*

  • 2002-2003 doneminde dişe dokunur hiç bir harekete girişmemiş bir kurumdur. bunun sebebi de alakasız bir baskana sahip olmasıdır zira 2001-2002 döneminde konseyin gercekten ogrencilere yararı olan girişimleri olmuştu.ornek olarak otopark paralarının yarıya indirilmesi, camasırhanelerin ucretsiz hale getirilmesi, ikinci el kitap satısı, okul sweatleri satımı verilebilir. bu sene ise takvim basılarak gercekten super basarılara imza atılmıştır.
  • ulan o kadar atıp tutuyoruz bari bişiiler yapalım da sözümüz havada kalmasın mantığıyla temsilci olarak seçilip girdiğim, ilk 2 katılımından sonra nefret ettiğim oluşum. konseyin bütün üyeleri bütün bir yıl boyunca yok efendim toplantıya katılmayanın mazereti olmasın, yönetmeliğe şu maddeyi ekleyelim gibi abuk sabuk işlerle uğraşarak diplomasi içinde boğulmuştur. savaş'ın* bir gün konseye dışardan da gerektiğinde adam sokalım kemal derviş hesabı önerisine "olur mu öyle saçma şey bizi halk seçti, oy almamış birisinin konseye girmesi katiyen kabul edilemez." gibi tepkiler veren kendilerini milletvekili sayan bazı şahısların da içinde bulunduğu oluşum. işin komik tarafı bizi halk seçti diyen bu zatlar konseye ortalama 10/15 oyla girmiştir, ben dahil. okulda bulunan apolitik havayı bir türlü değiştiremeyen, gerektiğinde okula tavır koyamayan, protest bir oluşum içerisine giremeyen kurum. öğrencinin sesi olmaktan uzak, sırf cvsine karizma olsun diye orda bulunan bireylerin çoğunluğu oluşturduğu oluşum.

    (bkz: yazık)
    (bkz: allah akıl fikir versin)
  • vote4şükrü kardeşimiz ve taifesinin üyesi olarak pek de (ne "pek"i? zıkkımın peki!) işe yaramayı düşünmediği kurumsal karmaşa. e, konsey üyeliği cv malzemesine dönüştü mü böyle oluyor ey halkım.

    (bkz: vurulduk ey halkım)
  • http://konsey.ku.edu.tr/ 'den calismalari izlenebilir.
  • savaş'ın başkanlığında ne yaptığı merakla beklenen bir kurumdur.okulun geçmişini bilmeyen insanlara bu yapılanlar birşeymiş gibi gelebiliri fakat bilenler bilir aydın abi zamanında elde edilen imtiyazlar daha hala ileriye taşınılamadığı gibi, eşdeğer bir kazanımda elde edilmemiştir.bu sene en çok göze çarpan şey başkan'ın sağa sola yazdığı mektuplar, mailler ve de konseyden çok bir başkan şovuna dönüşmüş politikadır.gönül daha yazmak ister fakat ssg'ye de bir açık mektup yazılmasın diye burada kesiyorum.
  • ogrenci konseyinin vasfı genelde yanlış anlaşılmıştır. bu nedenle 12 kasim 2003 tarihinde yazdığım bir metni buraya koymayi uygun gördüm...

    yanliş anlama 1

    1. öğrenci konseyi, öğrenci’nin tüm sorunlarını çözecek bir kurtarıcıdır.

    öğrenci konseyi’nin öğrencilerin sorunlarını çözme amacında olduğu doğru olabilir ancak bu sorunları çözüp çözemeyeceği çok tartışmalıdır. bunun sebebi, konseyin çalışmaması, ya da konseyin, cv’lerinde şık durması için konseye giren insanlardan oluşmuş olması değil, ancak bahsi geçen sorunların özünde sanıldığından daha kompleks sorunlar olmasıdır. şimdi konseyin belli konularda neden pek de radikal kararlar alamayacağını, üniversite içerisinde çok tartışılan bir case’i tartışarak başlamak istiyorum.

    1.1 case study: yemek sorunları

    koç üniversitesindeki yemek sorununun bir analizini yapacak olursak sorunun üç ana eksen etrafında döndüğünü görürüz: 1) fiyatlar, 2) hijyen ve sağlık, 3) servis ve hizmet. şimdi teker teker bu sorunların kaynaklarını inceleyip, neler yapılabilir ve neden yapılamıyor bunu bir inceleyelim. ve sonuç olarak asıl suç kimde bunu bir anlamaya çalışalım. (ps: aşağıdaki case study talep edilirse cit, servisleri, akademik hizmetler gibi bütün alanlara yayılarak tekrar tekrar yapılabilir)

    yemek fiyatlarının pahalılığı:

    üniversite içerisinde bir çok hizmette olduğu gibi yemek hizmetinde de fiyatların yüksek olmasının ardında çok kompleks bir politik-ekonomi vardır. incelemek gerekirse 5 ana etken fiyatların yüksek olmasını gerektirmektedir. 1) üniversite’nin idari politikaları, 2) yemek birimlerinin yüksek kar marjı, 3) öğrenci tepkisizliği, 4) türkiye’deki makroekonomik sorunlar, 5) üniversite içerisindeki sosyal-sermaye eksikliği.

    koç üniversitesi idari yönetimi’nin öğrencinin sağlığını ve verilecek hizmetin garantisini yükseltmek amacıyla koymuş olduğu “sağlık standartları,” kampüs içerisindeki yemek birimlerinin görece “ucuz” ama yine de “sağlıklı” ürünler kullanmasını, örneğin divan’ın kullandığı yağı değiştirmesini ya da cici’nin kendi köftesini kendisinin yapmasını engellemektedir. sonuçta da birimler “maaliyetlerini” düşürememekte ve ürün fiyatlarında çok da fazla bir düşüş yapamamaktadırlar. yapsalar bile, bunun maliyeti yine öğrenciye, “düşük kaliteli hizmet”, “geç ve yetersiz servis” gibi yan etkilerle geri dönmektedir. öğrenci konseyi daha önce defalarca divan kafeterya yönetimi ile, cici cafe’nin sahibi ve yöneticisi naim bey ile görüşmeler yapmıştır. her iki kanadın da vermiş olduğu yanıtlar aynıdır. getirip bize maaliyet tablolarını önümüze koyduklarında, hepsi “kağıt üzerinde” zarar etmektedirler (elbette kağıt üzerinde). “yapmayıp gözünüzü seveyim, şu ortamdan da zarar edilir mi” denildiğinde ise, bize aslında daha ucuza yemek yapmanın mümkün olabileceğini ama buna ne okulun ne de kendilerinin yanaştıklarını söylemişlerdir.

    ne demek yani bu? izin verirseniz açıklayayım. koç üniversitesi’nin belki son istediği şey bir velinin onları arayıp “ya siz ne biçim bir üniversitesiniz, benim kızım/oğlum bugün sizden yediği yemekle zehirlenmiş, biz kızımızı/oğlumuzu size böyle mi emanet ettik” deyip rektörlüğü aramasıdır. koç üniversitesi’nin velilere verdiği değeri tekrar tekrar düşünecek olursak bu telefonun ne kadar önemli bir tehdit olduğunu biraz daha yakından anlayabiliriz. işte bu sebeplerden dolayı, bir çok üniversitenin aksine koç, “sorunun sonrasında tazminat almak” yerine, “sorunun olmasını engellemek” taktiğini kullanmaktadır. yani gelen büfeye “sen burdan sorumlusun, birisi zehirlenirse o kişiye şu kadar tazminat ödersin ve seni burdan atarım” demek yerine, “ben böyle bir risk almayacağım, gel sen de alma en iyisi biz gidelim maret sucuk kullanalım, kendimiz yapmayalım da (ki yapılırsa daha lezzetli olacağı tartışmasızdır) şurdan şu donmuş köfteyi alalım” demektedirler. bu da haliyle şirketin kendi maliyetlerini ayarlamasını engellemekte ve de fiyatların görece yükselmesine sebep olmaktadırlar.

    sadece sağlık standartları değil, bunun gibi sözleşmelerde yer alan onlarca madde, idarenin de fiyatların yüksek kalmasında nasıl rol sahibi olduğunu göstermektdir. idarenin yaptığı bir başta teknik hata ise, öğrenci profilini yanlış tanımak olmuştur. çünkğü burda bulunan öğrencilerin sosyo-ekonomik statülerinin bir değerlendirmesini yaptıkları zaman, burdaki öğrenciye bu fiyatların çok da dokunmayacağını düşünmeleri, bu şirketler üzerine çok da baskı yapmamalarına neden olmaktadır.

    üniversite içindeki şirketlerin kar marjlarını yüksek seçmeleri de elbette bizdeki fiyat pahalılığının esas sebeplerindendir. ancak şimdi bu madde altında şu gerçeği görmek gerekir. ku bir açık pazar olmadığından ve rekabet ortamı da yok denecek kadar az olduğundan, bir şirket fiyatlarını belirlerken kendi yemeğine olan talebe göre fiyatı belirler. şimdi migros’ta kola 750.000 tl iken bir şirket kolayı 1.000.000 tl’ye veriyorsa ve öğrenci yine de gidip kolayı 1.000.000’dan alıyorsa, burda kolayı 1 milyondan veren şirketi suçlamak biraz saçmadır. çünkü şirket sahibi bir homo-ekonomikus olarak zaten karını maksimumda tutmaya çalışan birisi olduğundan o görevini yerine getirmektedir. daha teknik konuşmak gerekirse biz öğrenciler de pek de price elasticity sağlayacak “talep” tepkisi yok. daha çok koyun gibi davrandığımızdan, şirketlerde burada benim karakaşım, kara gözüm için bulunmadığına göre fiyatı maksimumda tutmak isteyecektir. kendilerine “neden böyle yapıyorsunuz?” diye sorulduğunda da sığınacakları 2 temel savunma olacaktır.

    1. yukarıda bahsettiğim yönetimin idari kararları sonucunda edilen zararlar

    2. sokaktan bir büfeden yesen kaça yersin? mantığı

    öğrenci tepkisizliği işte bu noktada değerlendirilmesi gereken bir eylemdir. şimdi, eğer öğrenciler ortak hareket etme mantığında olsa, örgütlenebilme ve tepki dile getirebilme mekanizmaları olsa, bu şirketlerin yemek fiyatlarını düşürmesine yardımcı olabilirler. ancak kimsenin maalesef öğle bir derdi yok. masa başında oturup konuşurken, herkes ahkam kesiyor ama iki-üç eylem yapalım denildiğinde, yok dersim var, yok sinemaya gidecem, amaan ben mi düşüneceğin bunu da, denilmeye başlanıyor. (peki konsey örgütlesin öğrenciyi, ne işe yarıyor ki diyenler için makaleyi okumaya devam etmelerini tavsiye ediyorum)

    türkiyedeki enflasyon gerçeğini de unutmamak lazım, çünkü bizdeki yemek fiyatları pahalılığı sadece koç üniversitesi’nin bir sorunu değil. tabi şehirden izole olmuş bir şekilde, steril ortamlarda şımartılarak eğitimimizi geçirdiğimiz için türkiye gerçeğini göz ardı edebiliyoruz. kimse türkiye’de insanların ne derece aç olduğunun muhakemesini yapmadan bir büfe kaşar peynirinin kalitesini düşürdüğü zaman, “yaa bu kaşar da erimiyor” demeye başladığından bir kitlenme noktası yaşanıyor. yani, birisi gelip de “ya bu sene de divan zam yapmış” derken, o kişinin divan’ın zam yapmasını “tuhaf” bulmasının çok “acı” olduğunu düşünüyorum. demek ki, o kişi türkiye’de yaşadığının farkında değil maalesef. sorun olan o şirketin zam yapması değil ama tefe ve tüfe’nin yani enflasyonun üzerinde zam yapmasıdır. ona da gerek öğrenci konseyi olsun gerek se idare olsun yaptığı çalışmalar ve hesaplamalarla izin vermemektedir zaten.

    sosyal sermaye eksikliği’de neymiş ki, diyip te şu ana kadar okuyan değerli arkadaşlarım için sorunun yine kısmen bizle alakalı olan tarafından bir eleştiri ile açıklamak istersem, şöyle bir tanım kullanabilirim sanırım. birisi cici’den yemek alıp da parasını ödemeyip, arka sıralardan sıvıştığında, divan’ın eskiden açıkta bıraktığı bardaklardan, ya da bir şekilde kulüp odasına götürdüğü tabak, çatal, bıçaklardan bir yemek seti oluşturduğunda, toplu kullanım için verilmiş olan tavla’lardan birer birer yanına alıp geri getirmeyi unuttuğunda ortaya çıkan resimdir sosyal sermaye eksikliği. cici’de hiçbir şey yapmazken bile, orda durulan süre içerisinde masa üstündeki pipetlerden maketler yapmak, onları patlatmak, kürdanları en ince parçasına kadar ayırıp didiklemek, içilen çayı masraftan göstermemek gibi küçük hesaplardır. şimdi bu “küçük” maaliyetler elbette bu şirketlerin yüksek kar marjını meşrulaştırmaz, ancak kendilerini karşımıza aldığımızda onlar da size raporlarını göstererek teker teker nelerden ne kadar zarar ettiklerini açıkladıklarında, durup da düşünmemizi de sağlar. yani bir anlamda danışıklı dövüştür bu. siz çay 500.000 lira olsun dersiniz 200 binlik çayı 500’den içersiniz, o da başkası çayın parasını ödemediğinde pek de sesini çıkarmaz. herkes memnun olur bu mantığa göre. aslında bu sistem, çok da ciddi bir sosyal adaletsizlik yaratsa da koç üniversitesi kampüsü içerisinde bu kavramların anlamı zaten hafiflemiş ve anlamsızlaşmış olur.

    (not: bu arada sosyal sermaye eksikliğinin kendisini en fazla gösterdiği alan belki de cit’dir. sene başından beri vandalizm almış başını gitmiş, (ç)alınan mouse toplarının, data kablolarının, ram’lerin haddi hesabı yoktur.)

    1.2. neden kimse bir şey yapamıyor

    yukarıda koçtaki önemli sorunlardan birisi olan yemek fiyatlarının kısa bir özetini vermeye çalıştım. şimdi ne yapılabilir, konsey ne yapmaya çalıştı, ne yapamadı bunu bir açıklayalım.

    taktik 1: şirkete gidip fiyat değişikliği talebi yapmak

    başarısızlık sebepleri:

    1.şirketin, fiyatı düşürmese de aynı sayıda öğrenciye yemeği satabileceğini bilmesi / düşünmesi

    2. şirketin de bir çok idari kuralla çevrelenmiş olması / özgür olmaması

    3. türkiye'deki enflasyon

    4. konseyin kaale alınmaması

    5. konseyin öğrenci desteği alamaması

    taktik 2: üniversite idaresine gidip fiyat düşürme talebi yapmak

    başarızılık sebepleri:

    1. üniversite'nin öğrenci profilini yanlış tanıması

    2. üniversite'nin yemek konusunda sübvanse yapmak istememesi

    3. sağlık standartlarının yüksek olmasının getirdiği maliyetler

    4. konseyin kaale alınmaması

    5. konseyin öğrenci desteği alamaması

    taktik 3: yemek protestosu yapmak

    başarısızlık sebepleri

    1. öğrencinin protestoyu eğlenceli ve heyecanlı bir aktivite olarak görmesi, sebebi anlamaması

    2. kendi bireysel ihtiyaclarını daha öncelikli görmesi, "başıma birşey gelir" notum düşer, bursum gider diye korkması

    3. ortalıkta yemek yemeyen bir çok insan görmesine rağman protestoyu anlamaması, ilgilenmemesi

    4. konseyin öğrenciyi iyi örgütleyememesi (konsey'in kaale alınmaması)

    5. konseyin öğrenci desteği alamaması

    taktik 4: rekabeti artırıcı unsurlar getirip, serbest piyasa yaratmak

    başarısızlık sebepleri

    1. okulda mekan eksikliği yüzünden fazla sayıda büfe açılmaması

    2. öğrenci konseyi rekabet artsın diye anket yaptığı zaman ilk sıralarda çin yemeği gibi maddelerin yer alması

    3. zaten şirketlerin birbirleriyle dolaylı bağlar kuracakları için rekabet yerine, anlaşılmış monopoli'nin çıkması

    şimdi şunu sormak lazim, öğrenci konseyi gerçekten bu taktiklerin hepsini denedi mi? yanıt bence çok net. evet. hepsi teker teker denendi. en çok başarılı olan metod ise 1. metod oldu. ancak bunu öğrencinin farketmesi çok zor. yani sene başında geldiği zaman öğrenci tostun fiyatının 250.000 tl arttığı görüyor ve bunu zam olarak değerlendiriyor ama kimse bu fiyatın 750.000 tl’den yazın ne zorluklarla ne pazarlıklarla 250.000 tl’ye indiğini bilmiyor. bu da en büyük sorunlardan birisi.

    yani bu bölümden çıkarılabilecek sorun şu? öğrenci konseyi bir kurtarıcı mı? şu haliyle değil, çünkü sorunlar sanıldığından çok daha komplex sorunlar. peki öğrenci konseyi hiçbir şey mi yapıyor hiç bir gücü mü yok. bunu da bir sonraki yanlış anlamada ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz.

    yanliş anlama 2

    2. öğrenci konsyei kuralların değişiminde hiçbir şey yapamaz.

    şunu kabul edelim. öğrenci konseyi tüzükten aldığı gücüyle gerçekten pek bir şey yapamaz. ama öğrenciden eğer ki destek alabilirse çok şey yapabilir, ve çoğu kez bir çok şey de yapmıştır.

    koç üniversitesine ilk geldiğimizde servisimiz bile yoktu, bugun servisimiz varsa ve biz bu servis saatlerinin sıklığını tartışıyorsak artık, bu da bir kazançtır. eğer bugün 100 kişi “kitap bursundan” yararlanıyorsa bu da bir kazançtır. eğer bugün 100 kişi daha yurda girmeye hak kazandı ise bu da onca götürüsüne rağmen bir kazançtır. eğer bugün, ekstra’dan bir yemek büfesine daha sahip olduysak mio geldi ise bu da bir kazançtır. kulüplere akan para biraz olsun artmış ise, yurtlarda şu an yavaş da olsa bir internet sistemi var ise, kopya suçunun son sınıfta gözden geçirilip onaylanırsa af edilmesi üzerine karar çıkmış ise, taksim’e beşiktaş’a servis konulabilmiş ise, kütüphane’de dvd servisi başlamış ve gelişmiş ise, sos binasında hala geceleri açık sınıf bulunabiliyor ise, kütüphane’de bir 24 saatlik okuma salonu diye bir bölüm var ise, divan’da 3lü tabldot gelmiş, cici’nin yemek ürün yelpazesi genişlemiş, cici sigara satabilmeye başlamış ise, migros’un çalışma saatleri uzamış ise, part-time çalışan öğrenci sayısında her sene artma oluyor ise, bunların her birisinin ardında öğrenci konseyi’nin olduğu göz ardı edilemez.

    her gün cit’den olsun, deans of students’tan olsun, rektörlükten olsun bir sürü yeni haber duyuyorsanız, çoğunun ardında konseyin götürdüğü bir dilekçe vardır.

