*

  • karadeniz’in doğusunda bathum taraflarına düşen bir yer. argonaut’ların altın postu aramaya gittikleri memleket.
  • medea nın ulkesi.. jason la corinth e yerlestikten sonra buranın kendilerini asırı uygar ve gelismis goren yerlileri tarafından* asyalı ve barbar oldugu icin asagılanmıstır...
  • bugünkü gürcistan.
  • medea'nin memleketi.
  • bugünkü abhazya.
  • günümüzde rusya sınırları içinde kalan pityrus-gelincik’ten başlamak üzere, güneyde ünye civarına kadar uzanan tarihî bölgenin adıdır. kolhis adından bilinen anlamda ilk kez mö 8. yüzyıla ait urartu yazıtlarında bahsedilmiştir.
  • kolhis ya da kolha, kolheti, kolhida , günümüzde gürcistan sınırları içinde kalan pityrus-gelincik’ten başlamak üzere, güneyde ordu ili ünye ilçesi civarına kadar uzanan tarihî bölgenin adıdır.
  • "kolhis ya da kolkhis krallığı, antik çağ’da tzan yani laz-megrel kabilelerinin kurduğu kafkas kökenli bir krallıktır. antik tzan inanışında öncelikle güneş ve onu takiben ay ve yıldızlar kutsal kültler olarak yer ediniyordu. tzan kabilelerinin başı olan kolkhis kralı güneşin oğlu olarak nitelendiriliyordu."

    kolhislerin kültleri

    "mjora, güneş demekti. tzan takviminde pazar günü yani lazca adı ile mjaçxa “güneş günü” olarak adlandırılıyordu. pazar günleri sadece güneşe ibadet ediliyordu.

    tuta, ay demekti. ay, güneşten sonra gelen kutsal güç idi. ay’ın güneş ile birlikte dünyadaki bütün canlıları koruduğuna inanılıyordu. pazartesi günü yani lazca adıyla tutaçxa “ay günü” olarak adlandırılıyor ve bu günde de sadece ay’a ibadet ediliyordu. yalnız faklı olarak ay gününde kutlama yapılmazdı. ay tutulması uğursuz bir durum olarak kabul edilirdi. ay’ın yeni ay evresini “ay’ın geri dönüşü” olarak benimserler ve tzanlar kılıçlarını kuşanıp ay’a doğru uzatır, dualar ederlerdi. (1)

    muruntsxi, yıldız demekti ve yıldızlar da güneş ve ay gibi kutsal kabul edilirdi.

    k’ik’ina, tzanların savaş tanrısıdır. bazı tzan kabileleri savaşı bir yaşam biçimi olarak benimsemişlerdir. tzan takviminde salı günü yani lazca adıyla ik’inaçxa “savaş tanrısının günü” kabul ediliyor ve salı günü yalnızca ona ibadet ediliyordu. salı günü doğan çocukların efsanevi, güçlü savaşçılar olacaklarına inanılıyordu. (2)

    obi, yağmur tanrısıdır. doğu karadeniz’de en çok görülen hava olayı yağmurdur. obi, ekinlerin gelişmesi için ihtiyaç duyulan yağmuru gönderiyordu. tzan takviminde cuma günü yani lazca adıyla obiçxa “yağmur tanrısının günü” olarak kabul ediliyordu ve cuma günü sadece obi’ye ibadet ediliyordu. (3)

    ğormoti, gökyüzünde yaşar ve doğa olaylarını yönetir. evrenin yaratıcısı olarak kabul edilir. (4)

    şana, abhaz mitolojisinde de tanrıça olarak karşımıza çıkar ve aydınlatan, doyuran, ısıtan, huzur ve mutluluk veren tanrıça olarak adlandırılır. (5)

    tzan* inanışında göksel inanışlara ek olarak doğaya düşkün olmalarının bir yansıması olarak ağaç kültü de ön plandadır. tarihçi prokopius, tzanların ağaçlara tanrıları gibi saygı duyduklarını ve hürmet ettiklerini söylemiştir. ayrıca prokopius, trabzon’da yaşayan tzanların tanrısal varlıklar olarak kuşları da saydıklarını bildirmiştir. (6)

    tzan inanışına göre evren üç horizondan oluşmaktaydı: gökyüzü, yeryüzü, yer altı.

