*

  • "1852'de, komodor mathew perry yeni tasarlanmış, bacasından siyah dumanlar tüten buharlı gemisiyle edo körfezine daldığında, japonlar sadece, bundan etkilenerek -ve bir miktar da dehşete kapılarak- abd ile diplomatik ve ticari ilişkiler kurmayı kabullenmek zorunda kalmadılar, aynı zamanda dünyaya karşı uyguladıkları zihinsel yalıtılmışlıklarını da gözden geçirip tekrar değerlendirmek zorunda kaldılar.
    bu durum meiji restorasyonuna varan politik sürece katkıda bulundu ve onunla birlikte japon eğitiminin çehresini değiştirme kararlılığı başladı.
    o dönemin en etkili liderlerinden kido takayoşi temel meseleyi çok net ifade ediyordu: “halkımızın günümüz amerikalılarından ya da avrupalılardan hiçbir farkı yoktur; bütün mesele eğitim ya da eğitimsizlik meselesidir.”"
  • "çeşitlilik, ondan doğrudan etkilenmeyen insanların özgürlüklerinin zenginleşmesinde de pay sahibi olabilir. kültürel çeşitliliğe sahip bir toplum, başkalarına da keyfini çıkartabilecekleri çok çeşitli deneyimler sunarak, onlar için de yararlı olur.
    örnek vermek gerekirse, afrikalı amerikan müziğinin zengin geleneğinin sadece afrikalı amerikalıların kültürel özgürlüğünü ve öz saygınlıklarını zenginleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda (afrikalı amerikalı olsunlar ya da olmasınlar) bütün insanların kültürel seçenek yelpazesini genişlettiği ve amerika'nın -aslında tüm dünyanın- kültür coğrafyasını zenginleştirdiği rahatlıkla söylenebilir"
  • "eğitim çocukların bütün yetişkin insanlar gibi, almak zorunda oldukları yeni kararlar hakkında akıl yürütme yeteneklerini geliştirme*lerine yardımcı olmakla da ilgili bir şeydir. önemli olan hedef, formülsel bir "eşitliğe" ulaşmak değil, çocukların entegre olmuş bir ülkede büyürken "sorgulanmış yaşamlar" yaşama yeteneklerini en iyi geliştirecek şeyin ne olduğunu bulmaktır." amartya sen*

    (bkz: kültür/#90396456)
  • "1990'lı yılların başlarında, gana ve güney kore'nin 1960'lı yıllara ait ekonomik verilerine rastladığımda, bu iki ülkenin o tarihlerdeki ekonomilerinin birbirine benzerliği beni şaşırttı.
    otuz yıl sonra güney kore dünyanın en büyük 14. ekonomisiyle, çokuluslu şirketleriyle, büyük miktarda otomobil, elektronik donanım ve diğer karmaşık imalat ürünleri ihracatıyla ve aşağı yukarı yunanistan'ınkine eşit kişi başına düşen geliriyle bir endüstri devi olmuştu. dahası, demokratik kurumlarını da sağlamlaştırma yolundaydı. (bkz: on liberty/#83391057)

    kişi başına düşen geliri artık güney kore'ninkinin yaklaşık beşte biri olan gana'da bu değişikliklerin hiçbiri olmamıştı. kalkınma konusundaki bu olağanüstü farklılık nasıl açıklanabilirdi?
    bunda birçok etmenin rolü olduğu kuşkusuzdu, ama benim gördüğüm kadarıyla, bu açıklamanın önemli bir kısmını kültüre bağlamak gerekiyordu. güney koreliler tasarrufa, yatırıma, çok çalışmaya, eğitime, örgütlenmeye ve disipline önem veriyorlardı. ganalıların önem verdiği şeyler farklıydı. kısacası, kültür önemlidir.

    - birincisi, iki ülkenin sınıfsal yapısı birbirinden çok farklıydı; güney kore'de çok daha büyük-ve aktif-bir işadamları sınıfı vardı.

    - ikincisi, iki ülkenin politikaları da çok farklıydı; gana'dan farklı olarak, güney kore hükümeti şirket merkezli bir ekonomik gelişmeyi başlatmakta başlıca harekete geçirici rolü üstlenmeye hazır ve istekliydi.

    - üçüncüsü, kore ekonomisinin bir yanda japon ekonomisiyle, öte yanda abd ekonomisiyle olan sıkı ilişkisi önemli bir farklılık yaratıyordu.

    - dördüncüsü, 1960'lı yıllara gelindiğinde, güney kore gana'ya kıyasla çok daha yüksek bir okuryazarlık düzeyine ve çok daha yaygın bir okul sistemine kavuşmuş bulunuyordu. (bkz: ülkeler ve toplumlar için en değerli sermaye)

    bundan kültürel etmenlerin kalkınma sürecinde hiçbir rolü olmadığı sonucu çıkmaz. rol oynarlar, ama sosyal, politik ve ekonomik etkilerden kopuk olarak değil. bu etmenler değişmez de değildir."
    amartya sen - kimlik ve şiddet kader yanılsaması
hesabın var mı? giriş yap