• 1971'de ortam ve ardından da yeni ortam gazetelerini çıkaran gazeteci. ortam öncesinde milliyet gazetesi yazarıydı.

    bunu yazan, bunu da yazmıştı: (bkz: #18334292)
  • yanlış anımsamıyorsam milliyet'teki köşesinin adı cız idi.
  • bir zamanların en yakışıklı istanbul beyefendilerinden.

    ankara hukuk fakültesi sonrası, radyo dünyası dergisi'ne yazdığı köşe yazıları ile gazeteciliğe adım atmıştır.
    son telgraf, gece postası, son havadis, hürriyet ve milliyet gazetelerinde çeşitli görevlerde bulunmuş ve köşe yazarlığı yapmıştır... 1971 yılında siyasi aktüel bir dergi olan yeni ortam dergisi'ni çıkarmıştır... 1972 yılında ise dergiyi aynı isimli günlük gazeteye dönüştürüp başyazarlığını üstlenmiştir.
    dünyanın en renkli, en asabi, en tatlı ve en zeki, en titiz insanlarından biri denilebilirdi onun için...

    kemal bisalman, 9 aralık 1999 gecesi bir kalp krizi sonunda aramızdan ayrılan gazeteci.
  • pek hayırla yad edilen biri değil anlaşılan..
    cumhuriyet'ten ali sirmen, kendisiyle ve yeni ortam gazetesiyle ilgili anılarını anlatmış bugünkü köşe yazısında..

    ali sirmen - başyazı ve ‘kıçyazı’

    --- spoiler ---

    bir zamanlar 12 mart yönetimine muhalefetin önde gelen odaklarından biri haline gelmiş olan yeni ortam gazetesi ile becerikli sahibi kemal bisalman’ın bugün adını bile duymamış olanlar çoğunluktadır. işin garibi, gazete ve sahibi hakkında bilgi edinilecek kaynaklar da çok yetersiz.

    bu nisyanın (unutma) nedenini yalnızca sahibinin basın âleminde pek sempatiyle anılmamasına bağlamak da mümkün değil. üstelik, gazetenin altı ay kadar, benim de aralarında bulunduğum ikinci sayfası ortanın solundan başlayıp en uca kadar uzanan yazarlarının hemen hepsi de basın yaşamımızda yer edinmiş, ünlü kişilerdi. o kadar çoktular ki hepsini akıldan saymaya kalksam, önemli bir bölümünü anımsayamayıp haksızlık etmekten korkarım. yeni ortam’ın ikinci sayfasında yazarken, sayfaya başlık olarak ajda pekkan’ın ünlü şarkısının adını vermeyi önermişti: “kimler geldi kimler geçti...”

    ***

    babıâli’nin bunca ünlü kalemini yok pahasına çalıştırırdı kemal bisalman; bunu gazetenin olanaklarının sınırlı olmasına bağlasa da gerçek değildi. aslında 12 mart faşizmi sırasında bu kalemler başka yerde çalışmak imkânı bulmayacaklarından bisalman’a elleri mahkûmdu. ama eski babıâli emekçisi, patron olarak ücret verirken ne kadar cimri ise gösteriş yaparken de o kadar eli açıktı.

    emeğimin karşılığını vermekten kaçınan bisalman, iş çıkışı akşamüstleri sık sık bara (illaki de divan bar’a) davet eder, viski ikram ederdi.

    bir akşamüstü, yine divan bar’da önümüzde viski kadehleri, içiyoruz. bisalman coştu, gazete daha çok kazandığında neler yapacağını anlatmaya koyuldu:

    “o zaman ben de istemez miyim sana 3 bin, 4 bin lira vereyim.”

    baktım kafalar gibi pazarlık da kıyak ben de kestirip attım: “patron bir tek daha at da bunu 5 bine bağlayalım.”

    kemal bisalman’ın tuhaf huylarından biri de iş vereceği gazetecileri uzun uzun bekleterek hava basmasıydı. melih aşık, kendisini ve varlık özmenek’i bir iş görüşmesi sırasında uzun süre bekletmesi üzerine olmaz olsun diye işten vazgeçtiklerini anlatmıştı yıllar sonra.

    yeni ortam’da topu topu altı ay çalıştım. bana altı yıl gibi geldi.

    uğur mumcu’nun sakıncalı piyadeliğini noktalayıp istanbul’a gelmesiyle gazetede canlı, neşeli bir hava esmeye başladı. o hava içinde bir gün adalar’a gitme önerisi atıldı ortaya. o sıralar gazetenin yazarları arasında olan oya baydar, öneriyi “yarın yazım var” gerekçesiyle reddedince uğur dayanamamış “bir gün de yazmayıver, türk halkı da tatil yapsın oya” deyivermişti.

    evet uğur’un gelişi gazeteye gerçekten yepyeni bir hava, neşe kattı.

    bu yeni havadan patron pek hoşnut değildi. uğur ile karşılıklı gırgırlarımıza içerliyor ama ses de çıkaramıyordu. çözümü zamanla uğur’la ve benimle bir arada bulunmamakta buldu. ona bu kararı aldıran olay şuydu:

    bir gün ilan panosunda bir anons gördük. bir arkadaşımıza başarısından dolayı 1000 lira prim verildiğini ilan ediyordu patron. gazetede herkes bunu konuşuyordu. bisalman’ın isteği olmuştu. ertesi gün anlaşıldı ki prim alanın eline geçen para 500 küsur liraymış. sorulup soruşturulunca kemal bisalman durumu açıkladı. ilan edilen 1000 lira brüttü, neti de 500 küsur lira ediyordu. olaydan bir gün sonra yazıişlerindeyiz, ortadan uğur’a sordum:

    “kaç yaşındasın uğur?”

    uğur bir şey olduğunu anladı ama renk vermedi: “23.”

    hemen sordum: “net mi, brüt mü?”

    uğur’un kahkahası üzerine patron salonu terk etti.

    yeni ortam’a başladığımın beşinci ayında nadir bey beni cumhuriyet’e çağırdı. durumu kemal bisalman’a bildirdim. bozuldu, gıcıklık olsun diye “bir ay fesih ihbar süren var, onu doldur öyle git” dedi. çaresiz “olur” dedik. şimdi cumhuriyet ile anlaşmışım ama yeni ortam’da çalışıyorum, gidip geliyorum. bu arada, beni aldığı için kızdığı nadir bey’e (dahası uğur’u da alacağını da duymuş olan) kemal bisalman, son sayfadan bir yazı yazarak çatacak, gazeteye gittiğimde herkesin içinde bana sataştı: “nadir nadi eskiden boğaza bakarak keman çalardı. şimdi de yeni ortam’dan yazar çalıyor yazacağım. ama bu yazıyı baş sayfadan değil de kıç sayfadan yazacağım ne olur?”

    “ne olacak” dedim, “başyazı olmaz kıçyazı olur”.

    bisalman o “kıçyazıyı” yazdı. benden bir süre sonra uğur mumcu, ardından da mustafa ekmekçi cumhuriyet’e geçtiler. uğur bu olay her açıldığında “yeni ortam cumhuriyet’e geçecek yazarların bekleme odasıdır” derdi hep.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap