ama anlatim insani kitaba bagliyor.

    özellikle de deniz'in ailesiyle iliskisi, mesleginin secimi, ailesini elestirdigi noktalar ve annesinin meslegi (tabii bu meslekte kadin olmasinin da etkisi) güzelce anlatilmis romanda.
  • "dil, insanın kaybettiği ülkesidir."
hesabın var mı? giriş yap