*

  • foucault'un önemli kitaplarından. türkçe'de iki farklı çevirisi bulunan bir kitaptır. temel keşoğlu çevirisi doruk yayımcılık'tan, inci malak uysal çevirisi epos yayınları'ndan çıkmıştır.

    .../...

    "burada girişilen araştırma, tüm kuralcı niyetlerin dışında, söz konusu olanın, modern zamanın onu bildiği şekliyle tıbbi deney imkanının koşullarını belirlemek olması ölçüsünde hem tarihsel hem eleştirel olması kararlaştırılmış bir projedir.

    bu kitap, kesin olarak, bir tıp için, diğerine karşı ya da tıbba karşı, bir tıp yokluğu için yazılmadı. burada da, diğerlerinde olduğu gibi, söylemin derinliği içinden tarihinin koşullarını çıkarmayı deneyen bir çalışma söz konusudur. insanların söylediği şeyler içinde, önemli olan, daha çok, onların berisinde ya da ötesinde ne düşünmüş olabilecekleri değil, daha baştan, onları kalan zaman için, yeni söylemlere ve onları dönüştürme görevine sonsuza dek açık hale getirerek sistemleştiren şeydir."

    "birey için, kendi bilgisinin hem öznesi hem nesnesi olma imkanı, bilgi içindeki bitimlilik oyununun değiştirilmiş olmasını gerektirir."
    michel foucault
    arka kapaktan - epos yayınları
  • "hasta yoktur, hastalık vardır" paradigmasından bugün geçerli olan "hastalık yoktur, hasta vardır" paradigmasına geçişi çok güzel bir şekilde açıklayan her tıp öğrencisine okunması farz olmuş eser. zahmetlidir biraz ama o zahmete değer.
  • foucault un alıştığımız beden üzerine söylem leri analiz eden kitaplarından biri daha.
    bu kitapta foucault esas olarak devrim öncesi ve sonrası tıp tarihini araştırırken, klasik bir tarihten ziyade her zamanki gibi bir bilgi tarihi ve söylem tarihini analiz ediyor.
    foucault a göre devrim öncesi tıbbi epistemoloji temelde hasta ve hastalığı ikileminde kurulurken burada artık patoloji ve hastalığa geçişi görüyoruz. yani beden artık ölünün patolojik otopsisi ile kurulmakta ve hastalık da semptomlardan ziyade patolojinin bir sonucu halini almaktadır. önceden hasta hastalığın bir öznesi olarak görülürken artık hastalık özne durumuna geçmiş ve ölüme giden yolda patolojinin ortaya çıkardığı bir ara basamak halini almıştır. yani artık söz konusu olan hasta bireyi incelemek ve tedavi etmek değil bedeni kurmak ve patoloji aracılığı ile hasta-bedeni kontrol etmektir. kısa sürede patoloji devrimi tıbbı hızla yayılmıştır. foucault ilginç bir noktaya değinerek devrim sonrasında eski önceden bilim adamlarının ceset çaldıkları iddiasının patolojinin gücüne bağlı ortaya atılmış bir masal olduğunu belirtir. söz konusu ceset çalma olayları rönesans öncesinde olmaktadır.şimdi ise rahatlıkla kadavra temin edilebilmekte fakat patolojinin doğuşuna kadar sadece anatomi amacı ile kullanıldığından ciddi bir rağbet görmemektedir.

    foucault un bir başka değindiği nokta ise yine toplum sağlığı alanındadır. buna göre önceden hastaneler sadece durumu olmayan ve ender rastlanan hastaları-öğrenim için-yatırır, esas tedavi yeri ev iken-hastalığın doğal ortamı-,artık kliniğin doğuşu ile bu değişmiş esas tedavi yeri hastane (klinikler) olmuştur.oysa ki daha devrime kadar klinik uygulaması marjinal kalmış ve tedavi sistemi yoksul hastalar için hastane diğerleri için ev dir. kuşkusuz buradaki amaç tedavi etkinliği değil bedenin denetimidir.
    yine toplum sağlığı alanında bununla bağlantılı nokta, devrim sonrası artan suç,işsizlik ve hastalığın "denetimi"dir. işte istatistik ve alan çalışmaları sayesinde önceden hastalıklar öngörülebilmekte denetlenmekte ve gerekirse hastalar kliniğe yatırılarak denetim altına alınmaktadır.bu denetimin gönüllü özneleri ise doktorlar olmaktadır.bunun epistemolojik boyutu elbette bugün sıkça kullanılan insidans, prevelans çalışmalarıdır.
    böylece;1.tıbbi epistemoloji hasta,hastanın semptomları yerine a)patoloji ve semptomlar b)hastlığın olasığı,yaygınlığı,sıklığı anlayışına kaymış
    2.hastane ve toplum sağlığı çalışmaları hasta ve hastalığın denetçisi haline gelerek hastalık üzerinden hastaların bedenleri hatta sağlıklı insanların bedenleri denetim altına ya da foucault gibi dersek tıbbi söylemin denetimine girmiştir.
  • temel keşoğlu tarafından çevrilen ve doruk yayınlarından çıkan nüshasından uzak durulasıdır. kötünün kötüsü bir çeviridir, kitap ucubeye dönüşmüştür.
    ha elimi dokundurmasam bile veya öğrenciliğimizde parasızlıktan, modern kölelik olan çalışma hayatında ise yoğun kafa yorgunluğundan okumaya nasılsa imkanımız olmayacak diyorsanız; çevirmenin de çoluğu çocuğu var, evine ekmek götürmesi gerekir. alın fakirin bir kitabını...
  • "kliniğin doğuşu
    tıbbi algının arkeolojisi"
    epos yayınları'ndan şule ünsaldı çevirisi.

    "bu yeni yapı, xviii. yüzyılda kendine özgü bir tarz ve dil bilgisiyle hekimle hastanın diyaloğunu başlatan "neyiniz var?" sorusunun yerine, kliniğin işleyişini ve yekpare söylevine dair ilkeyi içeriyor olduğunu fark ettiğimiz "nereniz ağrıyor?" sorusunu yerleştiren küçük, kesin ve tüketimden uzak olan değişimle izah etmiştir." michel foucault - kliniğin doğuşu

    "hastalıklar, bireyin var oluş koşulları ve yaşam tarzlarıyla ilişkilidir, dolayısıyla çeşitli bölge ve dönemlere göre çeşitlilik gösterirler. savaşlar ve kıtlıklar zamanı olan ortaçağ'ın bezgin insanları, dehşete ve dermansızlığa (beyin kanamaları, sıtma) boyun eğmişlerdi; ama xvi. ve xvii. yüzyıllarla birlikte vatan duygusunun ve vatana ilişkin zorunlulukların eski ciddiyetinin kalmadığı görülür; bencillik ağır basmaya başlar, sefahat ve oburluk (zührevi hastalıklar, göğüs ve damar tıkanmaları) alışkanlığa dönüşür; xviii. yüzyılın zevk arayışı düş gücünden geçer; tiyatroya gittiler, romanlar okudular, boş konuşmalarla kendinden geçtiler; gece uyanık kaldılar, gündüz uyudular; histeriler, hastalık hastalıkları, sinir hastalıkları bu günlerden kaynaklanır."

    [gilbert, "bir hastalığı türünden şüphe ediyorsanız katiyetle tedavi etmeyin" diyordu.]

    "hayat hastalıkta tanınır, çünkü hastalığın bilgisini yaratan şey, yaşamın yasasıdır."

    "canlı, sıcak ve patlayıcı bir hastalık olan mani hastalarının beyni hafif, kuru ve ezilgendir; genel kanamalı kastalıklar sınıfında yer alan veremde hastaların beyni kurumuş, güçsüz, etkisiz ve solgundur."

    "aslında hiçbir hastane hastalığı saf değildir."

    [hastane hekimi, değişikliğe uğramış kuşkulu hastalıklardan, patolojik olanın teratolojisinden (oluşum aykırılıkları disiplini, -çn) başka bir şey görmez; evdeki tedavici ise "kısa sürede, tüm hastalık türlerinin doğal fenomenlerinde yerleşik olan hakiki bir deneyim edinir." ev hekimliği kaçınılmaz biçimde saygılı davranma eğilimindedir.]

    "yardımı üretici zenginliğe (sermaye) ya da üretilen zenginliğe (her zaman sermayeleştirilebilir rant) değil, bizzat zenginlik üreten ilkeye, emeğe dayandırmak gerekir. yoksullara, ulusu yoksullaştırmadan yardım etmenin tek yolu onları çalıştırmaktır."

    "artık tıbbi bakıştaki bütünlüğü oluşturan şey, kurulup tamamlanmış bilgi çemberi değil, zaman içinde sürekli yer değiştiren ve zenginleşen, yürüyüşüne başlamış ama durdurulması mümkün olmayan bu açık, sonsuz, hareketli bütünselliktir."

    "ayrıca hastalığın yayılmasını önlemenin en iyi yolunun tıbbı yaymak olduğunu düşünen görüş, her pratisyen hekime gözetmenlik etkinliğinden başka öğretmenlik rolünü de ekleyerek mevcut görevi iki katına çıkarmak zorunda kalacaktır."

    "hastalık aile içinde "doğal" şartlarındadır, kısaca kendi doğasına uygundur ve doğanın tazeleyici zorlamalarının serbest etkisine maruz bırakılmıştır. yakınların hastaya bakışında, yardımseverliğin hayati kudreti ve umut edişin hassasiyeti söz konusudur."

    "tissot'nun salıkladığı, önceki muayene yöntemlerine göre, birkaç ayrıntı dışında hiç de daha az titiz değildir."

    [şimdilerde "apollon ve asklepios tapınaklarını yeniden canlandırabilecek olan, kliniktir, sadece kliniktir." öğretme ve söyleme yolu, yerini öğrenme ve görme yoluna bırakmıştır.]

    "bir tarafta "doktorlar", öteki tarafta "sağlık görevlileri" vardır. hekimler ve cerrahlar arasında, içsel ve dışsal arasında, bilinen ve görülen arasındaki eski fark bu yeni ayrım sayesinde ikincil hale getirilmiştir. (...) pratik sağlık görevlilerine açılacak, ama klinik öğrenimi hekimlere ayrılacaktır."

    "hastalık, bireysel ve somut varlık nezdinde sadece addan ibarettir, kendisini oluşturan yalıtılmış unsurlarla kıyaslandığında, sözlü bir adlandırmanın mimarisindeki bütün titizliği içerir. (...) hastalık, ad olarak varlıktan mahrumdur, ama sözcük olarak, bir düzenlenmesi vardır. var oluşun adcı indirgemesi, durağan bir hakikati ortaya çıkarmaktadır."

    "birleştirilebilirlik temasından sentaks temasına ve sonunda da kombinasyon temasına geçilmiştir."

    "klinik göz, kendi ölçütünü ve epistemolojik yapısını tayin eden yeni bir duyuyla benzerliğini keşfeder; bu, bir konuşmaya yetişmeye çalışan kulak değil, derinlikleri yoklayıp muayene eden işaret parmağıdır. işte hekimlerin durmaksızın göz atışın anlamını tanımlayacakları dokunma metaforunun nedeni budur."

    "valsalva, "seher vakti ya da gece yaklaşırken" "yaşamın ve ölümün gelişimini acele etmeden incelemek için mezarlıklara bir hırsız gibi sızıyordu"; yeri geldiğinde morgagni'nin de "mezarları kazıp ince cerrah bıçağını tabuttaki çıplak kadavralara sapladığı"na rastlanmıştır."

    "genel patolojik tiplere yerleşik olan dokusal homojenlik ilkesi, hastalıklı bozulmaların sonucu olarak organların fiili bölünmesi ilkesiyle bağlılaşıktır."

    "hastalık, bedenin karanlığında otopsidir, canlının üzerinde anatomizasyon."

    "patolojik aşama uzadığında, harabiyetin görüldüğü ilk dokular, beslenmenin daima en etkili olduğu dokulardır (sümük dokular); bunu organların parankimaları ve son aşamasında da kirişler ve akderiler takip eder."

    "bichat, ölüm kavramını, bölünemez, kesin ve geri çevrilemez bir vaka olarak ortaya çıkan o mutlaklıktan çıkararak göreli hale getirmiştir."

    [fakat bichat, tıbbı ölüm korkusundan kurtarmaktan daha çoğunu yaptı. o ölümü, özgün karakteristikleriyle temel değerde bir deney olarak varsaymış ve böylece teknik ve kavramsal bir bütüne dahil ederek birleştirmiştir. (...) "birkaç kadavra açın: gözlemin tek başına dağıtamadığı karanlığın hemen o anda dağıldığını göreceksiniz."]

    "verem, akciğerin yumrulu, ülserli, taşlı, tanecikli, melanozlu ya da kanserli biçimi ve "giderek düzensizleşme" olarak karakterize edilmiştir."

    "öyleyse, hayata saldıran bir hastalık fikrini, çok daha yoğun olan patolojik hayat nosyonu ile değiştirmelidir."

    "insan, hasta düştüğü için ölmez; esasen ölebileceği için de hastalanır."

    "xix. yüzyıl, ölümden inatla bahsedecektir: goya'da iğdiş edilme ve vahşi ölüm, gericault'ta görünür, kaslı, heykelimsi ölüm, delacroix'da ateşli, şehvetli ölüm, lamartine tarzında, hareketli sularda ölüm, baudelaire'deki ölüm. hayatı tanımak işi sadece, onu ölü isteyen, alaycı, zalim, indirgeyici ve zaten cehennemi olan bir bilgide verilir."

    "göğüs hastalıklarının aşk hastalıklarıyla tam olarak aynı yapıya sahip olması bu nedenledir: bunlar tutkudur, ölümün değişmeyen bir yüz verdiği hayattır."

    [bichat, belki de kendininkiyle nozografların yönteminin bağdaşmazlığını başından beri anlayan yegane kişidir: "elimizden geldiğince doğanın işleyişini keşfediyoruz... şu ya da bu sınıflandırmaya abartılı bir önem atfetmiyoruz".]

    "ateş, arındırma amaçlı bir boşaltım hareketidir ve stahl sözcüğünün etimolojisini hatırlatır: februare, ölülerin ruhlarını bir evden ayinle kovmak."

    "klinik deneyin bir bilgi biçimi olarak mümkün hale gelebilmesi için, hastaneye ayrılmış alanın tamamen yeniden düzenlenmesi, hastanın toplumdaki konumunun yeniden tanımlanması, hem yardım ve deney, hem de yardım ve bilgi arasında belli bir ilişkinin kurulması gerekmiştir; hastanın kolektif ve homojen bir mekana dahil edilmesi de zorunluluğa dönüşmüştür." michel foucault - naissance de la clinique
hesabın var mı? giriş yap