*

  • evrenin varlığından hareket ederek, tanrının varlığını ispat etmeye çalışan kanıtlama biçimi.
  • evrenin varlığından hareketle, tanrının yokluğunu ispatta da kullanılan kanıtlama biçimi.
  • bu da ontolojik kanit gibi yalan duruyor. cunku neden? cunku, insan zihninin olaylari algilamada kullandigi vazgecilmez nedensellik kalibinin o en basa, baslangic durumuna hunharca goturulmesi, akabinde iste buradan da yuce bir yaraticinin varligindan zorunlu olarak dem vurmak gerektigi sonucuna varilmasi, bana acikca hatali gibi gozukuyor. birincisi, argumanin ilk nedene vurgusu dahi, aslinda, o ilk nedenin, yani yapanin edenin, eyleyenin, sifatlari konusunda, 'tanri' olabilirligi konusunda adam akilli bir sonuc ima etmiyor. soyle ki: bu ilk neden, spinoza hadi hatrin buyuk: causa sui diyelim, arguman saf haliyle degerlendirildiginde, sifatlari teistlerin iddia ettiginden cok cok daha farkli olabilecek bir eyleyen olma ihtimalini tasirken, yani mesela, sadece yaratan, suursuzca yaratan, ne yarattigini bilmeyen bir 'guc yumagi' da olabilecekken, bir de, buna insanin evrim boyunca agent detection'a meyletmesini ekledigimizde, eyleyenlikten tamamen uzak bir nesne ve dinamik de tahayyul edebiliriz. o halde, o ilk nedeni, cok ustun ve iyi yaratici olarak varsaymanin ardinda saglam bir dayanak kalmiyor. hah, o zaman da, ispat, ispatliktan cikiyor ve hatali bir argomen haline geliyor.

    nedenselligin sorgulanabilir olmasi da ayri bir sorun.

    olsebep, cosmological proof: a flawed victory.

    2 yil sonra gelen ilave: "bu da ontolojik kanit gibi yalan duruyor.", 'yalan' tabiri agir ve hatta yanlis olmus. "ne yarattigini bilmeyen bir 'guc yumagi' da olabilecekken" kabilinden ifadeleri ihtiva eden karsi-argumanlardan uzagim artik (yazayim da vebali olmasin sonra). imanimi safi kozmolojik ispat'a da dayandirmam ama, onu da diyeyim.

    edit 2016: o nasil ilave la devrik devrik?

    edit 2020: bi sus aquinas.
  • bir arkadasimin, hem de kimya muhendisi bir arkadasimin facebook'ta paylastigi teorimsi. yaratiliscilari ve icinde bulunduklari psikolojiyi anlamada fayadali olacaktir hic suphesiz. ancak nanoteknoloji, atom alti fizigi ve benzeri konularda hicbir bilgi sahibi biri olmayan birisi tarafindan kaleme alinmis olabilir diyorum. mantiksizliklarini siralama geregi bile duymuyorum. adnan hocamiz bile bu kadarini dusunemezdi sanirim :)

    "bir odaya bir kalem ile kâğıt koysak ve ikisini tam bin sene baş başa bıraksak. acaba tek bir ‘a' harfinin kâğıtta vücut bulması mümkün müdür?

    ya da bir odaya bir parça tahta, biraz çivi ve bir de çekiç koysak ve bu eşyaları yine tam bin sene baş başa bıraksak. acaba bu bin senede bir masanın kendi kendine oluşması mümkün müdür?

    ya da yine bir odaya biraz boya ile bir de tuval koysak ve yine onları bin sene hatta on bin sene baş başa bıraksak. bir resmin kendi kendine oluşması mümkün müdür?

    ya da şöyle sorsak: bir tek ‘a' harfinin ya da bir masanın veya bir resmin tesadüfen oluştuğuna sizi inandırabilirler mi?

    yani deseler ki: bu ‘a' harfi, kalemin kendi kendine tesadüfen hareket etmesiyle oluştu.

    ve bu sanatlı masa, tahtaların üst üste gelmesi ve çekicin bu tahtalara tek başına çivi çakmasıyla oluştu.

    ve bu harika resim de, rüzgâr esti ve boyalar tuvalin üzerine dökülerek oluştu.

    bu fikre sizi ikna edebilirler mi? elbette hayır! zira tesadüf, bir esere sanatkâr olamaz ve bir eserin ustası olarak asla gösterilemez.

    çünkü sanatla yapılmış bir eser, kendisini sanatla yapan ve varlığını yokluğuna tercih eden bir sanatkârı gerektirir. sanatkâr olmaksızın bir eserin meydana çıkması mümkün değildir. evet, bir harf kâtipsiz, bir masa ustasız ve bir resim de ressamsız olamaz.

    işte bu hakikate "hudus delili" denilir. hudus: sonradan yaratılma, demektir. sonradan yaratılana "hâdis" ve sonradan yaratana da "muhdis"denilir. her hâdisin bir muhdisi, yani her sonradan yaratılanın bir yaratıcıyı gerektirmesine de "hudus delili" denilir.

    bu delili şu misalle daha iyi kavrayabiliriz: elimize bir kalem alıp bir kâğıda ‘a' harfi yazdığımızı farz edelim. yazdığımız bu ‘a' harfi hâdisdir, yani sonradan olmuştur. birkaç dakika önce yoktu, şimdi ise var. madem ‘a' harfi birkaç dakika önce yoktu ve şimdi var oldu. o hâlde onu yazan bir muhdis (sonradan yaratan) olmalıdır. kâtip olmaksızın ‘a' harfinin vücut bulması mümkün değildir. çünkü kaidemiz şuydu: "sonradan yaratılan her sanatlı eser, kendisini yapan ve varlığını yokluğuna tercih eden bir sanatkârın varlığını ispat eder."

    aynen bunun gibi, gözümüz önünde yaratılan varlıklar da bir ‘a' harfi hükmündedir. bir kuştan tutun bir çiçeğe; bir kelebekten tutun bir ağaca; bir balıktan tutun bir arıya kadar ne kadar varlık varsa her biri ‘a' harfi hükmündedir. hatta ‘a' harfi değil, belki bir kitap hükmündedir. bir tek ‘a' harfi bile varlık âlemine çıkabilmek için bir yaratıcıya ihtiyaç duyuyor ve o olmadan var olamıyorsa, elbette şu âlemde yaratılan hadsiz eşyanın da kendi kendine var olması mümkün değildir. hem nasıl ki bir tek ‘a' harfi, varlığı ile kâtibinin varlığını ispat ediyor ve varlığı ile onun varlığını haykırıyorsa; aynen bunun gibi, kitap hükmünde olan hadsiz varlıklar da kâtipleri olan allah'ın varlığını ispat ederler ve hâl lisanı ile allah 'ın varlığına şehadet ederler.

    şimdi, bir harfin kâtipsiz, bir resmin ressamsız ve bir fiilin failsiz var olamayacağını kabul eden insan, nasıl olur da şu kâinat kitabının kâtipsiz ve içindeki hayatdar manzaraların sahipsiz ve kâinatta cereyan eden bunca fiilin failsiz olacağına hükmeder? ve bu hükmü verene nasıl insan denilebilir?

    hudus delilini, kâinatın yokken var edildiğini göstererek de kullanabiliriz. zira misalimizdeki ‘a' harfi gibi, kâinatta bir zamanlar yoktu ve sonradan yaratıldı. madem sonradan yaratılan her şey, bir yaratıcıya muhtaçtır. o hâlde şu kâinatın da bir yaratıcısı olmalıdır. o yaratıcıdır ki, kâinatın varlığını yokluğuna tercih etmiş ve bu âlemi yokluk karanlıklarından varlık âlemine çıkarmıştır."
  • (bkz: hudus)
  • en güçlü savunucusu craig iken meşhur kelam kozmolojik delilini de es geçmeyelim. alemin yoktan varedildiği sadece geleneksel sünni islam düşüncesinin değil klasik hristiyan düşüncesinin de savunuduğu ilkelerden biridir.

    gazali den beslenmemiştir desek burnumuz uzar. tehafütün ilk meselelerini al craig e yorumlat. olay budur abi.
  • kozmolojik argüman
    kozmolojik argüman aynı zamanda ilk sebep ya da ana kuvvet argümanı olarak da bilinir. bu argüman dünya hakkında genel geçer doğrular üzerinden tanrının varlığını çıkarımsamaya çalışır. temel olarak, her şeyin bir sebebi olması gerektiği öncülüne dayanarak tanrının varlığını gerekçelendirmeye çalışır. bu yolla mantık yürütmeye göre, ilk sebep mantıken gereklidir çünkü sonsuz bir sebepler zinciri her şeyi sebepsiz bırakır. bu ilk sebebin tanrı olduğu varsayılır.

    ayrıca kelam argümanı adıyla bilinen belirli bir formu da vardır. bu da evrenin dış bir sebebi olması gerektiğini belirtir, ki bu sebep tahmin edebileceğiniz üzere tanrıdır. bazı kozmolojik argümanların daha detaylı bir incelemesini ıron chariots’un cosmological arguments girdisinde bulabilirsiniz.

    teizm ’de yeri
    argüman şöyle işler:

    1. var olan şeyin bir sebebi olmak zorundadır.
    2. eğer evrendeki olaylar zincirini zamanın başlangıcına kadar takip ederseniz sonsuza kadar geriye gidemeyeceğini görürsünüz, bu sebeple en nihayetinde ilk sebebe ulaşırsınız.
    3. bu sebebin kendisi bir sebebe sahip olamaz.
    4. ama tanrıdan başka hiçbir şey sebepsiz var olamaz.
    5. bu sebeple tanrı vardır

    karşı argümanlar
    sonsuz gerileme
    bu argümana verilebilecek en kısa ve öz cevap: “tanrıyı kim yarattı?”dır. bu soru şu soruyu da beraberinde getirir: “tanrının yaratıcısını kim yarattı?” ve böylece sonsuza kadar devam eder. bu aynı zamanda “aşağıda alabildiğine kaplumbağa var” cümlesiyle de yakından ilgilidir.

    buna verilen en tipik cevap tanrının her zaman var olduğudur. sonsuz gerilemeyi sona erdirmek için yapılan bu girişim sorunludur çünkü sebebi olmayan bir tanrı ilk sebep olarak farz edilirken evrenin sebepsiz oluşu ya da kendi sebebini taşıyışı hiç düşünmeden reddedilmiştir. eğer evreni işleyişine koymak için sebepsiz bir tanrıya ihtiyacı olması gerektiğini farz ediyorsak, niçin işin içine tanrıyı sokup lafı dolandırıyoruz da “evren her zaman var olmuştur” demiyoruz?

    iç çelişki
    ilk ifade ile ikinci ifade arasında bir çelişki var. eğer “var olan her şeyin bir sebebi var” ise o halde sebebi olmayan hiçbir şey var olamaz, bu da ilk sebebin olmadığı anlamına gelir. ya bazı şeyler sebepsiz var olabilir ya da hiçbir şey sebepsiz var olamaz. iki seçenek de aynı anda geçerli olamaz.

    “var olan her şeyin bir sebebi vardır” ifadesini “var olmaya başlayan her şeyin bir sebebi vardır” a dönüştürmek kelam kozmolojik argümanı olarak bilinir.

    bunun yanı sıra sonsuz bir sebep sonuç zinciri olması imkânsız değildir. bilim insanları arasında evrenimizin büyük patlama ile başladığı genel kabul görür. ancak ne büyük patlama’dan sonraki çok küçük zaman diliminde ne olduğunu biliyoruz ne de bundan önce olan bir şey hakkında yorum yapabiliriz. çünkü bu ilk anlar hakkında hipotezlerimizi test edebileceğimiz herhangi bir deney oluşturamadık. (bu konuda daha fazla bilgi için büyük patlama kuramı: nedir, ne değildir makalesine bakınız)

    termodinamiğin ilk yasası
    bu argüman, evrendeki kütle ve enerji sabit kalacaktır diyen termodinamiğin ilk yasası ile de ilişkilendirilebilir. termodinamiğin ilk yasasını ispatlamadan “her şeyin bir sebebi var” iddiasını ispatlayamazlar. bu yasa sadece kütle ve enerjiden bahsettiği için, bildiğimiz kadarıyla uzay ve zaman sebepsiz yere ortaya çıkabilmektedir. özellikle m teorisini benimseyen bazı bilim insanları çok evrenli bir modelde iki evren çarpıştığında büyük patlama’daki madde ve enerjiyi yaratabileceğini belirtiyorlar. bu da maddenin ve enerjinin sebebi olacaktır. bu yüzden evrenin maddesel kaynaklardan doğması tamamen mümkündür.

    niçin ilk sebebin tanrısal olduğu var sayılıyor?

    ayrıca bkz: hangi tanrı?

    ilk sebebin var olduğunu kabul etsek bile, bırakın semavi dinlerin tanrısını bunun herhangi bir tanrı olduğunu varsaymak bile bir anlam taşımıyor. zeki, evren yaratan bir tanrının “öylesine var olduğu” fikrini açıklamak, evrenin kendi kendine “öylesine var olduğu” fikrini açıklamaktan çok daha zor. bildiğimiz kadarıyla zeka evrendeki en karmaşık olgulardan birisi. tüm evreni yaratmakla kalmayıp, dua yoluyla dünya üzerindeki milyarlarca insanın kişisel yaşamlarıyla teker teker ilgilenecek kadar zeki bir varlığın var olduğunu farz etmek, muazzam ölçüde bir açıklama gerektirirdi.

    teistler bu sorundan kurtulmak için “tanrının bir sebebe ihtiyacı yoktur çünkü o zamanın dışındadır” derler. bu durum, söz oyunundan başka bir şey değil. eğer ilk sebep argümanının üstesinden gelebilmek için tek gereken şey zamanın dışında olan bir varlıksa, o halde tek ihtiyacımız olan zamanın dışında olan bir parçacığın büyük patlama’ya sebep olduğunu farz etmektir. onun ek kuvvetlere ihtiyacı da yoktur. bunun yanı sıra bu parçacık “zamanın dışı”nı nasıl tanımladığınıza bağlı olarak gerçekten de var olabilir. ışık parçacıkları olan fotonlar ışık hızında hareket ettikleri için zamanı tecrübe etmezler. bu sebeple, bu argümana göre ışık kendine kendine, hiçbir sebep olmadan var olabilir.

    teistler bu parçacığın bir sebebi olması gerektiğini söyleyerek karşı çıkacaklardır. ancak kendileri zaten bu argümanı “en başta sebebi olmayan bir sebep vardır” diyerek çürütmüşlerdir. eğer tanrı bir sebep olmadan var olabiliyorsa niçin parçacık var olamasın, niçin evren var olamasın?
hesabın var mı? giriş yap