• kitap sevgisi açısından hoş bir kitap. ancak sadece çocuklar açısından değil, ebeveynlerin yapılan olumlu davranışlardan dolayı çocuklarını ödüllendirilmesi gerektiğini gösteren bir yanı da var. daha önce türkçe adı altında ya da yabancı adı altında yorum girilmemesi ilginç.

    (bkz: papirofobia)
  • (bkz: distopia) güzel kitaptır.
  • işe sevdiği türlerle başlayabilir. ama önce başlamak istemelidir, tabii.
  • susanna tamaro tarafından yazılmış orijinal adı papirofobia olan 48 sayfalık* minnak bir çocuk kitabı. can yayınları * tarafından basılmış.

    gayet akıcı bir anlatımı var. kısacık da olunca hâliyle bir oturuşta bitiyor. ilkokul 2-3. sınıf düzeyinde. 7, 8, 9 yaşa uygun. daha büyükler için de uygun tabii ama basit kalabilir. yine de severek okurlar.

    kitap ebeveyn-çocuk ilişkisini tatlı bir şekilde ele alıyor. çocuğun isteklerin önemini, ailenin çocuğun problemini anlamasını ve yine problemi çözmek için gereken yöntemi iyi seçmesi gerektiğini, zorla güzellik olmayacağını anlatıyor genel olarak.

    kitabın sonunda aslında sorunun düşünülenden çok daha basit bir şey olabileceğini görüyorsunuz. o yüzden anlamaya çalışmak, dinlemek ve çabalamak* önemli.
  • yıllardır sahaflarda ne zaman karşıma çıksa mahzun bırakmayıp almaya çalıştığım, miniklere hediye etmek için kitaplığımda bulundurduğum kitaplardan. aslında okumayı sevmelerini ümit ederek ikram ettiğim çocukların anne babalarına da dolaylı olarak tavsiye ediyorum, "çok güzel bir konusu var, beraber okumanız daha keyifli olabilir" diyorum. zira çocukları yalnızca kitap okursa hayattaki tüm başarılara ulaşacağını sanan öyle çok ebeveyn var ki. üstelik onlara aldıkları kitapları kendileri okumuyorlar, özünü/mesajını incelemiyorlar bile. işin ironik tarafı, leopoldo'nun ailesi, kendileri de kitap/okuma sevdalısı olmalarına rağmen çocuklarının gözünün önündeki derdini anlayamıyorlardı, zira en mühim olan şeyi, insanı okumayı bilmiyorlardı. fakat kalp gözü açık olan yaşlı adam, hem hayatı hem de kitapları hakkıyla okuduğu için meseleyi çözüveriyordu, minik okurun kalbindeki ve gözündeki perde de ferah bir şekilde kalkmış oluyordu.

    canım kitaplar hayatımın tek anlamıdır, hayata katlanabiliyorsam biiznillah onlar sayesindedir. fakat herkesin okumayı sevmek zorunda olmadığını düşünürüm, bu konuda çocuklarını ya da kendilerini zorlayanlara tabiatı, insanları ve hayatı daha dikkatli gözlemlemelerini, sonra kitaplara yönelmelerini tavsiye ederim. çünkü naçizane kanaatim, onları anlamadan nice kitabı hatmedip bilsek de pek faydası olmuyor, pratikte hissiz ve verimsiz, dolayısıyla maalesef ki işe yaramaz oluyoruz. iki yönden de dikkatli olup dengeyi özenle kurmak lazım velhâsıl.

    kitabı eren cendey çevirmiş, mustafa delioğlu resimlemiş. fakat daha önceki baskılarda çizimler renkliydi, elimde kalan nüsha 27. baskı, onda ise siyah beyaz. sitelerinden baktım da 61. baskıyı yapmış görünüyorlar. umarım onları renkli süslüyorlardır, çünkü renksiz hâlinde çizim boyutları da bazı çocukları ürkütecek kadar büyütülmüş durumda, öyle olunca da açıkçası karakterler biraz sevimsiz görünmüşler.
hesabın var mı? giriş yap