• 5 ağustos 2010'da iletişim yayınları'ndan çıkacak şebnem işigüzel romanı.

    11 yaşında annesini öldüren bir kız çocuğu; kısa ve acılı ve sıkı ve sert ve haliyle gerçek bir hikaye...gibi. hadi bakalım.
  • bir aile cinayetini değil çocuklara yönelik cinsel tacizi konu alan, en iyi tabirle rahatsız edici olarak tanımlanabilecek şebnem işigüzel romanı.
  • sert çok sert bir kitap. rahatsız edici, uyku kaçırıcı, bir şebnem işigüzel klasiği. bir solukta okunuyor, hissettirdiklerinin yoğunluğu henüz dağılmadı, sis kalksın daha ayrıntılı tanımlayacağım.
  • --- spoiler ---
    her acıya parmak sokmak isteyen, bu nedenle de ara sıra saçmayalan bir kitap olmuş. kızın öyküsü yeterince iç kanatıcıyken bir de araya ermeni soykırımı yaşamış nine sıkıştırmak niye? kızımız ipod kullanıcısı ve 10 yaşında olduğuna göre patlasın 90lı yılların sonu doğumlu. 1915'te 10 yaşında olan bir anneannesi var ki, bu zaten akıllara ziyan bir hesap. arada bir nesil kayıp.

    annesi kızımızı istanbul.a göndermeden evvel hamama götürüp ağda yapıyor ve kuku +koltukaltı kıllarını alıyor. bu sırada kızımız yine 10 yaşında. bu nasıl bir hormonlu ergen adayı ki o yaşta koltukaltı kılı filan var?
    maksat içimizi acıtmak, kızın, ninesinin çektiği çilelere bir yenisini eklemek ya, soykırımdır ağdadır araya kakıştırmamak olmaz.

    bu arada mhp.yi günahım kadar sevmem ama tüm alperenleri de gözüdönmüş caniler gürühu olarak damgalamak ne demektir onu da anlamadım.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    sonuna kadar "bir yerlerde kırılacak bu kader" diyerek geliyorsunuz ve son tokadı kitabın sonunda kırılmayan gerçeklerle yiyorsunuz ve şebnem'in kirpiklerinin gölgesinde sandığınız hayatı kafanızı kaldırdığınızda gözünüzün önünde görüyorsunuz.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    naif bir şekilde yan karakterlerden birisini ipod olarak karşımıza çıkarmıştır.. okurken bunu bir cesaret olarak algıladım -ne kadar doğrudur veya nedir yaptığı tartışılır ama sanırım ileri görüşlü bir yazar olarak ipod'u diğer muadillerinden ayırarak bir kitabın karakterleri arasına alma cesaretini göstermiştir. (ki bu kitabı okumak bile cesaret istiyor)

    bu yıllarca bütün margarinlere sana yağ diyerek ürünü markalaştırmak mıdır ya da tam tersini öngörüp devalüasyon kelimesiyle haşır neşir olan bir toplumda - on yılda eskiyecek para miktarlarını filmlerden uzak tutmaya çalışma çabasına girmeyen yönetmen gibi midir bilemiyorum ama bu kadar çarpıcı bir kitabın içinden bunu kafama takmam da neye alamettir onu sorguluyorum..

    --- spoiler ---
  • romandaki betimlemeler çok bir değişik, çok bir çarpıcı. şebnem işigüzel'in dili çok etkileyici, anlatım muhteşem. açık açık okuyucuyu irrite etmek için yazılmış bir roman; gerçekten de okurken canım yandı, huzursuzluklardan huzursuzluk beğendim, kabul. ama bir yaraya parmak basmak için, diğer her şeyi boka batırmak niye, onu anlayamadım bir türlü.

    bu zaten hep yapılmış; kötülük belli topluluklar, "ırklar" üzerinden tanımlanmış her yerde. siz biz diyerek yüzlerce yıldır yardırmış insanoğlu; ama bu çağda, bu kadar hümanist olma çabası gösterdiğine inandığım bir yazarın (ha öyle olmayabilir, ben kendi kendime gelin güvey olmuşumdur, orasını bilemiyorum), böylesine etiketler vurmaya devam etmesi neden? işte burasını anlamadım, anlayamadım. anlayan varsa beri gelsin, beni aydınlatsın. ben böylesine objektif olmaya çalışır, her şeyi kucaklamaya çalışırken, zamanında ötekileştirildiklerinden dem vuranlar tarafından neden çılgıncasına ötekileştiriliyorum?

