• tanıl bora ile birlikte devlet ocak dergah adlı ülkücü hareketi dışardan büyük bir vukufla inceleyen kitabı yazan araştırmacı- gazeteci.
  • ntvmsnbc'de bir donem makalelerine rastladigimiz saglam bir kalem.
    aklima gelmisken bir goz atayim dedim eski yazilarina, bir de ne goreyim, ucmus gitmis yazilar. site icinde aradigimda tek bir yazi linki buldum (fazilet'in mirasi basliginda) o sayfa da gelmedi. arastirmaci gazeteci olur da "arastirmaci-okur" olmaz mi diyerek ntvmsnbc'ye telefon ettim, ogrendim ki uzun suredir yazmadigi icin kaldirmislar bolumu.
  • ntv haber koordinatörü
    siyasette pedofili yazısına bu linkten ulaşılabilir. http://www.ntvmsnbc.com/news/184784.asp
  • devlet ve kuzgun kitabına da tanıl bora ile birlikte imza atmıştır. eskiden galiba artıhaber dergisinde yazıyordu. birikim'de makaleleri arada çıkar. 1964 düzce doğumlu olup, mülkiye mezunudur.
    yoksulluk ve milliyetçilik üzerine yazdığı bir makale vardı ki, aklımda kaldığı kadarıyla sağlam bir metindi.
  • siyah-beyaz gazetesi'nin kuruluş aşamasında limandan demir alamamış ekibin başı olur kendisi. 'yani bu objektiflik şimdi nası oluyo?' üst başlığı altında yapılan ve bu işlere yeni bulaşmış bi dolu adamın katıldığı sonu gelmez tartışmalar esnasında orada bulunmaktan içi içine sığmamayan her bir katılımcıya ayrı ayrı güven telkin etmiştir. akabinde ekip, bu sıfatı hakedecek kadar kalabalık bir halay topluluğu halinde biraz aşağıdaki evrensel gazetesi'ne intisap etmiştir. daha öncesinde ekonomist ya da hürriyet dergi grubu ve express dergisi var tabii. yeni gündem ise çok daha önce.
    has gençlerli, yeterince anarşist, sıkı dergi projecisi.
    futbolculuğunu bilemem ama daha iyi bir fusketbol oyuncusu tanımadım.
  • mimar sinan güzsel sanatlar üniversitesi'nin hocalarından. şeker gibi bir insandır; lakin umduğum kadarıyla onun gösterdiği yoldan(doğru yol) gitmeyip, tersleşince, tersleşebilecek bir insandır, hakkıdır; zira o kadar uğraşır emek verir.
  • bugün katıldığı ve mhp'nin aday listesinin tartışıldığı yazı işleri'nde önce "... elazığ'da elbistan filan gibi." şeklinde talihsiz bir beyanatta bulunmuş, ruşen çakır "elazığ'da?" diye uyarınca da "şey, afşin." diyerek sıvamıştır. yine de dolu bir arkadaşa benzemektedir, ve bu hatası da muhtemelen bir canlı yayın heyecanıdır diyelim.
  • mhp'yi çok yakından takip eder ve tespitleri 'cuk' diye oturur.
  • cnn türk'te akşam itibarıyla milliyetçilik, akp'nin terör tehditini kullanması ve 1 kasım 2015 seçimleriyle ilgili en doğru analizi yapmış akademisyendir. birikim dergisi'nde bir dönem yazardı.

    zamanla gelen edit: akp'nin mülteci politikalarından rahatsız olanları ırkçı bulanlar kervanına katılmış.

    https://youtu.be/qgkda3zxuwc

    ülkenin demografik yapısına yönelik kaygılara değinmeye değer görmemesi manidar.

    kendisini selametle uğurluyoruz.
  • siyaset alanlarının içeriksizleştirilmesi ve siyasi türbülans gibi içinden geçtiğimiz dönemin gereği gibi kavranmasında pek mühim zihinsel ekipman sağlayan kelamın müellifi, gazeteci.

    onun önerdiği bu kavramlaştırma denemelerinin kıymetini sözlükten gördüğü ilgiyle tartacaksak eğer, belki politik olanı zihinsel faaliyetle ilişkilendirmeye daha meraklı kuşakların geçmişte kaldığını söylememiz gerekecek. büyük konuşmuş olmayayım.

