• güveneceğin, sığınacağın bir doğrunun olmamasıdır kaybolmuşluk hissi bana göre.
  • evrendeki koordinatlarını bilip bunların ne anlama geldiğini, hatta bir anlama gelip gelmediğini bilmemektir. ne istediğini bilmemekten farklıdır. birçok seçenek arasında kalıp hangisini daha çok istediğini bilememekle seçeneklerin hiçbir şey ifade etmemesi ile karıştırılmamalıdır.

    evrendeki koordinatlarımıza istediğimiz anlamı yüklemekte özgürüz. can sıkıcı olan, anlam yükleme işi.

    temelde huzurluyum sanırım. mutluluğun bir an olduğuna inanıyorum. mutlu anlarım var. yaptığım her şeyi severek yapıyorum. sevdiğim şeyleri yapıyorum; yapmak durumunda kaldığım şeyleri de sevmeye çalışıyorum. yine de bir sis içinde gibiyim. hiçbir yeri görmediğim için her yöne gidebilirim; ama hareket etmekte sıkıntı var. durup beklemeyi de hiç sevmem oysaki.

    yaşamda başınıza gelenlerden sonra yola devam etmenin tek yolu uyum sağlamaktır. yaşamdaki tek kural, uyum sağlamaktır aslında. düşünün; uyum sağlamadığınızda ne kadar mutsuz olduğunuzu düşünün. uyum sağlamak istemediğinizde de uyum sağlayabileceğiniz bir düzen için mücadele ettiğinizi fark edeceksiniz. uyum sağlamayı istemiyor, ama mücadele de vermiyorsanız sevinçleriniz yarımdır.

    yaşam her şeyi yıkıp yeniden kurmaya yol açıyor bazen. yazdığı öyküyü bitiremeden ölen bir yazarın yarım kalmış öyküsünü okumaktan farksız bir durum. kaybolmuşluk hissi de tam olarak böyle. öykü sizin öykünüz. biz doğduğumuzda yaşamımızı bizim için yazmaya başlarlar. bir noktada öykünüzü başkalarıyla birlikte yazmaya başlarsınız ve eğer yeteri kadar şanslıysanız öykünün geri kalanını yazmaya kendiniz devam edersiniz. yaşamınızı çoğunlukla kendi seçimleriniz belirler yani; ama bazen yaşam sizi yazmakta olduğunuz öyküyü yarıda kesip yepyeni bir taneye başlamaya zorlar. yeteri kadar öğrenmiş olsanız da tek başınıza yeni bir öykü yazmaya başlamak cesaret, istek ve yaratıcılık gerektirir. yarım kalmış öykünüzü yazmaya devam etmeyi de düşünürsünüz. kaybolmuşluk hissi de burada doğar. eski öykü size artık bir şey ifade etmemektir ya da siz, ne ifade ettiğini bilemez haldesiniz. anlamlar bulanıklaşır. sis bastırır. kaybolursunuz. dipte olmaktan daha az can acıtsa da daha iyi değildir.

    evrendeki koordinatlarınıza anlamaz gözlerle bakarsınız.
  • "klein'cı bakış açısına göre nesnelere gösterilen manik ilgi üç duyguyla karakterize edilir: kontrol, galibiyet ve horgörme. bu duygular suçların, yas tutmanın*, kaybolmuşluk hissinin ve değerli bir nesneye bağlı olma hissinin savuşturulması için geliştirilen savunma fonksiyonlarına hizmet eder." glen o gabbard & krin gabbard - psychiatry and the cinema*
  • kocaman gövdeli, koca kollu bir ağacın yaprağıyken ağacın sizi yavaş yavaş bırakmasıdır. ne olduğunu anlayamadığınız o boşluk hissi, rüzgarla savrulduğunuz andır. kah bomboş hisseder, kah rüzgarlarla yeni yerlere savrulur, kah hissizce salınırsınız. kaybolmuşluk hissini en iyi düşen yapraklar anlar. öyle bir yapraktım işte ben de, hala savruluyorum fakat farklı bir biçimde. bu kez rüzgar teslim etti beni bir dereye. kimi zaman hala özlüyorum kocaman ağacımı, yerimi, evimi. kimi zaman da bir bakıyorum dalmışım suyun kımıldanışına, derenin kenarındaki minik çiçeklere, suyun altında yosun kaplı taşlara... bu yalnızca bir an sürüyor, ve anlar bazen günlerdir. sonra yine hatırlıyorum, ben buraya ait değilim? nereye gider bu dere? ben ne yapacağım? sonra geçen gün o ağacın önünden geçtik dere ile beraber, o kıvrılırken suyunu taşırmamaya çalışıyordu, meşguldü. ama ben gördüm, başka yapraklar edinmiş kendine. bir de çiçekleri olmuş. olsun. akmaktayım ben hala dere ile.
  • bile bile hayatının mahvoluşunu izlemek ile eşdeğerdir
  • böyle bir başlık olduğunu bilmiyordum. uzun zamandır hissettiğim bu duyguyu arama kutusuna yazdığımda karşıma bu başlığın çıkmasına şaşırdım. üç dört entryden başka kimsenin başlığa yazmamış olması da bunun ne kadar nadir rastlanan bir duygu olduğunu hissettirip daha da ürkütüyor beni. bu hissi "iyi" veya "kötü" şeklinde tanımlayamam. uzun zamandır yaşadığım olayların her birinden almam gerekenleri aldım, kalanlarını çöpe atıp yola devam ettim. ta ki hayatımın en olmak istediğim aşamasında kendimi kaybolmuş bulana dek. yaşadığımın çerçevesini çizebilmenin imkansızlığıyla beraber sıkıntının zaten tanımsızlık kaynaklı ortaya çıkması durumu sözkonusu. verdiğim kararlar ya da sorumluluklarım, onlar ile ilgili yaşadığım sürekli tereddüt hali, ön yargılarımın yok olması kaynaklı gibi görünüyor. çok uzun zaman önce kendimi sıyırdığım, yok ettiğim yargılar, beni tanımsız bölgeye sürükleyen temel neden oldu. bu bölge içerisinde yaşadığım kimliksizlik ve istikrarsızlığın canıma tak ettiği noktada kaybolmuşum gibi hissetmeye başladım. ne ileri gidebiliyorum ne anda kalabiliyorum ne de geleceğe yönelik aldığım kararların sonuçlarını öngörebiliyorum. benzer durumu yaşamış kişilerden duyduğum kadarıyla bu yaşamsal anlamda her ne kadar geliştirici bir süreç olsa da bir o kadar da yıpratıcı olabiliyor ve uzun sürüyormuş. mindfullness üzerinde yoğunlaştığım şu günlerde bu deneyimlerin duruma ne derece etkiyeceğini merak etmekteyim.
  • bulun(a)madığına inandığın anlarda peyda olan duygu karmaşasıdır.
  • öyle bir yerdeyim ki ne bulunuyorum,ne bulmaya çabalıyorum hatta bulmak ya da bulunmak istiyor muyum onu bile bilmiyorum.domino gibi hayatımdaki şeyler bir bir devriliyor ve asla düzeltemiyorum.boşa koysam dolmuyor doluya da koymaya gücüm yok.korkuyorum,özlüyorum,ağlıyorum ve canım acıyor fiziksel bir acı gibi ağlatana kadar bırakmıyor düşüncelerim peşimi.kaybolmuşluk hissi tam olarak bu işte...
  • ne hissettiğini, ne istediğini, ne yaptığını bilmemek.
    çevreye yabancılaşmak, benliğe yabancılaşmak.
    paniklemek, çıkış yolu aramak ama ilerlemeye korkmak, yerinde saymak.
    'an'da olamamak.
    zihnin bedenden bağımsızlaşması.
    kendini kaybetmek.
  • neredeyim, nereye gidiyorum, hayattan ve kendimden ne bekliyorum bilmiyorum. eskiden koşuşturmacalar içinde ufak tefek kaçışlar arardım, şimdi aradığım kaçışı gerçekleştirdim ama kendimi nerede buldum bilmiyorum. üstüne üstlük ailemden ve sevdigim herkesten yuzlerce, binlerce kilometre uzakta yalnız başımayım.

    herkes bir şeyler ile meşgul, dertleri ve dürtüleri var, çevresi ile bir etkileşim içinde, bir şeyler hissediyorlar ve bir amaç uğruna yaşıyorlar. kendime ve etrafıma fazlasıyla yabancılaştım. başka insanların yanındayken sanki vücudum kuklam ve ben de onu konuşturan bir vantriloğum. yalnızken de o konuşturduğum kuklanın içine hapsolduğumu hissediyorum. kendi vücudunda hapsolmuş bir insan imgesi beni çok derinden rahatsız ediyor. beni de aranıza alın, bana yol gösterin, bana da hissetmeyi tekrar öğretin.
hesabın var mı? giriş yap