    öğrenci konseyi’nin çalışmasını amatör bir şekilde dışarıdan izlemek, müzik kulağı olmadan şarkı içindeki bas notalarını dinlemeye benzer. yani dinlerken kulağınıza bir ses gelmez, bakarsınız konsey bir şey yapamıyor dersiniz. ama konseyin varlığı, aynı bas gitardaki gibi, kendisi yokken belli olur.

    sene başında yurtlarda öğrenciler açıkta kaldığında, internette bir forum oluşturulmuş ve buna göre sadece 10 kişi bile birbirleriyle buluşup eve çıkmış ise, ya da orta katların yurt yapılması ile açıkta kalanların yarısı yurda girebilmiş ise bu da bir kazançtır bize göre. ama bunun ardında konseyin olduğu pek bilinmez. (şimdi yurtlarda toplu oturma odaları yurt odası oldu da iyi mi oldu, bir tuvalete 30 kişi sıkıştık, yurttaki bilgisayarımızdan olduk diyenler için, yeni yurtlar gelince o odaların eski haline dönmesi için, yurtlarda sağlanacak olan yeni refah geliştirme yöntemleri gibi bütün işlemlerin raporunu, dilekçesini yine konsey sağlayacaktır, sağlamaktadır. bu konudaki şikayetleri de yine konsey iletecektir. iki arada bir derede kalmak konseyin başlıca görevidir)

    yani bu küçük şeyler aslında her an kullandığımız büyük şeyler. bir futbol sahasının varlığı, yoların kaygan ve çamurlu oluşu, yurtlardaki ısınma sistemlerinin çalışması hepsi günlük hayatımızı etkileyen ufak şeyler ancak birisi gidip bir şikayet etmez ise bu sorunlar çözülmüyor, konsey bu noktada etkilidir. yani en büyük en macro sorunlarda tıkanıp kalsa da, konseyin yokluğu çok şey kaybettirir bu üniversiteye.

    yanliş anlama 3

    3. öğrenci konseyi, cv’si şık dursun diye konseye giren öğrencilerden oluşur.

    konsey içerisinde olmayan bir öğrencinin haklı olarak aklına getirdiği ilk iddia. aslında mantık olarak da çok doğrudur, çünkü konsey’e ilk giren bir öğrencinin aklında böyle bi motivasyon bulunması gayet mantıklıdır. ne var ki, bir kaç bakış açısından yanlıştır bu iddia. birincisi, konseyde normal bir üye olmanın bir işletme cv’sinde çok da ekstra bir katkısı yoktur. kanıt olarak mezun olmuş öğrenci konseyinde üye olarak bulunmuş insanlara şöyle bir bakın. başkanlarda dahil olmak üzere çoğu işsiz, hala iş arıyor, erkek iseler askerlikten kaçmanın bir yolunu yöntemini arıyorlardır. yani maalesef türkiye demokratik bir şekilde seçilmiş olmaya pek de bir değer vermiyor. bu yüzden konsey üyeliği cv’ye nasıl ballandıra ballandıra yazarsan yaz, pek de bir katkı sağlamıyor. konuyla ilgili olarak, eski konsey başkanlarını, başkan yardımcılarını, üst düzeyde görev almış insanları bir şekilde aramanızı tavsiye ediyorum.

    ikinci olarak, eğer ki bir kişi sadece cv için konseye giriyorsa, o kişi toplantılara da gelmeyecek demektir ve o kişinin konsey üyeliği otomatik olarak düşecektir. türkiye’de sadece koç üniversitesi öğrenci konseyinde bu konu bu kadar net olarak uygulanır. bu sebepten de bu şekilde konseye girmiş olan öğrenciler bir şekilde elenir.

    üçüncüsü, öğrenci konseyi’nin üyelerine baktığımız zaman bu insanların çoğu kulüplerde ya da okulun değişik kademelerinde zaten çalışan, görev alan insanlardan oluştuğunu görürüz. yani bu öğrencilerin çoğunun üniversiteye dair, kampüs hayatına dair bir sorunu vardır ve bu sorunu çözmeye çalışırlar.

