• yunan filozofu. otuzların en çok bilineni, sokrates'in öğrencisi ve adını diyaloglarından birine veren platon'un dayısıdır. peloponnesos savaşı süresince, atina'dan sürüldü, lisandros atina'yı alınca geri döndü (m.ö. 404); vahşeti ve çapulculuğuyla ünlüdür. peiraieus'u thrasybulos'un elinden almak isterken öldürüldü. insanları hor görmesi onu tanrısızlığa sürükledi.

    hatip, filozof, şair ve tarihçi olan kritias, halikarnassos'lu dionysisos, sextus empiricius ve cicero tarafından övülmüştür. eserlerinden yalnız sisyphos ve peirithoos tarjedilerinin birkaç bölümü kaldı; bu eserlerdeki fikir ve üslup, bazen bu eserlerin euripides'e mal edilmesine yol açmıştır.
  • platon diyalogu olanında kritias, platon'un eseri kaleme aldığı zamandan (m.ö. 4. yüzyıl civarı) 9000 yıl öncesine gider ve kaybolmuş devasa bir uygarlık olarak tasvir edeceği atlantis'ten, bu aşırı gelişmiş medeniyetin tarihinden, yönetiminden, kültüründen, teknolojisinden, nasıl bir askeri tehdit olduğundan ve atinalılar ile girdiği savaştan söz eder. daha doğrusu atlantisliler'in kaybetmiş olduğunu söylediği bu savaştan söz etmeye meyleder ancak diyalog konuşmanın orta yerinde bitiverir. platon devamını ya yazmamıştır ya da günümüze sadece bu kadarı ulaşabilmiştir ve devamı bir şekilde kaybolmuştur. atlantis hakkında tarihi ve coğrafi ayrıntılar vermesi açısından son derece ilgi çekicidir. diyalogun kritias haricindeki konuşmacıları, hemen hiç konuşamasalar da, sokrates, timaeus ve hermocrates'tir.
  • critias sisyphos adlı hiciv oyununda dinlerin kaynağı ve dinin siyasal amaçlarla kullanımı ile ilgili görüşünü de ortaya koymaktadır. ahmet arslan, ilkçağ felsefe tarihi 2. ciltte bu görüşü şu şekilde özetlemektedir:

    "kritias burada protagoras gibi insanlığın bir ilk halinden bahsederek sözlerine başlamaktadır. o da insanlığın ilk döneminin düzensiz, hayvansı ve güven içinde olmayan bir dönem olduğu görüşündedir. bu dönemde iyiler mükafatlarını bulmamakta, kötüler cezalandırılmamaktadır. bu, kisaca gücün ve şiddetin hakim olduğu bir çağdır. ancak bu durum insanın temel ihtiyaçlarına aykırı olduğu için bir süre sonra insanlar bu gücün ve şiddetin ortadan kaldırılması, adaletin hakim kılınması ve suç işleyenlerin cezalandırılması için yasalar koymayı düşünmüşlerdir. bu ikinci dönemde yasalar aleni olarak işlenen suçları engellemeyi sağlamıştır, ancak gizlice işlenen suçları, şiddet fiillerini ortadan kaldırmakta yetersiz olmuştur. işte bu dönemde de akıllı, uzağı gören, kurnaz düşünceli biri insanları bu gizlice işledikleri suçlardan da caydırmak için tanrı korkusunun işe yarayacağını düşünmüştür. böylece her şeyi gören, her şeyi işiten, insanların gizlice işledikleri suçları kadar gizli niyetleri de gözünden kaçmayan tanrılar kavramını icat etmiştir. böylece o insanları tanrılar diye bir soyun varlığına inandırmış ve hayatlarını tanrı korkusuyla doldurarak onları deyim yerindeyse ehlileştirmiş ve medenileştirmiştir."
  • platon'un kritias diyalogu öyle bir yerde biter ki "ee?" dersiniz. adeta yüzyıllardır süren bir reklam arası gibidir. hemen spoiler veriyorum sevgili atinalılar:

    "zeus onlara dedi ki:..."

    şeklinde biter ve oracıkta afedersiniz göt olur kalırsınız. okumaktan üşenene şöyle açıklayayım, zeus, atlantis'in zevk-ü sefaya kapılmış yöneticilerini makamına çağırır ve onlara vereceği cezayı açıklayacaktır. işte bu noktada film kopar. atlantis'in gizemi böyle bir gizemdir işte. onu anlatan kısa bir metin bile eksik olduğundan dolayı başlı başına bir gizem yaratır. platon'un torunlarından birinin bir gün ortaya çıkıp kamuoyunu aydınlatmasını diliyorum.
  • ikinci kuşak sofistlerdendir. insanlar arasındaki eşitlik fikrine şiddetle karşı çıkmıştır. hobbes ve locke'dan evvel doğa durumunu andıran tanımlamalar yapmıştır. tarihte bilinen ilk tanrıtanımaz filozoflardan birisidir. ona göre insan; yapılan haksızlıkları, suçları engellemek adına yasa ve kural koymaya başlar. ancak bu kurallar insanların gizlice suç işlemesini engellememektedir. bunun üzerine insan, tanrıyı ve tanrı korkusunu icat etmiştir. böylece yasaların zorlaması olmaksızın insanlar "icat edilen" tanrı korkusuyla suç işlememektedir.
  • "elinizde hastalıkla tükenmiş bir bedenin iskeletine benzer bir şey var; bereketli, yumuşak toprak tamamen yok olmuş ve yeryüzüne yalnızca deri ve kemik kalmış. phelleus'un kayalık vadisi zengin toprakla kaplıydı, dağlar bugün de izlerini görebileceğimiz geniş ağaçlarla doluydu. bugün yalnızca arıları besleyebilen dağlar kısa süre öncesine kadar, kesildiklerinde çatıları bugün bile ayakta olan dev binalara çatı kirişi sağlayan ağaçlara sahipti."

    coğrafyamızın milattan önce de sahip olduğu bir vaziyetten bahsetmektedir.
  • atina sparta'ya peloponnessos savaşı'nda kaybettikten sonra oligarşik bir rejim olan otuz tiran'ı atina yönetimine getirmiştir. sadece 8 aylık süreçte tıpkı terör rejimi gibi atina'da terör estirmişler. atina nüfusunun neredeyse %5'ini öldürmüşler, birçok vatandaşın mal varlığına el koymuşlar ve demokratik rejim yanlısı atinalıları sürgün etmişler. kritias, bu otuz tirandan biriydi ve belki de en ünlüsüydü.

    platon'un annesinin kuzenidir. sokrates ile yakın ilişkisi vardır. hatta otuzlar döneminde sokrates'i işkenceden kurtarmıştır ancak açgözlü olması sebebiyle araları bozulmuştur. insan doğası üzerine yaptığı çıkarımlar ve ateist konumuyla yazdığı sisyphos'dan sextus empiricus'un aktardığı fragmanlar kalmıştır.sisyphos fragmanı

    ayrıca aynı isimli platon diyaloğu vardır. poseidon'un atlantis'i nasıl yarattığıyla ilgili pasaj ilginçtir.
  • atlantis mitinin ortaya çıkma sebebidir. platon dışında başka kimse yazıp çizmemiştir. (bkz: solon) atlantis mitini mısırlı rahiplerden öğrenmiş atina’da anlatmış ve bu diyalogda da bize aynen böyle kritias aktarır. yine platon’un sözde suya sabuna dokunmadan anlattırdığı bir diyalog. solon tarafından yazılı bir eser kalmadığı için bilemiyoruz tabi ama zaten kitabın başında da diyor ya athena ve hepastios burayı (atina’yı) erdem ve düşünce için yarattılar ama burda yaşayan insanlarda bugüne birşey kalmadı çünkü okuma yazma yoktu ve “efsaneler, eski şeylerin araştırılması, ancak şehirlerde boş vakit kaldığı zaman, bazı kimseler yaşamak için gerekli şeylere kavuştuktan sonra başgöstermiştir, önce değil”

    al sana dev bir 2,500 plus yıllık bir efsane ve nurtopu gibi bir platon fomosu. (bkz: fomo). kim bilir vatikan’da tam bir kopyası vardır, kim bilir platon bilerek böyle yazmıştır. söyle düşünün kitabın sonunda zeus'un atlantislilere ne dediğini söylemeden kitap öylece bitiyor ama diyaloğun başında anladığımız üzere timaeus’un da konuşmamasını başından değil tam sonunda okuyoruz. o yüzden bence platon bilerek böyle yazmış.

    zaten platon geleneği hiç bir zaman bilgiyi altın tepside sunmak değil aksine onun öğrencisi olmaya gönül vermiş ve talip olmuş kişinin bunu elde etmesi üzerinedir. nitekim platon bunu ayan beyan devlet kitabında ima eder; bilgi hiç bir zaman avama inmemelidir minvalinde. zaten antik çağın ilk akademisyeni olduğunu da unutmazsak, platon bu kitabı tam da böyle yazmıştır diye düşünüyorum.

    (bkz: prolegomena) yine bu kelime türkçe’de genellikle yanlış tasvir ediliyor. platon prolegomena geleneğini başlatan ata babasıdır. prolegomena bir nevi bayrak taşımaktır yani platon’un alın benden bu kadar deyip öğrencilerinden onu bir adım ileri taşıması buyruğudur. o yüzdendir ki platon’un bir çok diyaloğu öyle dümdüz okunması gereken yapıtlar değil aksine bir üst boyuta taşınması gereken prolegomenadır. örnek olarak şölen, dostluk, phaedrus, critias.

    (bkz: timaeus) dua etme tarzı olarak “tanrı'dan bana ilaçların en mükemmeli en iyisi olan- bilgiyi vermesini dilerim”

    (bkz: critias) “insanlara tanrilardan söz ederken onları tatmin etmek kolaydır çünkü biz onlar hakkında cahilizdir, hepimizin, dünyadaki bütün insanların sözleri bir taklit ve benzeyiş olmaktan öte geçemez.”

    socrates’in bir patlayan mısır gibi araya sıçrayıp dalması bize critias’tan sonra hermonrates’in konuşacağı bilgisini sızdırmak için ve bir önceki konuşan timaeus’un konuşmasının muhteşem olduğunu ima etmek içindir.

    hermocrates kritias’a “sözlerine cesaretle başla, apollon’la musaları yardımına çağırarak” der, kritias da ona “yardıma çağırmamı söylediğin tanrılardan başka, hepsinden önce (bkz: mnemosyne)’yi yardıma çağırmalıyım diyor. bakım burası çokomelli. mnemosyne hades’in ölüler diyarında hatırlama/bellek tanrıçası. insanlar reenkarnasyon geçirmeden önce mnemosyne deresinin suyundan içer ve geçmiş yaşamını hatırlarlar. yani kritias burda bütün öteki tanrıların yardımından ziyade mnemosyne’nin yardımına ihtiyacı olduğunu söylerken atlantiste daha önceki hayatında yaşamış olabileceğini ima ediyor. hatırlatmasını istiyor bellek tanrısından.
hesabın var mı? giriş yap