    hadi bu aralar herkesin iddia etmeye çok bayıldığı gibi ötekileştirilmiyorum, "çünkü kendimi bir gruba ait hissetmiyorum" diyelim : o zaman neden aidiyetim olmasa da bir grubun ötekileştirildiğine, aşağılandığına ve böylesine şiddetle eleştirildiğine şahitlik etmek zorunda kalıyorum? bu bir öç alma taktiğiyse üzgünüm ama, kimse bana hümanist yaklaşımlardan, demokrasinden filan bahsetmesin; her şey külliyen yalan demek ki...

    öte yandan iletişim yayınları'nda çalışan düzeltmen arkadaşları da uyarmak isterim naçizane: roman da iki kere dahi manasındaki -de'yi bitişik yazmışsınız. olmamış. rica ederim biraz daha dikkat.
  • çok sert bir hikayenin, şiirsel bir üslupla anlatıldığı kitap. dili ne kadar hafif ve akıcıysa, öyküsü o kadar sert ve ağır, yüreğe oturup kalkmayan cinsten..

    --- spoiler ---

    kitabı bir gecede bitirdim. nasıl ki ağda bacağa yapışınca bir hamlede çekmek gerekir, işte bu da öyle bir kitaptı, dilinin sürükleyiciliğinin yanında anlatılan, tariflenen acılar, bir solukta okuyup bitirmeyi gerektiriyordu bence..kitap bittiğinde göğsümdeki ağırlık tarifsizdi. o an şunu düşündüm, bizim okurken bile içimizi boğan, gözlerimizi dolduran acılar bazı çocuklar için gerçek, bunları yaşayanlar var. hayır bu sado-mazoşist bir hayalgücünden fırlamış bir roman değil maalesef, çok underground olaylar anlatılanlar ama varlar..bu acılar gerçek. asıl üzüldüğüm taraf biz okuduklarımıza dayanamazken bunu yaşayanların olması, ve bizim hiç bir şey yapamamamız. n.ç olayını hatırlıyorsunuz değil mi? ve benzer bir çok olay, ..... tecavüz etmesi diye aratın, bakın sol frame'de neler çıkacak..işte bunlar olurken o kasabalarda köylerde yaşananlar bu kitaba çok benzer..yapanlar, göz yumanlar, çaresiz kalanlar üçlemesi her an yaşanıyor ülkemin topraklarında..ne acı..
    kitapta ermeni soykırımı ve struma faciasından bahsedilmiş olması aslında alt metinde bazı mesajlar veriyor. nasıl ki kız çocuğunun başına gelen olaylar, istismar herkes tarafından bilinen ancak gözardı edilen bir şeyse, ermeni soykırımı'nda olanlara da gözümüzü yummuşuz toplumca ve struma faciası da buna benzer bir hadise..ermeni soykırımı'nı bu denli şiddetle reddetmemizin sebebi de aslında salt kötü niyet değil, kitapta kız çocuğuna üzülen, yardım etmek isteyen ama çaresiz kalanlar, onun başına gelenlerden utananlar olduğu gibi bizim toplumumuzun da büyük çoğunluğu utanç duyuyor bence bu hadiselerden, bu nedenle içsel olarak kabullenemiyor kendi milletinin yaptıklarını, inkara meylediyor. struma faciasında olanlar da benzer, bir gemi dolusu çaresiz insan açlık ve sefalet içinde bir gemide açıkta beklerken, kimsenin elinden bir şey gelmiyor, gelebilecek olanlar gözlerini yumuyor, aslında kendi vicdanımızı almanya'ya, ingiltere'ye peşkeş çekiyoruz. aynı kitaptaki hikayelerden birindeki kör kadının çocukluğunda babası tarafından kendinden çok büyük alman adama peşkeş çekildiği gibi..

    --- spoiler ---
  • hakan gündayın kadın versiyonu gibi geldi. ıstismara dikkat çekmek istemiş belki iyi hoş da bu kadar abartı olmaz. okumak için harcadığım zamana yazık
hesabın var mı? giriş yap