    bu iki kritik nosyon, benim dilimin döndüğü lisana nasıl tercüme edilebiliyor?

    deneyeyim.

    diyelim, gecenin münasebetsiz bir vaktinde hoparlörden bangır bangır sela okunmasından rahatsız olduğunuzu farkettiniz. (herkes benim kadar şanssız olmayabilir. zira oturduğum ev hoparlörlü taciz atışlarının en yakın menzilinde inşa edilmiş. buna rağmen rahatsızlığın bende "farkına varmak" biçiminde ortaya çıktığı doğrudur.) siyaset, bir arada yaşama koşullarının mümkün mertebe herkesin rızasına uygun biçimde nasıl düzenlenebileceği meselesi değil midir? öyledir. o halde siz bir rahatsızlık beyanında bulunacaksınız. halihazırdaki uygulama dışındaki bir başka seçeneğin ortak yarara daha uygun olduğunu savunacaksınız. anlıyorum ki bu, son derece gündelik bir meseleyi politikanın konusu haline getirmektir. netice itibariyle...

    işte tam o anda, bu siyaset içeriğini (politika), ileri sürülebilecek argümanlardan biri olmaktan çıkartan, aksi münhal bir bir üst-belirleyici ilke zuhur ediyor:

    "ne yani, f 16'ların gürültüsünden değil de, sela sesinden mi rahatsız oluyorsun?"

    böylece,

    "hakikaten, f 16'ların sonic bombasına maruz kalmaktansa, sela sesine kurban olayım."

    dışında kalan,

    mesela;

    a- evet, f-16 gürültüsü bundan evladır,

    veya

    b- niye bu ikisinden birini tercih etmek zorunda kalıyorum. ikisinden de niye şikayetçi olamıyorum?

    gibi sair argümanlar, teröristleştirilip imha ediliyor. canlı ele geçirilen argümanlara da etkin pişmanlık teklif ediliyor. bu siyasetin, yani hangi ilkelere uygun biçimde yönetileceğimiz meselesine dair seçeneklerin müzakere edilmesi süreçlerinin sonlandırılması demek.

    demek oluyor ki, siyaset alanlarının içeriksizleştirilmesi kelamı, hangi ilkelere göre yönetileceğimiz bahsine dair aksi ileri sürülemez cevaplara ulaşılmış olması halidir. neolitik çağda yaşayan bir arkeoloğun araştırma yapmak için üniversiteden bütçe talep etmesi ne kadar heyecan uyandırırsa, bu aşamaya gelindiğinde siyasetçi de varlığını o ölçülerde gerekçelendirebilir. her ikisi de niye var olduklarının sorgulanmasından, alternatifleri değil, verili olanı yücelttikleri ölçüde uzaklaşacak.

    siyasi türbülans da psikolojik iklimi düzenleyen doğal afet taklidi meteorolojik bir hadise oluyor. psikolojik iklimi tutan ikincil sabitleri yabani ot muamelesine tabi tutan şoklar ya da şokcuklar... mahsulü tozlarından arındırmak için yeniden harmanlama bir nevi... türbülans, havacılık terminolojisinden ödünç. türbülansa giren uçağın yolcusu, kulağını dört açarak anons edilecek direktifi bekler. uyuyanlar uyanır, mutlu mesut şakalaşan yüzlerdeki tebessüm bir an donar. alternatif önermelerin (muhalefet) kendilerine hegemonik ilkeyle rekabeti mümkün kılacak bir pozisyon belirlemekte yaşadıkları zorluk, deplasmanda rakip taraftara hoş görünmenin yavşak terbiyesiyle tedib edilmeleri yüzündendir büyük ölçüde. türbülans işte bu mizansenin ihtiyaç duyduğu efekti sağlıyor. türbülans efektinin eksik olduğu koşullarda, aniden kulağının dibinde bangır bangır sela okunmaya başlasa, en azından "n'oluyoz ya!" dersin. "daha dün hiç gereği yokken, bugün aniden bu sevimsiz (ama sahiden öyle. adam sela okumuyor alenen taciz ediyor) gürültü nereden icabetti", diye sorarsın.

    budur yani. siz boş bırakılan yerlere akp, chp, mhp, hdp filan yazıp, projeksiyon makinasını tekrar çalıştırın. perdeye nasıl bir görüntü düşecek bakalım...
hesabın var mı? giriş yap