    ntza, gökyüzü demekti. antik kolkhis’te, inanışlarının merkezi güneş, ay ve yıldızlar burada olduğundan gökyüzü aydınlığın ve mutluluğun kaynağı olarak görülmekteydi. yani gökyüzü bir nevi cennet olarak görülürdü. ölen kişi eğer iyi bir insansa ruhunun göğe yükseleceğine inanılırdı. bu yüzden günümüzde bile lazca en büyük temenni sözü “n3aşa exti” yani “göğe yüksel” (cennet’e gidesin) sözüdür.

    dixa, yeryüzü demekti. insanların ve dida mangisa’nın yani koruyucu ana’nın, germak’oçi, çinka gibi doğa üstü varlıkların yaşam alanıydı. (7)

    leta tude, yer altı demekti. karanlık güçlerin bulunduğu yer olduğuna inanılırdı. kötü insanların ruhları leta tude’ye giderdi. galenişi ve cazi gibi ürkütücü olağanüstü varlıklar burada yaşardı. (8)"

    kaynak:
    1. ali ihsan akmaz. kafkasya’dan karadeniz’e lazların tarihsel yolculuğu. çiviyazıları 1997. s.125.
    2. simon canasia, niko berdnzenişvili, gürcistan tarihi. s.80
    3. ali ihsan aksamaz. kafkasya’dan karadeniz’e lazların tarihsel yolculuğu. çiviyazıları 1997. s.126.
    4. simon canasia, niko berdnzenişvili, gürcistan tarihi.
    5. b.ömer büyüka. abhaz mitolojisi
    6. laz halk inançları ve söylenceler üzerine araştırma notları
    7. ali ihsan aksamaz. kafkasya’dan karadeniz’e lazların tarihsel yolculuğu. çiviyazıları 1997. s.44.
    8. laz halk inançları ve söylenceler üzerine araştırma notları
  • kolkhis ile ilgili ilk yazılı kaynaklar mö 8. yüzyıla tarihlenen urartu kralı ıı. sarduri dönemine ait kitabelerdir.[22] bu kitabelerde urartu krallığı'nın, kolkhis sınır kabileleriyle giriştiği savaşlar anlatılmaktadır. aynı yüzyıla ait bir başka kayıt ise yunan şair eumelos'a aittir; eumelos yazılarında kolkhis ülkesinden söz etmektedir.[23] mö 8. yüzyılın sonlarına doğru ise urartu, frigya, lidya ve iyonya'ya ciddi zararlar veren kimmerler, kolkhis'in de parçalanmasına sebep olmuşlardır.[24] bu parçalanma kolkhis krallığı'nın egemenlik alanını daraltmış mö 7. yüzyıldan itibaren büyük ve küçük kafkaslarla sınırlandırmıştır. batıda rize, trabzon, giresun ve gümüşhane'deki kabileler krallıktan, kralın otoritesinden bağımsız yaşamışlardır. mö 6. yüzyılda bu kabileler pers egemenliğine girseler de pers işgali bu dağlık, ormanlık ve izole yerlerde çok fazla hissedilmemiştir.

