• kötü çeviri. kitabın alt başlığı "une archéologie des sciences humanies" dir. çevirmen mehmet ali kılıçbay bu cümleyi "insan bilimlerinin bir arkeolojisi" olarak çevirmiş olup kitabın diliyle ilgili ilk ipucunu daha kapakta vermektedir. halbuki "bir insan bilimleri arkeolojisi" dense daha bir çevrilmiş olurdu kanımca.
  • kılıçbaya rağmen,kılıçbay için denemeye devam.
  • rıfat şahiner’in küratörlüğünü yaptığı ve 6 genç sanatçının, fotoğraf, video ve yerleştirmelerinin yer aldığı etkinlik.

    kelimeler ve şeyler’de yer alan katılımcıların isimleri şöyle:
    anıl akkuş, dilek çulha, dilruba kocaışık, ipek gençosman, okay özkan ve zeynep uçma.

    “kelimeler ve şeyler”, temsil politikalarını, toplumsal kabulleri, gerçeklik olarak kabul gören söylemlerin nasıl şekillendiğini tartışıyor. dil ve anlamın karşılıklı işlediği yapısalcı tezleri ve bu tezlerin yarattığı otorite fikrini kurcalıyor. böylece çoğunca derridacı bir perspektifle anlamların söküme tabi tutulmasını, dilsel verilerin izinin(trace) sürülmesini, çoğul anlamlar açığa çıkarılmasını amaçlıyor.

    bu sergi, dilin otoritesini çoklu anlamlandırma haritalarıyla sarsmayı deniyor. geçmiş ve gelecek, gelenek ve süreklilik, oluş ve eyleyiş hallerinin çatışkılarını sergiliyor. kelimeler ve şeyler, kurulu anlamların soykütüğüne(geneology), nesneler sisteminin arkeolojisine bir bakış, bir kazı alanı olarak nitelendirilebilir.

    sergi yıldız teknik üniversitesi'nin yıldız kampüsündeki yüksel sabancı sanat merkezi’nin yenilenen iç ve dış mekanlarında, 20 mayıs 2013, pazartesi günü saat 17.30-19.30 saatleri arasındaki kokteyl ile izleyicisiyle buluşacak olan etkinlik, 31 mayıs 2013, cuma gününe kadar, hafta içi 10.00-17.00 saatleri arasında gezilebilecek.
  • öylesine elime alıp da okuyayım denilecek bir kitap değil fakat bu bilinçle okunsa bile fena yoruyor. ışığı açıyor, kağıdı kalemi yanımda bulunduruyor ve koltuğu dik konuma getirip kemerlerimi bağlıyorum ama yine de yoruyor. doğa biliminden, gramere oradan ekonomiye kadar dili şekillendiren her şey incelenmiş evet ama bazı cümleleri anlamak için gerçekten fazla cahil olduğumu düşünüyorum. okumaya devam edebiliyor oluşum da felsefeyle biraz ilgili oluşumundan kaynaklanıyor başka bişey değil. bu kavrama sorununda yukarıda bir arkadaşın da değindiği gibi çevirinin de etkisi var zannederim. velhasıl kendinize güveniyorsanız başına geçin, genel anlamda düşünme yetisi ve algılayış bakımından katkısı olacağına inanıyorum.
  • ''insan, doğası gereği hep en yakın ve en acil sonuca yönelmektedir.önce ihtiyaçlarını,sonra zevklerini düşünmektedir.tarım, tıp, savaş, uygulamalı siyasetle,sonra şiir ve sanatlarla uğraşmakta ve felsefeyi en son düşünmektedir ve kendi üzerine geri döndüğünde ve düşünmeye başladığında yargılama eylemine kurallar koymaktadır,bu mantıktır;söylemlerine koyduğu kurallar gramer:arzularına koyduğu ise ahlaktır..''
  • önsözde foucault:
    "bu kitabın doğum yeri, borges’in bir metninin içindedir. okunduğunda, tüm düşünce alışkanlıkları‘nı —bizimkileri: bizim çağımız ve coğrafyamızın sahip olduklarını— sarsan gülüşün içindedir: düzene sokulmuş tüm yüzeyleri ve varlıkların kaynaşmasını bizim için yatıştıran tüm düzlemler‘i sarsarak; bizim bin yıllık aynı (même) ve başka (autre) pratiğimizin dengesi‘ni bozarak ve onu uzun bir süre boyunca kaygılara sevk ederek.
    bu metin bir 'çin ansiklopedisi'nden aktarma yapmaktadır.
    bu eserde, 'hayvanlar:
    a) imparatora ait olanlar,
    b) içi saman doldurulmuş olanlar,
    c) evcilleştirilmiş olanlar,
    d) süt domuzları,
    e) deniz kızları,
    f) masalsı hayvanlar,
    g) başıboş köpekler,
    h) bu tasnifin içinde yer alanlar,
    i) deli gibi çırpınanlar,
    j) sayılamayacak kadar çok olanlar,
    k) deve tüyünden çok ince bir fırçayla resmedilenler,
    1) vesaire,
    m) testiyi kırmış olanlar,
    n) uzaktan sineğe benzeyenler
    olarak ayrılırlar' diye yazılmıştır.
    bu sınıflandırmanın yol açtığı büyülenme‘nin içinde bir solukta ulaşılan nokta, bir kıssadan hissenin lehine olmak üzere, bize başka bir düşüncenin egzotik cazibesi olarak işaret edilen şey, bizimkinin sınırıdır; bunu düşünmenin açık olanaksızlığıdır."

    akabinde içerenden içerilene geçişte kararlı bir tanımlamanın imkansızlığından bahsederek yüreklere adeta su serpmiştir.

    (bkz: tasnif)

    (bkz: boşluk)

    (bkz: zemin)
  • orijinal dilinin fransızca (les mots et les choses une archeologie des sciences humaines) oluşu ve söz sahibinin foucault oluşu bir yana, düşünce akışının imkansızlığı yüzünden çevirisi kadar okunması da zor olan bir insan bilimleri arkeolojisidir. mehmet ali kılıçbay'ın bulamadığı karşılıklarla foucault okumanın zaten zor olduğu gerçeği birleşince, azap. bu sebepten ingilizce (the order of things) çevirisini okumak daha az acılı olacaktır diye düşünüyorum.

    kelimeler ve şeyler, ekonomi, doğa, sanat, dil, siyaset, felsefe - insanla ilgili olan her şeyi - barındıran bir çalışma. çalışma diyorum zira bir kitap, roman, uzunca bir makale, günlük, yıllık bir birikim ve çok daha fazlası. çıkış noktasının edebiyat oluşu, merkezinin dil olmasını anlamlı kılsa da, madde/nesnenin aynı terazide, ederinin dil ile aynı olmasının ispatına çabalandığı için, belki de her şey ama hiçbir şey ile ilgili. böyle söyleyince de insan utanıyor elbette; bir isim vermek gerekirse düşüncenin var oluşu ve bilginin kaynağının sorgulanması ile ilgili çağrışımlar ve mantık yürütmeler silsilesi denilebilir.

    düşüncenin doğuşunu ararken foucault, bizi eserinin daha en başında yazdığı üzere 'episteme'ye yöneltir. episteme platon'u doğurur ve 'tek' ya da 'bir' olanı ararken bulunuruz; bütün olanı ararken parçada birleştirmeye çalışır foucault, okuyucuyu ancak bilhassa kendini. kelime'nin kelime, şey'in şey olduğu ikilikler dünyasında aynı ve başka/farklı olanın bütünden mi koptuğunu yoksa kelime ve şeylerin 'bir' oluşuyla mı bütünün oluştuğunu sorgularken kafayı çok başka yerlere çevirmiş halde ilerleriz.

    öğretilen düşünme geleneğini değiştirmeye yönelik çabasının etkisiyle, sonunda çok bir şey anlayamamış olsam da yıllar sonra tekrar ve tekrar okumak üzere 'denenmişler' rafına yerleştirdim.

    ''ve tam da bu dil kendini çıplak halinde gösterdiğinde, ama aynı zamanda sanki büyük bir despotik ve boş sistemmişçesine, her anlam vermenin dışında saklandığında; arzu,
    sanki kuralının katılığı bütün zıtlaşmaları törpülemişçesine, vahşi halde hüküm sürdüğünde; ölüm her psikolojik işleve egemen olduğunda ve onun üzerinde, onun tek ve tahripkâr ölçütü olarak tutunduğunda, işte bu durumda deliliği mevcut durumu içinde tanımaktayız; kendini modern deneye, gerçeği ve başka olma karakteri içindeymiş gibi sunduğu haliyle deliliği. bilincimiz, bu ampirik, ama gene de deneyini yapabildiğimiz her şeye (ve içinde) yabancı
    olan bu figürde, artık xvi. yüzyılda olduğu gibi başka bir dünyanın izini bulmamaktadır; doğru yoldan sapmış akıl başıboş dolaşmasını fark etmemektedir; bize tehlikeli bir şekilde en yakın olanın zuhur ettiğini görmektedir -sanki, bizatihi varoluşumuzun oyuğunun profilinin aniden
    belirlenmesi gibi-, ondan itibaren olduğumuz şeyi olduğumuz ve düşündüğümüz ve bildiğimiz sonluluk, aynı anda hem hakiki hem de olanaksız olarak, düşünemeyeceğimiz düşünce, bilgimiz için nesne, ama ondan hep saklanan nesne olarak aniden karşımızdadır.''
  • çevirmen önsözde şöyle yazmış:
    bu olağanüstü güçlükteki ve derinlikteki kitabı, felsefesiz, düşüncesiz ve bu yüzden de "dilsiz" bir toplumun diline çevirmeye kalkışmanın en mükemmelinden bir saçmalık olduğunu biliyorum; ama las meninas o kadar büyüleyici ki...
  • trt 2'de edebiyat, neşriyat ve kültür üzerine yeni bir program. erkan şimşek, aykut ertuğrul ve furkan çalışkan trio'su bulunuyor.

    https://www.youtube.com/watch?v=yzzlwnl4rec
hesabın var mı? giriş yap