    dördüncüsü, her çarşamba, sınavım var, işim gücüm var demeden saat 17.00’den 19.00’a kadar bütün bir sene boyunca zaanı ve vakti konsey’e ayırmak... sadece cv’sine şık olsun diye konseye gelen birisi emin olun bu “eziyet”e katlanamaz. gitsin kendisine kulüp açsın, daha iyi olur. konsey’de çalışmak ağır bir iş olduğu için, daha önceden bunun ücretlendirilmesi gerektiği önerileri atılmıştı. ancak konsey tarihi boyunca bu gibi öneriler en ufak bir destek görmedi. bu ne demek? konsey’deki öğrenciler bu işi para, pul, prestij için değil, bu okula dair gerçekten bir dertleri olduğundan konseydeler. bence bu yüzden de az biraz olsun saygı görmeliler. böyle bir eleştiri yapmadan önce, eleştiren kişinin en az bir kere olsun konsey toplantısına katılması gerektiğini düşünüyorum.

    ve son olarak, konsey’e üyeleri seçen yine öğrencilerdir. bu yüzden eğer ki bir kişi cv’sini doldurmak için konseye giriyorsa o kişiye oy verilmemelidir. insanlar daha bilinçli oy kullanmalıdırlar. bu sadece koç’un değil türkiye’nin bir sorunudur. türkiye’de yıllardır popülist iktidarların varlığı ile konsey için yapılan eleştiriler birbirinden pek farklı değildir. hem konsey içerisinde son senelerde seçilmemiş olmasina rağmen, çalışmak isteyip de çalışan ve bu hizmetini asla ve asla cvsinde belirtemeyecek olan onca insan vardır... bu eleştiri bence biraz da aceleye kaçmış bir eleştiridir.

    yanliş anlama 4

    4. öğrenci konseyi, koç üniversitesi öğrencilerini temsil eder.

    en ilginç yanlış anlamalardan birisi de budur. şimdi esasen konsey koç öğrencilerini okul içinde ve dışında temsil etme hakkına sahip tek organdır. seçimler de adil, demokratik seçimledir. yani kağıt üzerinde, konsey meşru bir organdır. şimdi, bu kurumun başındaki ve yıllardır da kurumun iç dinamiklerini gözlemleyen bir kişi olarak benim en büyük eleştirim aslında konsey’in koç üniversitesi öğrencisini temsil etmemesidir. ne demek istediğimi 3 düzlemde açıklayacağım.

    1. öncelikle seçimlere katılım çok düşük. arkasına 20 adet arkadaşını alan temsilci olabiliyor. çalışırsa ne ala; çalışmazsa konseyden atılıyor (bkz: yanlış anlama 3). oy verenlerde neye ve niye oy verdiklerini pek bilmiyorlar. şimdi bu kurumdan demokratik bir temsiliyet beklemek sorun olur.

    2. öğrenci konseyinde aktif olarak bulunan öğrencilerin bir çoğunun bu okula dair dertleri, problemleri vardır. ancak koç öğrencilerinin yaklaşık %60’ının üniversiteye dair değil sadece kendisine dair problemleri vardır. öğrencilerin büyük bir kısmı empatiden yoksun, karşısındakinin sorununu dinlemeyen, üniversiteyi bir cafe ya da dersane terası gibi kullanan öğrencilerden oluşur. konsey’in divan’ın yemek fiyatını %10 indirtmiş olması onları alakadar etmez. kimisi durumun farkında bile değildir. bu makale ellerine geçtiklerinde ne yazdığını, bunu yazan kişinin ne gibi bir derdi olduğunu anlamayabilirler. bu yüzden konsey’de oturup arada bir sabahlayan arkadaşlarımın, bütün koç üniversitesi öğrencilerini temsil ettiğini söylemek konseye emeğini verenlere de biraz haksızlık olur.

    3. sadece “seçmek” ile demokratik olunmaz. bir seçmenin, halkın demokratik çizgideki görevi sadece seçime katılıp oy vermek değil, çalışmaları takip etmek, şikayet etmek, fikir üretmek, eleştirmek ve tepki vermektir. öğrenci eğer konseye dair bunları yapamıyor ise, bu konseyin temsiliyetine zarar verir. öğrenci olmadan da konsey bir hiçtir. üniversite’nin kendisini demokratik olduğunu göstermek için kullandığı bir araçtır. sistemin işlemesine yardımcı olur.

    sonuç:

    bu makaleden çıkartılabilecek sonuç şudur. herkesin üniversiteye dair, hayatına dair dertleri sorunları olabilir, vardır da. bunları eleştirmek ve tartışmak iyi güzel de, iş “iş yapmaya” gelince geride kimse kalmaması da garip değil mi?

    “konsey çalışmıyor” diye bir eleştiri yapmak çok basittir. özellikle kişiler tek bir konsey toplantısına bile gelmemişse, konsey üyelerini karşısına alıp ya siz de ne yapıyosunuz diye iki çift laf etmemiş ise, kendisi de gidip bir işi düzeltmek için idareden, yönetimden en ufak kademeden birisine derdini dile getirmemiş ise, bu kişinin kendi eksikliğini, ve etrafına karşı yabancılaşmasını başka türde atabilmesinin, ifade edebilmesinin herhangi bir yolu yoktur. en güzel kaçışlardan bir tanesidir “nerde bu devlet”çi bakış açısı.

    “cit çalışmıyor, konsey de uyuyor” diyen bir kişiye “track-it açtın mı” diye sormak gerek. kütüphane’de türkçe kitap yok diyene bir sorun bakalım hiç gidip belirtmiş mi isteğini diye. suyum bozuk akmıyor diyene, siemens’i arayıp aramadığını sorun. servis saatleri çok ters diyene, e-mail atmıştık zahmet edip yanıtladın mı, diye sormak lazım. herkes eleştirmeye gelince süper ancak işe gelince kaytarıyor. iş böyle bir sosyal ortamın bilinçinde olarak konseyi tartışmak lazım. iki adet yanıt var konseyi kapatıp büfe mi açalım sorusuna.

    1. bu küçük şeyler, yaşamımızda ne kadar önemli, onu bir değerlendirmek gerek. eğer gerekli diyorsanız, konsey gönüllü bir şekilde bu hizmetleri yerine getiriyor zaten. eğer önemsiz diyorsanız, konseyi kapatalım gitsin.

    2. büyük sorunlara gelince, ne kadar risk alabiliriz, ve ne kadar istekliyiz bu sorunları çözmeye. eğer ki, risk almayalım da, konsey mucizevi bir şekilde gitsin çözsün diyorsanız, ikinci katta bir büfe olması kötü fikir değil, mezunlar derneğinin yanında. manzarası da var, iyi de iş yapar bana kalırsa. ama biz de bunun bir parçası olacağız diyorsanız ve konsey olsun ya da olmasın bu sorunlar için çalışırız, bu okul pahalı ise eleştiririz, öğrenci haklarını kendimiz savunuruz, yeri gelir sınavımızdan uykumuzdan fedakarlık yaparız, gerekirse tepki gösteririz yürürüz, yani biz konuşmaktan başka şeyler de yapariz, diyorsanız zaten bu konseyin ta kendisi.

    bütün bu sistem içerisinde, hala bir şeyleri değiştirmek arzusunda olan arkadaşlar olduğunu görmek çok önemli. belki de en önemlisi ise yarın değil, ama bugün şimdi ne yapacağımız, birbirimizi nasıl bulacağımız. konsey üyelerinin duyarlı öğrencileri bulması zor gibi görünüyor, ama bizim yerimiz belli. öğrenci merkezinin en üst katındayız, her çarşamba saat 17.00’de, geldiğiniz de orda konsey yerine bir büfe bulursanız da, o zaman aşağıda çay içiyoruz, biz de konuşup atıp tutuyoruz demektir.

    (bkz: koc universitesi ile ilgili yanlis bilgiler)
  • bu sene seçimlerinin çılgın bir yarışa dönüştüğü kurum.

    http://ideal.ku.edu.tr/
    http://hepberaber.ku.edu.tr/
    http://kuluplerkonseyde.com/
  • yakın zamanlarda taşeron işçilerle ilgili olan protestolarda bir işe yaramadıkları gibi, bir de protesto yapan ve işçileri destekleyen öğrencileri, akademisyenleri marjinalize eden bir başkana sahiptir. olmaz olsundur.
hesabın var mı? giriş yap