    kolkhis ile ilgili mö 5. yüzyıla ait kayıtlar ise tarihin babası herodot ve tıbbın babası hipokrat'tan gelmektedir. herodot kolkhis'teki ileri keten dokumacılığından ve silahlarından bahsederken, hipokrat da soluk benizli(beyaz tenli) ve kalın sesli olduklarından bahsetmiştir.[25] mö 5. yüzyılın sonlarında ise anadolu'nun kuzeydoğu kıyılarında(ordu, giresun, trabzon) yaşayan bağımsız kabilelerle ilgili en önemli tarihi kaynak ksenofon'un “anabasis” (sefer/on binlerin dönüşü) isimli eseridir. babil yakınlarında pers kralıyla savaştıktan sonra karadeniz üzerinden yunanistan'a dönmeyi planlayan askerler yeterli gemi ve teçhizat tedarik edilene kadar karadeniz bölgesi'nde konaklamışlardır. ksenofon da bu süre zarfında yerel kabilerle ilgili gözlemlerini kaleme almış; yörede tüketilen ürünleri, savaştığı kabileleri, bu kabilelerin adetlerini ve dış görünüşlerini aktarmıştır. ksenofon'un aktarımına göre gümüşhane'deki dril kabilesiyle, trabzon ve giresun'daki kabilelerle savaşlar yapılmıştır. ksenofon bu bölgeleri kolkhis (laz) krallığı'nın yönetimi dışında bağımsız yaşayan; fakat etnik olarak kolkhi (laz) olan kabileler olduklarını aktarmıştır.[26] merkezi kafkasya'da bulunan krallığın zenginliği ve gücüyle ilgili söylentiler de duyan ksenofon, phasis bölgesi'ne saldırmayı önermiş fakat askerlerini buna ikna edememiştir.

    mö 4. yüzyıla gelindiğinde makedon kral büyük iskender'in pers imparatorluğu'na son vermesiyle zaten yarı bağımsız olan kabileler tam bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. hatta iskender'in ölümünden sonra kolkhis'te pek çok sahte makedonya sikkesi basılarak orta avrupa'ya kadar piyasaya sürüldüğü bilinmektedir.[27]

    mö 2. yüzyılda trabzon'da adına bastırılmış sikkeler bulunan “akos” isimli bir kolkhis kralından bahsedilse de bu dönemle ilgili detaylı bilgi yoktur. bu ve takip eden yüzyılda kolkhis krallığı'nın merkezi otoritesi zayıflamış neticede yerini daha batıda halys (kızılırmak) havzasında canik (tzanika) civarında filizlenen yeni bir güç olan pontus krallığı'na bırakmıştır. yine antik kolkhis kralları gibi mithra(güneş'ten) ismini alan mithradates eupator ile tzan kabileleri tek bayrak altında birleşmiş ve roma'ya karşı çıkılan seferler karadeniz kabilelerini antik yunanistan'ın fethine kadar götürmüştür. böylece çoğu roma imparatorluğu'na ait olmak üzere 1.000.000 kilometrekarelik alan kontrol altına alınmış ve yarım milyona yakın insanın ölümüne sebep olacak savaşlar yaşanmıştır. mö 67 yılında pompey, karadeniz ordusunu yenilgiye uğratmış ve bu son savaşta roma'ya karşı savaşmayan kolkh ülkesindeki trabzon şehrine serbest şehir statüsü verilmiştir.[28] mithradates de bu son yenilgisiyle kolkhis'e (phasis bölgesi) sığınmıştır. mö 65 yılında iberya (gürcistan) üzerinden kolkhis'e gelen pompey, burada kendisine direnen laz lider oltak'ı yenerek esir almış fakat yerlilerin davranışlarından çekindiği için karadeniz'de kalmayarak güneye doğru yoluna devam etmiştir. mö 47 yılında ise jül sezar, zela'da karadeniz kabilelerini son kez yenilgiye uğratmış ve “geldim, gördüm, yendim...” sözleriyle karadeniz'deki roma hakimiyetini kesinleştirmiştir. böylece ordu, giresun, trabzon, rize gibi şehirler 1300 yıl sürecek roma hakimiyetine girmiş, kolkhis de bir daha hiçbir zaman bu toprakları kontrolü altına alamamıştır. “divide et impera”: böl ve yönet politikasını çok iyi uygulayan roma imparatorluğu ve daha sonra doğu roma imparatorluğu, karadeniz kabilelerini kendi dinlerine çekerek kontrol altında tutmak için kaleler ve kiliseler yapmış, neticede 1300 yıllık bu roma hakimiyeti yerli kabilelerin romalılaşması (rumlaşması) sonucunu doğurmuştur. kolkhis ise ms 100'lü yıllarda yerini ardılı olan lazika krallığı'na bırakmıştır.
hesabın var mı? giriş yap