• olsa olsa kendi kendine yetmek zorunda bırakılmanın/kalmanın dayanılmaz ağırlığıdır.yoksa kendi kendine yetmek güzel bir şeydir.
  • insanı paradokslara sürekler... bir yandan kendine duyduğun güven tavan yapmış, satır aralarında da olsa kendinle gurur duymaya başlamışsındır. bir yandan da bunu sana söyleyecek bir allahın kulunun olmamasının altında ezilirsin. kendini hergün biraz daha fazla sorgulamaya başlar, kendi kendinin gardiyanı olursun. kişilik bölünmesi bu noktadan sonra başlıyor sanırım.

    edit : anlam
  • zaman zaman dengesizlike birlikte başgösterir. kendi kendine yetmenin dayanılmaz hafifliğini yaşarsın an an üstündeki bi çok ağırlıktan kurtulduğunu düşünerek. sonra sıkışırsın odanın içinde ne kadar yüksek diye baktığın tavan yorgan gibidir üstünde .. tek başıma da yemenin tadı var deyip yaptığın ıspanaklı börek tabaktan kaldırıp ağzına götüremeyeceğin kadar ağırdır artık.
  • genelde ortalama 4-5 yil dayanilabilen agirliktir. sonrasinda cekememeye baslarsin bu yuku. hayatina biri girse de, aslinda senin de yapabilecegin - ve hatta yapmaya cok da alisik oldugun bir seyi- yapsin diye beklersin. tembellik degildir seninki, yanlis anlasilmasin, "paylasma" ihtiyacidir. birinin varligini bilerek guvende hissetme, rahatlama ihtiyacidir.

    o da kendi kendine yetmesin istersin hatta, sen de ona yardim et, onun yaninda ol. ol ki, o da kendi kendine yetmek zorunda kalmasin. birbirinizi tamamlayin. belki birlikte degilken de tamamdiniz ama, bu kadar guvende hissediyor muydunuz?
  • çelişkili bir ifadedir.
    kendi kendine ağır gelmeye başladıysan artık kendine yet(e)miyorsun demektir.
  • türk/oryantal anne-baba baskısının yarattığı ağırlık olabilir. yıllarca kendilerine bağımlı olan çocuklarının artık yalnız yaşayabilen, harçlık istemeyen, bağımsız bir birey olduğu gerçeği onları çok korkutur. sürekli çocuğun hayat planlarına müdahil olma ihtiyacı hissederler ve onları kırmak istemeyen evlat bu ağırlığın altında ezilir.
  • herşeyin üstesinden yalnız gelmeye alışmışsınızdır. her akşam anahtarla açılan kapılar, tv ya da müzik açana kadar evin içinde ölüm sessizliği, önceleri bir hevesle yapılan ama buzdolabında kalsa dahi üzerinden geçen zamana dayanamayarak küflenen yemekler neticesinde artık yemek yapmayıp geçiştirilen akşam yemekleri, başınıza birşey gelse ancak ve ancak ailenizin ve yakın arkadaşlarınızın günler boyu telefonla size ulaşamamaları sonucu haberdar olabilmeleri, banyo kapısının ne yaparsanız yapın sürekli açık olması, kirayı unutmama, faturaları takip etme yükümlülüğünüz, alışverişe yalnız çıkmak, yemeğe yalnız çıkmak ve artık bunlardan gocunmamak... güzel ve gurur duyulacak şeyler olsa da, yine de ağırdır bunlar... öyle bir an gelir ki, artık hayatınızdaki herkesi fazlalık olarak görmeye başlarsınız... çünkü kimseye minnet duymaz, onların yardımına ihtiyacınız olmadığını düşünür hale gelmişsinizdir... sanırım asıl ağır olan kendi kendine yetmek değil de birilerinin hayatınıza dahil olma ihtimalinin sizi rahatsız etmesidir... insan denilen varlığın sosyal bir varlık olduğu düşünülünce şimdi daha bir ağır geldi bana nedense...

    not: bu akşam kendimi ödüllendirip dışarıdan yemek söyleyeceğim...
hesabın var mı? giriş yap