• http://www.intratext.com/x/deu0023.htm adresinden etraflıca ögrenilebilecek felsefe ögretisi.
  • (bkz: immanuel kant)
  • adı türkçe'ye yargı gücünün eleştirisi biçiminde çevrilen immanuel kant kitabı.

    kant'ın ünlü kritiklerinin üçüncüsü ve sonuncusudur. kabaca, estetiğe dair olduğu söylenegelir. kant amca bu kitabı 70'lerinde yazmıştır.

    ilk iki kritik:
    (bkz: kritik der reinen vernunft)*
    (bkz: kritik der praktischen vernunft)*
  • kant'in "kritik der" (ara: kritik der) dizisinin en az bilinen, en üvey evlâdı hakkında (bkz: kritik der statistichen vernunft).
  • immanuel kant'ın ölümsüz eseri , kritiklerinin son cildi , idea yayınevi tarafından basılmıştır , kitabın dış görünüşü okuma iştahımı kabartıyor , fakat kitabı satın almamın üzerinden iki yıl geçtiği halde henüz bitiremediğim , afakanlar bastıran , ben zeka özürlümüyüm dememe sebep kitaptır.

    tamamen sessiz sakin bir ortamda , öyle yarın iş-güç var , televizyonda dizim oynuyor , vaktim yok demeden gayet sakin bir kafayla okunabilecek bir kitap ama gel gör ki günlük sıkıntıların içine öylesine gömülmüşüm ki olmuyor....
  • merhaba sevgili immanuel kant bey.

    nasılsınız? gittiğiniz yerde (öyle bir yer varsa elbette) iyisiniz inşallah? bu mektubu size "kritik der urteilskraft" kitabınıza kaçınıcı defa başladığımı hatırlamadan yazıyorum. öyle güzel ve yeni şeylerden bahsetmişisiniz ki eserlerinizde, sizin eserlerinizi bilmeden aradaki boşluklar kapanmıyor, bu da bende size karşı derin bir hayranlık uyandırıyor.

    sevgili immanuel kant abim!

    beni tanıdınız mı? yukarıdaki paragrafı yazan kişiyim ben. bir soru sormam gerekti: siz kendinizi hiç zeka özürlü gibi hissettiniz mi? ben hissettim efendim, defalarca hem de. acaba neden oluyor bunlar? sonuçta ben de ekmek yiyip su içiyorum kant abi. peki o zaman neden anlamıyorum "yargı gücünün eleştirisi" kitabınızı? sonra eleştirisi adıyla yazdığınız bütün seriyi? nedir derdin kant abi söyle de bilelim ya hu.

    immanuel kant amca!

    bu kitabınız hakkında birkaç makale okudum ve birkaç da kitapta kendisine atıf yapıldığını gördüm. adı geçen kitabınızı okuyup "bu sefer seni yeneceğim istanbul" şeklinde odama bir hınçla girip, ardından 5 saat sonra sokağa kafamda huniyle çıkıp halay çektiğimi biliyor muydun kant abi ha? yaktınız beni kant beyi resmen bitik bir insanım ben. artık kız da vermez kimse bize haliyle, mahalleye rezil olduk.

    immanuel, canım;

    estetik filan beni çok aştı be annem. leblebi kadar beynim vardı, yeminle o da cazırdadı kömüre döndü, sermayeyi pantere yükledik. "kartezyen cogito" ile "sintetik a priori" arasında kaldım, eridim bittim ki ben.

    (bkz: tamzaranın üzümü)
  • immanuel kant'ın türkçesi hüküm eleştirisi olan eseri.

    buradan ulaşabilirsiniz: http://filepedia.org/…the critique of judgement.pdf
  • yalnızca düşünme sempatizanı çevrelerde değil, felsefe dünyasında bile bir mit, bir öcü, bir gizli kod gibi bir şey olmuş. bu çevrelerde sürekli kulağa çalınır üçüncü kritik. “o üçüncü kritiğin konusu,” “burada yargı gücünün eleştirisine girmeyeceğim,” “kant sonradan cozutmuş, kendiyle çelişmiş,” “üçüncü kritik çok rerörerö,” vs. neymiş bu, bir anlatan da olmaz. tamam zor mor da, diğer felsefecilerin yazdıklarından, ya da kant’ın diğer eserlerinden daha anlaşılmaz değil. ama elbette kant’ın diğer iki tuğlasına aşinalığınız yoksa iyice zorlanırsınız. bir de estetik kuramı öğrenmek istiyorsanız kendinize işkence etmeyin. gayet samimiyim, mis gibi resimli neli kitaplara bakmak dururken bunu okumaya kasmayın.

    gel gör ki, temel meseleyi önce en basit şekilde bir koymak, bir tartışmak lazım. öyle ben biliyorum ama anlatamam ayakları bir yere kadar gider. ben de bana teğet geçen konulardan birisi olsa da buna cüret edeyim dedim. tabii basitleştirirken belli riskleri almanın kaçınılmaz olduğu açık.

    efendim kant’ın yargı yetisi dediği şey, anlama yetisi ile akıl arasındaki elçi. bu ne demek? kant sistemini teorik ve pratik akıl isminde iki parçaya bölüyor. diyelim ki teorik akıl kendini doğa dünyasıyla ilgili yargılarla, yani duyulara gelen içeriğin bilgisiyle, pratik olansa ahlakın dünyasıyla ilgili yargılarla, yani duyusal olanın ötesiyle meşgul ediyor. teorik aklın eleştirisi, doğayı anlama yetisinin dayattığı zorunlu ve a priori yasalar aracılığıyla nasıl deneyimlediğimizi göstermeye çalışırken, pratik aklın eleştirisinde aklın nasıl a priori ahlaki yasalar dayatabileceğini tartışıyor. tabii tartışma konusu olan deneyden türetebilinecek ya da uzlaşımsal yasalar değil, zorunlu ve evrensel bir şekilde işleyen bir tür mekanizma iddiası; özgürümsü bir makinenin maddi ve ahlaki evreni nasıl kavradığını gösteren bir şema. lakin ki bu iki kitapta deneyimin ve ahlakın olanağının koşulları tartışılırken, yargının kendisinin olanağı açıkta kalıyor.

    diğer taraftan, kant elbette duyuların dünyasıyla ahlakın dünyası arasında devasa bir yarık olduğunun farkında. birinden diğerine köprü yok diyor açık açık. anlama yetisi ahlak yasalarından çakmaz, pratik akıl da doğa yasalarından. bunlar bu kadar ayrıysa, aynı bilme sisteminin parçaları, aynı öznenin yetileri olduğunu nasıl gösterebiliriz ki? eğer iki alanda da düşünebiliyor ve yargıda bulunabiliyorsak bunu olanaklı kılan bir mekanizma olmalı. daha da ötesi, ahlak yasalarını doğada hayata geçirebiliyoruz. hatta doğanın tek anlamının bu ahlak yasalarını zorunlu işleyişi sayesinde anlamlı kılması olduğunu bile söyleniyor. kant’a göre, kendine ait bir alanı olmayan yargı yetisi bu iki kavrama mekanizmasını birbirine bağlıyor olabilir ve bu görevi ifa eden bir elçi olarak görülebilir. ama eğer bu operasyonlar a priori yasalar dayatarak çalışıyor ve bu şekilde deneyimi ve özgürlüğü olanaklı kılıyorsa, benzer şekilde yargı gücünün de aracılık tarzının a priori olması, ve diğer iki alana yasalar dayatmadan, tarafsız bölgede yalnızca kendi işiyle ilgili a priori yasalar icra ederek çalışması gerekiyor. kant’ın ifadesiyle, yasa koyacak kendine ait bir alanı olmasa da, öznel bile olsa, işleyişini sağlayabilecek en azından bir ilke, bir varsayım olabilir. tabii ki böyle diyerek bırakmıyor, bu ilkenin ne olduğunu da söylüyor.

    yargı yetisinin işi temel olarak tikelleri anlama yetisinde ve pratik akılda görüp beğendiği, münasip gördüğü tümel yasaların altına sokuşturmak.*** işte ilgili ilke de bunu yapmasını olanaklı kılmalı. şimdi belki çok açık gelmeyecek ama bu ilke ya da varsayım, doğanın bizim bilişsel yetilerimizin uyum içinde çalışmasına olanak veren bir amaçsallık içerdiği ve bu sayede tikellerin evrensel ve zorunlu yasalara uygunluk göstermesi. yani yargı gücü bu tarz bir amaçsallığı varsayarak işleyebiliyor. bütün bunların estetikle ilgisi de bu noktada ortaya çıkıyor. doğanın bu farazi amaçsallığı kendisini en açık şekilde estetik yargılarımızda gösteriyor. ve kant eğer bu yargılardaki işleyiş varsayımını doğrulayabilirse öznenin amaçsallığına ve dolayısıyla ahlaki yasaların ve özgürlüğün olanaklılığına da işaret etmiş olacağını düşünüyor.

    kant’a göre herhangi bir güzelliği* deneyimlediğimizde imgelem nesnesiyle öyle uyumlu çalışıyor ki nesneyi arzulamadığımız halde onu duyumsamaktan derhal keyif alıyoruz. ayrıca duyduğumuz bu keyif ya da hazzın kendisinin bir amacı da yok. ancak amacı olmayan bu deneyim kant’a göre, öznenin bilişsel yetileriyle sahip olduğu uyum dolayısıyla öznel bir amaçsallık sergiliyor. bunu kant amaçtan yoksun amaçsallık olarak ifade ediyor. dahası bu amaçsallığın kendisinin de daha yüce bir amacı var: özneyi doğa ve ahlak gibi yüce varlıkların karşılıksız sevgisi ve takdiri konusunda eğitmek, çıkarsız sevgi ve takdirin olanaklılığına işaret etmek (ekleyeyim, “yüce”* olanın deneyiminde çıkar gözetmek bir yana, çıkarlara ters düşecek olana bile hayranlık duymayı sağlayacak bir deneyim söz konusu oluyor). daha da önemlisi, güzelin deneyiminde yargı yetisi karşı karşıya olduğu tikelliği belli bir tümelin altına da yerleştiremiyor. bu deneyimde imgelem yalnızca uygun bir tümel kavram bulmak amacıyla çalışıyor, ama kısmen güzel olanın biricikliği dolayısıyla bunu başaramıyor. güzeli güzel yapan kavramlara ulaşamasa da deneyimin kendisi hayranlık verici oluyor. tam da bu başaramama, imgelemin duyumsama ve anlama yetisine oynattığı bu özgür oyun* pratik akla da ahlak yasalarını özgürce gözetmesi konusunda bir model oluşturuyor. dahası aradaki paralellik “masum” “soylu” gibi ahlaki sıfatları güzellikleri nitelemek için de kullandığımızda da kendini gösteriyor. hatta kant güzel olanı takdir etmeye alışmış bir insanın ahlaki iyiyi de daima gözetecek bir yapıda olduğunu düşünüyor. ona göre güzel, ahlakın simgesidir. özet olarak, güzelliğin deneyiminin nesnesinin bir amacı yoktur, ama bu deneyimin kendisi amaçsallıkla yüklüdür. peki eğer yargı gücü güzelin deneyiminde tümel bir kavram bulamıyorsa evrensellik iddiasını nereden alıyor? buradaki iddia o deneyimi yaşayan herkesin hazzın eşlik edeceği bir güzel yargısına varacak olması. ve burada evrensel olan bu yargının, daha spesifik bir ifadeyle bu yargıyla sonuçlanan ve duyumsama ve anlama yetisi arasındaki uyumlu çalışmadan menkul mekanizmanın biçimi.

    meselenin kabasının kabası böyle olsa gerek. kitabın kendinden başka bir kaynak kullanmadığımı belirtip güvenilirliğimi sarsarak veda ediyorum.
  • kant'ın meşhur doğa ve özgürlük ayrımına göre bilim özgür olmayan alanla ilgili iken, ahlak daha çok özgür olan alan ile ilgilidir bu metninde.

    özgür olmayan alanın (bilim) felsefenin alanı iken, özgür olan alanın sanatın (ahlak) alanı olduğunu söyler. ayrıca bu ikisinin birleştiği yer de estetiktir. kant, estetiği bir terim olarak kullanmaz, bunu daha çok çağdaşı baumgarten'da görebilirsiniz.

    ayrıca kant'ın koku ile ilgili olumsuz görüşlerini teessürle de karşıladım!

    edit: yazım hatası.
  • büyük alman filozof (bkz: immanuel kant)'ın estetik görüşlerini topladığı eseri.

    çağına ait sanat anlayışının çok çok ötesine geçen düşünür.

    sanatları bir takım göreli olgulara ya da değer yargılarına göre sınıflandırmak yerine bunları somut nitelikleri ve fonksiyonları bağlamında değerlendirip aralarında ilişkiler kurmaya çalışmıştır.

    şu şekilde bir sınıflandırma ve değerlendirme sistemi oluşturmuştur:

    sanat
    1. estetik sanat
    1.1. güzel sanat (schöne kunst)
    1.1.1. konuşma sanatları (redende künste) / retorik, şiir
    1.1.2. biçimlendirme sanatları (bildende künste)
    1.1.2.1. plastik sanat
    1.1.2.1.1. mimari
    1.1.2.1.2. heykel
    1.1.2.2. resim sanatı
    1.1.2.2.1. resim
    1.1.2.2.2. peyzaj, bahçe düzenlemesi
    1.1.2.2.3. dekoratif tefriş ve kostüm sanatı
    1.1.3. duyguların güzel oyununa ait sanatlar (künste des schönen spiels der empfindungen)
    1.2. hoş sanat (angenehme kunst)
    1.2.1. yemek müziği (tafelmusik)
    1.2.2. masa düzenlemesi sanatı
    1.2.3. hoş vakit geçirtmeye yarayan anlatma sanatı
    2.mekanik sanat

    diye uzar gider liste.
    dolayısıyla sadece resim-heykel-mimari ile sınırlanmış çağının 'güzel sanat'lar anlayışını bu denli açarak ve sınıflandırmaya tabi tutarak sanat tarihinde kırılma yaratmıştır.
hesabın var mı? giriş yap