• (bkz: a rome of one's own)
    (bkz: a room of one's own)

    virginia woolf göndermeli, kelime oyunlu kitap adı.

    (bkz: kendine ait bir oda)
  • zulme hizmet eden tarih - evindar a. duran

    cemal kafadar metis yayınları etiketi taşıyan, rum ve rumî kelimelerinin izini sürdüğü kendine ait bir roma - diyar-ı rum'da kültürel coğrafya ve kimlik üzerine adlı kitabına sert bir cümle ile başlıyor: “tarihyazcılığı özgürleştirmiyorsa zulme hizmet ediyordur.” kitap, son paragrafından hemen önce şeyh bedrettin’den ulema-i zahir hakkında bir alıntı ile bitiyor: “hedeflerinin bilgi edinmek olduğunu söylüyorlar, ama bütün bilgileri iktidar ve mevki edinmeye yarıyor.”

    http://www.gazeteduvar.com.tr/…e-hizmet-eden-tarih/
  • kısıtlı sayıda ve talihli asya minör evladının kitaplığında yer alan nadide eser. cemal kafadar'a ve çalışmalarına aşina olan happy few'un içinde yer alanların sevdiği bir çalışma. metis yayınlarından bu aralar yeni baskısı çıkmıştır.
  • kitabın 'teşekkürler' bölümünün girişinde şöyle yazmakta:

    "kim var imiş biz burada yoğ iken'de olduğu gibi, bu kitabı da fatih özgüven'e borçluyum. benim aklımın köşesinden dahi geçmemişti. ilk fikir, genel hatlarıyla tasarım, ve çeviri ona ait. hepsini cömertçe paylaştı benimle, müteşekkirim, öyle kalacağım. hakkını ödeyemem, diyeceğim, ama o böyle lafları sevmez."
  • kim var imiş biz burda yoğ iken'de bireyin "modern-öncesi" ve "modern" ayrımını bulanıklaştıran cemal kafadar bu kitapta vatanın-ulusun "modern-öncesi" tanımını bulanıklaştırmayı denemektedir. kitapta modern, modern-öncesi ayrımları bile sürekli tırnak içinde gösteriliyo zaten. cemal hoca vatan'ın fundemalist-özcü (biz hep ordaydıkçı) diretmelere karşı bir modern dönem icatı olduğunu kabul etmekle birlikte modern-öncesinde vatan köy meydanına denirdi gibi bi indirgemeciliğin de doğru olmadığını "rumi" kelimesini merkeze alarak inceliyor.
  • "bedreddin wrote, "they say their goal is the acquisition of knowledge, but all their knowledge is for power and status""
  • merak ediyorum bu kitabı, screenshot larda bekliyor şimdilik
  • arkeolojiden ziyade sanat tarihi destekli bir inceleme. amerikan tarzı tarih yazımı, kendi yerel tarihlerinde yeteri kadar eser ve kayıt çeşitlliği olmadığı için, bu tarz kültürel anlatıya daha yakın. şiirler, hatıralar ve söylevler gibi alanlar üzerinden mekan ve kavram analizi yapılıyor.

    bu kitapta da anadolu ve roma kavramlarına pratik ve teorik düzeyde yüklenen anlamlar inceleniyor. kimliklerin ve kavramların çeşitli şekillerde sabitlenmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılıyor.
  • cümlelerin içine nüfuz ederek bir sözün peşini kovaladığım ve bundan çok büyük keyif aldığım cemal kafadar kitabı.

    cemal kafadar'ın rum/rumî/diyar-ı rum kavramlarını tarihin içinden söküp alarak yüklendiği anlamların peşine düştüğü, akıcı bir dille kaleme aldığı kitaba bayıldığımı ifade ederek başlamak isterim.

    bilgiye ulaşmak kadar o bilginin nasıl işlendiği, yorumlandığı ya da ilişkilendirildiği de önemli. burada özellikle entelektüel birikim ve biraz da zekâ devreye giriyor. ortada duran kadı sicillerinden, haritalardan, divanlardan çıkarılan bilgiler bazen odaklanmanın, görmenin ne denli önemli olduğunu gösteriyor. okuyup geçtiğiniz sürece metinler açılmıyor. merak ettikçe, içine dâhil oldukça, iğneyle kuyu kazdıkça tarihi evraklar da açılmaya ve konuşmaya başlıyor. görmek ile bakmak arasındaki mucizevi fark da bu esnada ortaya çıkıyor işte. bir metne nüfuz etmek ne demekmiş size bir tarihçi öğretiyor.

    bugüne değin hep yapılanlar, olaylar, sonuçlar, nedenler, taraflar, mevcutlar üzerinden irdelenmiş tarih kitapları okudum. bazen de yer, zaman, kişiler ve olay ekseninde anlatılanlar bir hikâye dinlemek kadar keyifliydi. iz sürülmesi, karşılaştırmalar yapılması, değişenin vurgulanması, yokluğun sorgulanması benim çok da rastlamadığım metotlardı. tabii edebiyatın sınırlarında dolaşan bir okur olduğumu da belirtmiş olayım.

    kendine ait bir roma'da “rum” kelimesinin peşine düşen, hele bunu akademik dilden arındırma başarısıyla yapan cemal kafadar; osmanlı dönemi'nde türk/osmanlı yerine kullanılan ve o dönemde dahi kafa karışıklıklarına neden olan sözcüğün zaman, mekan, bağlam açısından hakikatini anlatıyor. kafa açıcı bir yaklaşımla zaman zaman hayretler içerisinde bırakan tespitleri var hocanın.

    rum sözcüğü kitap boyunca anlatılırken farklı sözcüklerin tarihi kaynaklarda nasıl konumlandığını göstermek adına bazı örnekler veriyor kafadar. 15. yüzyıla kadar tahrir sayımlarından müslüman'ın bir şahsın oğlu olduğunu belirtmek amacıyla ibn kelimesi gibi veled kelimesi de kullanılırken 16. yüzyıldan itibaren veled sadece müslüman olmayanlar için kullanılmaya başlanmış. kadı sicillerinde müslümanlar her zaman sakin (bir yerin sakini) müslüman olmayanlar ise mütemekkin (yerleşik); bir müslüman'dan ikinci kez bahsedildiğinde mezkur (yukarıda adı geçen) diye bahsedilirken müslüman olmayan birisi söz konusuysa mesfur (beriki) yazılırmış. farklılığı vurgulamak maksadıyla böyle kullanıldığını belirtiyor yazar.

    o dönemdeki metinlerde bazı sözcüklerin yokluğunu da sorguluyor kafadar. halk şairlerinin şiirlerinde “anadolu” kelimesinin hemen hemen hiç geçmediğini vurguluyor. bir yer ismi olan “rum” kelimesine kültürel aşinalık çok daha fazla. bu şekilde adlandırılmayı da kimse yadırgamıyor. hatta rumî sayılmak önemli. zaman zaman türk kimliğiyle karşıladıkları anlamlar açısından çelişebiliyor. buna örnek olarak mevlânâ'dan rivayet edilen bir söze yer veriliyor. manâkib al- ârifin'de yer alan rivayete göre mevlâna “bir inşaat yapılmak isteniyorsa rumî hizmetkârların, yıkım yapılmak isteniyorsa da türk işçilerin tercih edilmesi gerektiği, çünkü dünyanın imar edilmesinin rumîlere mahsus olduğu, türklerin ise cihanı harap etmekle maksur oldukları”nı söylemiş.

    kültürel coğrafya okumalarına tarihi perspektiften bakmak velhasıl çok iyi bir kılavuzun önderliğinde beyin jimnastiği yapmak için iyi bir kitap.
  • cemal kafadarin rumî, rûm kelimelerinin etimolojisi üzerine, anadolu'nun kültürel, etnik kodları ve bakış açıları üzerine bir makale üzerinden yola çıkılarak metis yayınlarından çıkarılan kitabı.
    hiç aklımda yokken başka bir kitap okurken, bu kitaptan yapılan bir alıntı ile aklıma düşen ve belki okumamış olanlar vardır diyerek kutsal bilgi kaynağına bir hatırlatma düşmek istedim.

    kafadar'in çok büyük merak ve heyecanla okuduğum iki cihan âresinde adlı kitabında nispeten değindiği, kapsamlı bir şekilde ele alma fikrinin ise gülrû necipoğlu nun tertip ettiği bir konferans sonrasında [diyâr-ı rûm'da mimari tarihi] doğduğunu ifade ediyor.
    kafadar'in milliyetçilikten beslenenleri hayal kırıklığına uğratan sözleri olmakla beraber milli unsurların olumlu yönlerinin farkındalığının faydasi üzerine ettiği cümleler ile iki tarafı da küstürmek istemez bir tavır sergilediğini görmek mümkün.
    örneğin vatan, millet, ulus kavramlarindan bahsederken namık kemal ve şinasi üzerinden olumlu örnekler verirken, günümüzdeki anlamina yakin olarak [özellikle 19. yy itibariyle] süperdi, söyle iyiydik ya da böyle kötüydü gibi milliyetçi/anti milliyetçi genellemelerden uzak durmak gerektiğini söyleyerek yine çizginin ortasında konumlaniyor.

    kitap tam anlamıyla bir tarih kitabı değil sadece, antropolojik, kültürel, sanatsal olarak "anadolu neresi", "biz kimiz" , "onlar kim", "rûmî nasıl bir kimlik" gibi soruları irdeliyor.

    kafadar'a göre rûmi kelimesi toplumsal ve coğrafi tanımlama değil, aynı zamanda mimari, sanatsal bir üslubu tanımlıyor.

    kafadar, "rûmî" kavramının modern milliyetçi osmanli/ türk milliyetçileri tarafından bilerek kullanilmaktan imtina edildiğini söyler ve kelimenin köken itibariyle kozmopolit bir kültürü ifade edişinin reddedilişini sadece türk milliyetçiliği ile açıklamaz.bunu osmanlı'nın anadolu'da türkçe konuşan müslüman halkı toptan "türk" diye nitelendirme tercihine de bağlar. velhasıl kavramın, bizde adet olduğu üzere siyasi bir anlam kazandigini vurgular.

    yine de kafadar, kavramların içini boşaltıp politikleştirmemizin fecaati ile bunu reddetmenin ortasında bir söylem geliştiriyor :

    "milli öze olan ilgi ve diğer her şeyi dişlayan söylemler beni derinden kaygılandırsa da, kendini küreselleşme çağı ilan eden bu çağda, ulus temelli kavramsallaştırma ve anlatıları yıkmak da korkarım ki, bunları manipülasyona açık (insan hakları, demokrasi, azınlık hakları, kadın hakları vb. temelli) söylemlerle eklemlendirmek yoluyla emperyalizmin yeni biçimlerine yol açabiliyor. milliyetçiliklere ve milli tarihlere sataşmak postmodern bir eğlence halini aldı. milliyetçiliklerin milyonlarca insana hitap ettiğini, başka şeylerin yanı sıra onlara bir vakar hissi ve egemenlik payandası sağladığını unutma eğilimindeyiz, ki bence bunlar hor görülecek ya da kökü kazınacak şeyler değiller."

    kimse kökünü kazımak kolaydır demiyor ya da sağladığı üstünlük konforunu inkâr etmiyor. fakat bu gerçeğin varlığı, kavramların üzerinde doğru, yanlış, faydalı, geçersiz gibi eleştiriler yapmamızı engelliyor mu?

    kafadar, bu kitapta rumi kelimesini türk, iranli, arap unsurların eşlenmesi ile ortaya çıktığını ifade ederken, etnik, dini bir kimlikten ziyade bir üslup olarak tanımladığını şöyle açıklar:

    "rumi, büyük ölçüde yeni bir toplumsal ve kültürel kümelenmeyi, diğer bir deyişle, birbirinden farklı özgecmişlere sahip olmakla birlikte, hem sanatlarda hem de gündelik hayatta belirli bir ifade üslubuna doğru ortak bir eğilim gösterenlerin kimliğini adlandırmak üzere kullanılmıştır."

    kafadar, bu tespitinin birilerinin kalbini kırma tehlikesine karşı bir açıklama yapıyor olsa da esasında araştırılmasını istediği konunun önemini ve araştırırken bakış açısının evrensel olması gerekliliğinin ipuçlarını vermektedir bence:
    "bu yazdıklarımı "rumi" sözcüğünü milliyetçiliklerin aşırılıklarına karşı panzehir olarak sunmak, onu "türk" veya "osmanlı'ya mekanik bir alternatif olarak geri kazanma ya da "romalı-olarak türkleri" avrupalı kimliğine katma çabasına girmek apaçık romantizm olacaktır. ne var ki zaruri sayılan ulus, din ya da devlet-merkezli kategorileri sorgulayarak tarih yazarken, başka şeylerin yanı sıra, "rumi"lik anlayışında cisimleşen modernlik öncesi kimlik kavramsallaştırmalarının daha derinlikli bir arkeolojisinden yararlanabilir ve böylece ele aldığımız çoğul ortamlardaki "kendim/iz ve başkaları" kavrayışlarının serüvenini daha iyi anlayabiliriz."

    "kendimiz ve başkaları". işte bunun üzerinde devlet merkezli tarihçilikten uzak düşünebilme zenginliğini ifade eden kilit ifade.
    bu nedenle tarihe, tarih yazımina, kimlik, kültür üzerine düşünen, anadolu tarihi ve kültürüne ilgi duyanlar için yeni soru işaretlerine kapı aralayacak, perspektif genişletecek müthiş bir kitap.
hesabın var mı? giriş yap