• tıp kitaplarında görüyoruz ki yavru, kadın rahmine varan ve kadının kanıyla ve suyuyla karışan sudan olur, bu su kalınlaşır; kabalaşır; sonra hava bu su ve kanı yoğurarak peynire veya koyu ayrana benzetir; sonra çocuğun azası peyda olmaya başlar, dişi ise yüzü anasının yüzüne doğru; erkekse, anasının sırtına doğru yönelir; elleri ayaklarına ve çenesi dizlerine dayanır. dölyatağında, bağlanmış bir bohça gibi kıskıvrak durur ve daracık bir yerden nefes alır. her uzviyeti mutlaka bir sargı ile sarılıdır. tepesinde kanının sıcaklığı ve ağırlığı altında türlü türlü karanlıklar ve darlıklar vardır. sonra kendi göbeğinden anasının göbeğine bir bağırsakla bağlıdır, bu bağırsağı emerek beslenir ve doğuncaya kadar bu karanlık ve darlık içinde kalır. lohusalık ve doğum sıralarında kadının rahmine çevrilen rüzgar ceninin hareketine imkan verir, o da kımıldanır ve darlık ile karanlıktan kurtulmak ister. yeryüzüne çıkar çıkmaz bir rüzgar esse ya da kendine bir el dokunsa, insanın ancak derisi yüzüldüğü zaman hissettiği ızdırabı hisseder. acıktıkça kendisini besleyemediği, susadıkça susuzluğunu gideremediği, bir tarafı acıdıkça yardım isteyemediği için türlü türlü azaplar çeker. gebelik, doğum sırasında, daha sonra kundak içinde, çektikleri de ayrıdır. sırt üstü yatırılsa bir tarafa dönemez. daha sonra süt emdikçe türlü türlü azaplar çeker. süt emme azabını çekirdikten sonra terbiye azabıyla karşılaşır ve mürebbinin sertliğinden, dersin sıkıntısından, yazının ağırlığından türlü türlü ıstıraplara uğrar. ilaç içmek, perhiz etmek, hastalıklara uğramak, çeşit çeşit sancılar çekmek ise apayrı meselelerdir. bütün bunları atlarak yetişirse para kazanmak,çoluk çocuğunu terbiye etmek, iş peşinde koşmak, çalışmak, yorulmak mecburiyeti ile karşılaşır. bütün bunlarla beraber safra, sevda, riyh, balgam, kan, öldürücü zehir, sokucu yılan, yırtıcı canavar,haşarat gibi iç ve dış düşmanlardan korkmak, mevsimlerin sıcağı, soğuğu, yağmuru, rüzgarı gibi değişikliklerden korunmak zorundadır. ihtiyarlığa ererse, onun azabıyla didişmek gibi kurtulamayacağı düşmanlarla yüzyüze gelir.
  • sık sık şöyle bir duruma rastlanır: (mesela) kelile nasihat vermektedir:
    - ...yapmamak gerekir. senin bu yaptığın aptal balığın yaptığına benzer.
    - bu, nasıl oldu?
    - bir balık varmış.....
    hatta bazen anlatılan hikayedeki şahıs veya hayvan da aynı kalıbı kullanır; gayet ilginç bir durum olur.
    iyi bir eserdir.
  • yazarı hint filozof beydeba'dır. ezop'tan, la fontain'den çok önce kahramanları hayvanat olan bir hikayeler derlemesidir. olaylar kelile ve dimne adlı iki çakal etrafında gelişir. bunlardan biri iyi ve bilge çakal (sanırım kelile idi bu), diğeri ise kurnaz ve çıkarcı kötüniyetli bir çakaldı (haliyle bu da dimne oluyor)

    bu çakalların birbirlerine anlattıkları kıssadan hisse tarzındaki hikayelerden oluşmaktadır eser. bilumum kahramanlar hayvandır. ayrıca hikaye içinde hikaye gibi helezonik bir kurgusu vardı. örneğin kelile "şu konuda bir hikaye anlatayım" diyor, hikayeye başlıyor, hikayenin içindeki kahramanlardan biri de hikayenin gelişimi içinde bir hikaye anlatmaya başlıyor, o anlatılan hikaye içinde de bir hikaye anlatılıyor filan...
  • guncel baskisi x yayinlarindan cikma bir sah-eser. mevcut kapaginda, iki kurt kafasi resmedilmistir. cocuklara yati vakitlerinde okunabilecek yegane eserlerden bir tanesidir. turkce diline sadelestirmesi dr.m.ata catikkas tarafindan yapilmistir. bircok hukumdar ve devlet adaminin "başucu kitabı"dır. işbu eserin ozgun dili "sanskritçe"dir.kaynaklarda "kelile ve dimne" seklinde gecer.
  • küçüklüğümden beri aklımda hep kel ile dimne olarak yer etmiş, içinde hala hatırladığım fabllar bulunan güzel kitap
  • sark edebiyatinin, diger bir sanskritce fabl ornegi icin (bkz: tutiname)
  • lisedeyken edebiyat hocasi siz nereden bileceksiniz ki beydabayi filan cahiller diye soylenirken hocam bu kelile ile dimneyi yazan kisi degil mi diye sormam uzerine adamin sevincten kendini kaybetmesiyle donem sonuna kadar tum notlarimin 10 olmasina ve de sinif arkadaslarimin benden nefret etmesine yol acan saheser.
  • sanskritce adi pançatantra olan, anadolu daki ilk cevirisi 14. yuzyilda kul mesud tarafindan yapilan ve aydınoglu umur bey e sunulan ahlak ve siyaset kitabi.
    icindeki 15 oyku soyledir:

    arslan ile okuz
    dimne nin durumunun arastirilmasi
    tasmali guvercin
    baykus ve kargalar
    maymun ile kaplumbaga
    abid ile gelincik
    tarla faresi ile kedi
    hukumdar ile kus fenze
    arslan ile abid cakal
    ilaz, bilaz ve iraht
    disi arslan, avci ve cakal
    zahid ile misafir
    seyyah ile kuyumcu
    sehzade ile arkadaslari
    guvercin, tilki ve balikcigil

    tam metni için (link edit):
    http://www.scribd.com/doc/3512049/kelile-ve-dimne
  • sanskrit dilinde adı "kratka dimna"imiş.
  • kalbi uyaran ışık olarak kabul edilmektedir.
    yıllar boyu, halkını mutluluk içinde yönetmeyi başarmış her hükümdarın başucunu, hikmetli bir kitap süsler.
    bu, aydınlığın, insanı uyaran sesidir. ışığıdır.
    değil mi ki, zaman da bir aydınlıktır.
    özünde ışıl ışıl şiirin belirlediği, hikmet dolu öğretici metinler, zamanın yıpratıcı etkisinden uzaktır. bir bakıma, zamanın özetidir onlar. gün olur, güzelliğini farkedenlerin elinde taçlanır. gün gelir, çağının yalancı tanıklarının karanlığında gizlenir.

    kelile ve dimne bu metinlerden biri.
    aslı, sanskritçe.
    hayatı sisler içinde kalan bir hind hükümdarı için yazılmış. debşelem şah.
    debşelem şah, hikmet tutkusuyla, bir maceraya atılır. düşünde gördüğü ışığı izler. duygularının çizdiği ve ay ışığının yıkadığı patikada, uyurgezer gibi gerçeğin peşindedir.
    gide gide, gerçek bilginin kalbi uyaran ışığına ulaşır.
    yaşlı bilge beydeba beklemektedir orada.
    kralı, yüzünden eksik olmayan sıcak gülümsemesiyle karşılar.
    ve günler, kimbilir belki de haftalar boyu süren söyleşiler sonunda yüzlerce öykü çıkar ortaya.
    hükümdar, ayrılırken filozofa unutulmaz bir armağan vermek ister.
    kanaatın zenginliğinde yaşayan bilge kabul etmez hiçbir armağanı.
    sadece, "bu söyleşimizi belgele" demekle yetinir.

    o gündür bu bugündür, kelile ve dimne bilgiye tutkun insanların elindedir.
    fabl türünün en başarılı örneklerini buluruz onda. arslan, kaplan, tilki, çakal, yılan, tavşan, kelebek, güvercin, keklik, karga, serçe, fare, kaplumbağa ve diğerleri... birbiri içine gizlenmiş sonsuz güzellikteki öyküler, geniş bir coğrafyada, ilgi çekici ilişkileri ve olayları canlandırır. uçarı bir hayalin peşisıra biz de dolaşır dururuz. sonuçta, aptal, kurnaz, saf veya talihsiz hayvanlar, unutamayacağımız bir ders verirler bize.

    kelile ve dimne'nin tibetçe dışında asıl metinden yapılmış çevirisi yok.
    9. yüzyılda ibn-i mukaffa başarıyla çevirmiş arapçaya.
    daha sonra, ingilizce, almanca, latince, farsça, yunanca, italyanca, ispanyolca, türkçe, ibranice, danca, felemenkçe, fransızca gibi birçok doğu ve batı diline çevrilmiş.
    doğulu ve batılı birçok hükümdar, kelile ve dimne'nin etkileyici üslubundan yararlanmış.
    paylaşılmayan sevgili gibi, herkesten gizlemişler onu. yalnızca çocuklarına okutmuşlar.
    kelile ve dimne, fabl ustası la fontaine'e de esin kaynağı olmuş. zevkle okunan masallarındaki bazı öyküleri kelile ve dimne'den almış.
    türünün en başarılı örneği olan mesnevi'sinde mevlana'da aynı yola başvurmuş.

    herkesin kalbi gerçek için çarpar.
    vişnu mezhebine bağlı bir brehmen olan beydeba, hind kralı debşelem'i, aklın mekanik alanından kalbin sınırsız alanına çekmişti.
    ve hep birlikte kaf dağı'na yolculuk yapmışlardı.
    arkada birbirinden güzel masallar bıraktılar.

    "sadık yalsızuçanlar'ın önsözünden"
hesabın var mı? giriş yap