• makoto shinkai'nin 2004 yapimi gorselleri etkileyici olmasina ragmen super bayik anime'si. konu icine katilmadan durulamami$ mide bulandirici romantizm ve erotizm ogeleri de cabasi.

    ayrica $u agustos bocegi sesi sample'ini kullanmayan bir anime bulursam ekrani opecegim.

    edit: ingilizce adi "the place promised in our early days"
  • 5. ankara japon filmleri festivalinde izlenebilecek anime.
  • konusu fena olmamakla birlikte izlenemeyen anime. bir haftadır on dakikalık parçalar halinde süründürüyor resmen. lens flare ve fadeout sevenler kaçırmasın ama jon lajoie nin şu sözünü de unutmasınlar: love is for girls and gays.
  • ursula k. le guin'in rüyanın öte yakası* kitabından hemen sonra izlediğim için, rüyaların ve paralel gerçekliklerin zaten epey yaktığı beynimden birkaç nöron daha eksiltmiş anime. bir noktasında çok güzel bir laf geçiyor: "paralel evrenler bu dünyanın gördüğü rüyalardır" minvalinde. o rüyaları şu anda bulunan dünyayla kesiştirmeye çalışmak ise aslında her şeyin çökmesine sebep oluyor.

    filmde bunu yapmaya programlanmış kulenin dünyada yarattığı etkiyi açıkça görebiliyoruz, dünyanın ortasına hiçliğe açılan bir boşluk yaratıyor. bu yüzden kule bir silah olarak tanımlanıyor. le guin'in kitabında ise gerçekliğin değiştirilmesinin katastrofik sonuçlarını gerçekten anlayabilen tek kişi rüyalarıyla gerçekliği değiştirebilen protagonistimiz george orr. george ve sayuri bu yüzden belki de çok benziyorlar birbirlerine. istemeden de olsa rüyalarında farklı gerçekliklerin kumaşına dokunup onu yırtabiliyorlar. bu yüzden bir takım üst düzey "çılgın bilimadamlarının" insiyatifine bağlı olarak sürekli rüya halinde tutuluyorlar. ancak bu rüyaların sonucunu en acı verici şekilde yine kendileri deneyimliyorlar.

    bu arada, hem kitaba hem de filme aşina olmayanlar bu yazdıklarımdan filmle ile kitabın çok benzeştiğini düşünebilir. ancak paylaştıkları ortak temayı işleyiş biçimleri çok farklı iki eserden bahsediyorum. diğer bir taraftan rüyalar, gerçeklikler ve anime diyince aklıma paprika geldi. o da bu temayı alıp çok başka yerlere götürmüş bir anime mesela. bilahare ona da değiniriz belki bir ara.

    'the place promised in our early days' potansiyelini iyi değerlendirememiş bir film gibi geldi bana. bittiğinde bir şok etkisi yaratmıyor yani, ne bileyim. evet açıklanamayan noktalar var ama o noktalar o kadar da rahatsız etmiyor, film bittikten sonra kafanızı kurcalamıyor. teenage drama ve sci-fi arasında bir çizgide giden filmde daha fazla bilimsel tutarlılık ve daha az romantik gerilim görmek isterdi gönlüm.

    bir de bazı noktalarda bu filmden iki sene sonra yapılmış the girl who leapt through time'ı hatırlattı. mesela, iki oğlan bir kızdan oluşan liseli ekip. gerçi bu tatlı-hafif salak kız, gözlüklü-olgun-akıllı oğlan, haşarı-saçları diken diken-daha az akıllı oğlan kombinasyonu animelerde çokça kullanılıyor. (bkz: samurai champloo) (bkz: naruto) ve aklıma şu anda gelmeyen daha niceleri. ama mesela, sonradan kimsenin açıklamaya tenezzül etmediği detaylardan bir olan, bu gençlere yardım eden bir önceki jenerasyondan yetişkinlerin vakti zamanında aslında bu gençlerle çok benzer şeyler yaşadıklarının sinyalini veren, "ofisteki kitaplığın rafında duran fotoğraf" gibi bir sahne var ki bu noktada iki filmin yönetmenlerinin aynı olduğunu falan düşünmüştüm ben - ama değilmiş.

    genel olarak filmin dokusu ve animasyon tekniği ise 5 centimeters per second'ı andırmıştı ki bu sefer tahminim doğru çıktı ikisinin de yönetmeni makoto shinkai imiş. toparlamak gerekirse, yönetmeninin ilk uzun metrajı olmasını da hesaba katarak aslında fena bir film olmamış diyebilirim. zaten bir sonraki filmi '5 centimeters per second' çok daha başarılı bir kurguya sahip. yönetmenin 2011'de çıkmış journey to agartha ve 2013'te çıkmış the garden of words diye benim de henüz izlemediğim iki animesi daha var. onlar da başka bir entry'nin konusu olurlar artık.
  • konusu güzel olmakla birlikte, çözmek içinde ayrıca uğraş verilmesi gereken anime.

    --- spoiler ---

    -o kule değil , yoğunlaşma şeysi!*
    -yok yok bildiğin dünyanın dnası , ohaa!!

    --- spoiler ---
  • 2004 yapımlı bilimkurgu anime filmdir. sanırım bağımlısı oldum bu paralel evrenli animelerin. her zamanki gibi arkaplan ve landscape çizimlerinden çok etkilendim. özellikle de metalik araç gereçlerin ve yapıların çizimleri çok güzeldi. bir bilim kurgu için oldukça önemli aslında bu. ışık ve gölge efektleri öyle iyi kullanılıyordu ki animasyon ile gerçek dünya arasında bir yerde kalmış gibi hissettim. benzer hisler 5 centimeter per second'da beni yakalamıştı. belki de bu shinkai'nin her zaman bizi içine almak istediğini düşündüğüm kaybolmuşluk hissinden kaynaklanıyordur.
    konuya gelecek olursak, hayal kurmayı bilen üç çocuğu anlattığını söylesem yanlış olmaz sanırım. hikayenin zeminini ise "evrenin gördüğü rüyalar" oluşturuyor animenin anlatımıyla.
    olaylar savaşın kıyısında geçmesine rağmen, en sarsıcı sahnelerde bile sakin havasını nadiren kaybediyor atmosfer.
    izlemek isteyenlerin tereddüt etmeden başlamasını tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap