keçi boynuzu *
-
(bkz: keciboynuzu)
-
bir can yucel siiri;
" o göz godoş bir mavi
güneşi dönünce sağdan ikinci
nerde sabah orda akşamın evi
süpür sefa kırkikindi gelince
kolay değil tavlamak bulutları
ozanı var hoyratı var toyu var
usul usul güzellikle ökse otları
göz etmenin raconu var yolu var
heyt bu göklerde dönen alışveriş
pazar ola seyren ola gün ola
uçucular taze haber getirmiş
okuturlar fenikeli rüzgarlara
düz bezlere çizilmiş piri reis
çağ eski bir hartadır benim gönlüm
şu mavi noktalar var ya seviştiklerimiz
işte şu gözgöze geldiğimiz gün
dün gece bir sirk gördüm düşümde
midilliler sonra safkan kısraklar
halka olmuş dönerler sol döşümde
üstlerinde alyuvarlı çocuklar
açıktan geçti bir kız bisiklet
tahtaboşta güngörmeyenin oğlu
bu türkü kimvurdulara kısmet
yıldızların arasında bir keçi yolu" -
cocuktum; fakirdik, her çocuk gibi -ya da ben tum çocukların fakir olduğu sanıyordum, en az benim kadar-, çocuksaniz ve fakirrseniz, buyudugunuzde kaleminize fakir edebiyatı bulaşıyor, hem de en kurşunundan.
kasabamizda bir dukkan var (öyle plazalarin oldugu, süpermarketlerin cirit attığı donemler değil, her mahalleye bim açılmamış daha), ufacık bir alanda yok yok, tika basa üstüste, kara lastik ayakkabıdan, hayvan yemine, undan yağa, tuz ruhundan horoz sekerine ne ararsanız var. biz oraya "bostak" diyoruz.
eski defter ve kitapları kese kagidi olması için veriyoruz oraya. ıkinci el kitaplarim, ablamdan yadigar, defterlerimse silinmis bir onceki seneden yeniden kullanilmis tam bir sene, tekrar silinip yazilmaya katlanamaz emektar sayfalar, kese kağıdı olup emekliligin tadını cikartsinlar, topladım hepsini, tuttum bostagin yolunu.
bostak koymuş dükkanın önüne bir çuval; içinde kahverengi tuhaf şeyler, cikolata desem değil, şeker desem, belki. bizim memlekette olmayan, yetismeyen bir şey, daha sonraları öğreniyorum adını. suzdu elimdeki hazinemi kucumseyen gözlerle, bana göre hazine, ona gore çöp yığını. tüm çocuklar benim gibi, getirmiş kitabını defterini, doymus bostak, tok alıcı. "ıhtiyacim yok ama bikaç kuruş vereyim" diyor, tezgahin ustune üç demir para bırakıyor ama benim gözüm dükkanın önündeki cuvalda, içindeki kahverengi şeyleri merak ediyorum deli gibi.
adını soruyorum; keçi boynuzuymuş. "yenir mi? tatlı mı? güzel mi? hakkı ogretmenin oglu hakan da almış mi?" hepsini soruyorum. "ıstersen masanın ustundeki parayi alma sana keci boynuzu vereyim" diyor bostak. kararsız bakakaliyor çocuk gözlerim bir bozukluklara bir çuvala.
orada sorumluluklarim ve isteklerim arasında kalakaliyorum.
orada büyüyorum...
bozuklukları alıp evime, anemin yanına gittim. anneme verdim paraları, kardeşimin altına muşamba bez alsın, kardeşim büyüsün diye; rüyamda keçi boynuzlari yiyorum hakkı ogretmenin sumsuk oğluyla, tatliymislar, guzelmisler, almışım koca bir çuval keçi boynuzunu, zenginmisiz.
aradan yillar geçiyor. büyüyorum. okuyor, işe giriyorum, ilk maasimla keçi boynuzu alıyorum...
o gün yeniden çocuk oluyorum.
çekirdeklerini de atmiyorum. saksiya dikiyorum. evimin dört yanında keçi boynuzu ağaçlarım var şimdilerde, cocuklugumu büyütüyorum... -
bu meyveyle pek hoş anılarımız olamadı ne yazık ki, ama büyük bir eksikliğini görmüyorum açıkçası :)
ne kokusu güzel ne şekli güzel ne de yenir derecede yumuşak.. evet yanlış duymadınız bu özelliklerin hiç birine sahip değil. e o zaman niye yiyelim ki (bkz: saçmalık) -
öğütülerek un haline getirilebilir ve nefis keki olur.
-
çocukluğum... taze keçiboynuzunu kemire kemire okuma yazma öğrenmeye çalışırdım.
yemesi zordur, ama tadı efsanedir.
ayrıca pekmezi de bulunur. unu da var diyolla. -
naifce cignememe ragmen dolgulu disimi dikey kiran meret. 3kurusluk seyin bana cikardigi maliyeti yazmak icimden gelmedi bak...
-
un haline getirip omlet yapıyorum harika oluyor
-
her zaman aynı gramda dır, tarihte elmas ölçümü için karat olarak kullanırdı, 16 çekirdek 1 dirhem (3gr).
-
ben bu ''keçiboynuzu çekirdeğinin ağırlığı sabittir, bunlarla elmas tartılıyor'' geyiğine hastayım.
sürekli keçi boynuzu alan ve yiyen biriyim. ( evet, keçiboynuzu hastasıyım, ne var, komik mi? ) bunların çekirdekleri irili ufaklıdır, birbiri ile asla aynı değildir.
şimdi;
bunların içsel ve şaşmaz bir yoğunluk stabilizatörü mü var ki herbiri aynı ağırlıkta yani farklı özgül ağırlıkta olsun?
her çekirdeğin içinde bunu yapan bir özgül ağırlık ayar mekanizması varsa, memlekette bir tane ateyiz kalmaz.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap