• eğer bir sonra girdiğim şirkette de bu noktaya gelirsem galiba sonunda beceremiyorum demek sorun bende deyip toptan bırakacağım bu işleri. boka batmışım, deli gibi para lazım ama yine de son iki iş yerimde de abi yeter artık sikerler ben dayanamıyorum işi bırakıcam noktasına geldim. her seferinde sinir hastası gibi insanlarla kavga eder durumda buldum kendimi. benim demek ki kurumsal hayat ömrüm 1,5 sene. ben son iki 1,5 senemde gene dönüp dolaştım aynı noktadayım. nasıl aşkın ömrü 3 seneyse benimki de 1,5 demek ki. şimdi diyorum haydi şehir değiştireyim, evleneyim, sakin hayat vs belki hep bahane belki hep kendimi kandırıyorum, bunlar da olsa ben yeni girdiğim yerde de yine bütün işlerden bütün insanlardan tiksinmiş halde bulacağım kendimi. bilmiyorum her seferinde bakın bu ekip dağılacak diyorum. önceki yerde gerçekten de dağıldı. ben diyorum bu gidişler buradaki de dağılacak. zaten öyle olmasa hakkaten artık yeni işle de uğraşmayıp ben sorunluyum diyeceğim ama.. of gerçekten bunaldım, sinirim tepemde, nolur kurtulayım buradan da yoksa deliricem.
  • ciddi anlamda sorguladigim "hayat".

    her seyin oncesinde saat 8 aksam 5 seklinde pazartesiden cumaya bes gununuzu ve emeginizi para karsiliginda satiyorsunuz, baskalari cok daha buyuk paralar kazanabilsin diye. para karsiliginda somurulmeyi kabul etmek bu. somurulmek cunku calisma kosullari cogu zaman sizin yaninizda degil, ibre sirketin karina donuk isliyor. dogal olarak bu kabullenilmis somuruden mutlu da olmuyorsunuz, mesai saatlerinize paralel bir dongunun icindesiniz. pazartesi gununden itibaren cuma'nin gelmesini bekleyerek, cuma gununden pazartesi'ne kadar haftasonunun gecmemesini isteyerek zaman geciriyorsunuz.

    bu hayatin icinde para ve daha cok para ile olculen, yaraticiligin payinin cogu zaman pek az oldugu bir degeriniz ya da daha cok degersizliginiz oldugunu hissediyorsunuz. kurumsallasmada son noktaya ulasmis pek cok sirkette gerceklestirdikleriniz ortayan cikan resmin o kadar minik bir parcasi ki gercek resimden soyutlaniyorsunuz. tekrarlanmaya mahkum bu isi yaparken sonuctan da kopunca bunalim ve yabancilasma kacinilmaz oluyor. aynen marx'in bahsettigi, endustri devrimi sonrasi assembly line gibi aslinda. ortaya cikan urune yabancisiniz, kendinize yabancisiniz, buyuk resme katkida bulunan diger kisilere yabancisiniz. ayni ofiste calistiginiz kisileri bile tanimiyorsunuz.

    yabancilasmadan dogan degersizlik hissi yetmezmis gibi ayni zamanda hicbir zaman ozel de hissetmiyorsunuz. turkiye'nin en iyi universitesinden mezun olmus, yurtdisinda doktora yapmis olabilirsiniz ama sirket icin bir gun bile yeri doldurulamaz degilsiniz. tipki sizin gibi o isi gerceklestirebilecek cok fazla kisi var. yarin isi biraksaniz, kisa surede baskasinin bulunabilecegini biliyorsunuz.

    yorucu tempo, asiri stres derken sonuc sosyal iliskilerin ve aktivitelerin kisitlanmasi oluyor. herkesin icinde kayboldugu ve mesgul oldugu haftaarasinda cogu zaman farkli aktiviteler icin motivasyonunuz ya da enerjiniz yok. herkesin daha uygun oldugu haftasonlarinda ise kendinize zaman ayirmak istiyorsunuz. kurumsal kimliginizden uzaklasip keyifle zaman gecirmek ama bazen de bunu tamamen bireysel ve baskalarindan, kalabaliktan uzak bir sekilde gerceklestirmek istiyorsunuz. sosyal iliskileriniz de dogal olarak eskisi kadar guclu olamiyor, uzaklasiyorsunuz cunku kurumsal hayat sizi buna zorluyor.

    is ortaminda ise arkadaslik ve guven tamamen flu. bir is arkadasinizla iyi vakit gecirip onu sevebilirsiniz, peki ona ne kadar guvenebilirsiniz? kendi cikarlari icin yeri geldiginde sizinle olan iliskisine "profesyonel" yaklasacagini bilirsiniz.

    tum bunlar yetmezmis gibi aslinda sorunun temelinde yatan, ugrunda calistiginiz "para" ise sadece sistemin kendini tekrarlayabilmesine yariyor. isyerinde soluklandiginiz aralarda alisveris sitelerine yapilan ziyaretler sonucu aslinda siz daha ofisi terk etmeden orada kazandiginiz para sizi terk ederek carktaki yerini aliyor. ve hatta daha cok kazandikca daha cok harciyorsunuz. ustelik bu harcamalar size gecici mutluluklar sagliyor. ruhu derinden beslemeyen, etkisi hizli bir sekilde gecen ve bu nedenle surekli tekrarina ihtiyac duydugunuz turden mutluluklar.

    duygusal anlamda oldugu gibi, dusunsel anlamda da bu hayatin icinde beslenemiyorsunuz. belki is alaninizda ve sektorunuzde gelisiyorsunuz ama sirket vizyonuna bagli kalarak daha dar bir bakis acisina bagimli hale geliyorsunuz. farkli konularda kendinizi gelistirmeniz mumkun olmazken, egitim hayatinizdaki dusunsel ve estetik zenginlikten gitgide uzaklasarak koreliyorsunuz.

    tum bunlari dusununce aslinda iki temel soru beliriyor. ne ugruna? nereye kadar?
  • farklı ortamlarda mütemadiyen itin götüne sokulan çalışma habitatı.

    kurumsal hayat vs kendi işinin sahibi olmak sürekli kıyaslanıp duruyor ve beyaz yakalılar janti cafelerde "ah keşke kendi işim olsa" diye hayıflanıp duruyorlar.

    peki güzelim, sevgilim, bebişim, ay tanem sen müteşebbislik, esnaflık, fiziki efor ile para kazanmak nedir bilir misin?

    kendi işini yapmak dünyanın en güzel şeyi, kurumsal hayat ise aşırı sikko ve boktan bir şey değildir. ikisinin de kendince iyi ve kötü yanları mevcuttur. karakterinize, yeteneklerinize, çalışma(ma) felsefenize ne uyuyorsa onu yapın.

    kendi işini yapmak demek iğnesinden ipliğine kendi sorumluluğun demek. bayram, seyran, yılbaşı, haftasonu nedir bilmemek, tam anlamıyla it gibi çalışmak demek.

    kendi işini yapmak demek alacak verecek dengesini iyi yönetmek, senet sepet çek çük işlerini yalayıp yutmuş olmak demek.

    kendi işini yapmak demek hammal rıza ile de ceo irfan bey'le de düzgün iletişim kurabilmek demek.

    kendi işini yapmak demek liderlik, ekip yönetmek, iletişim gibi sosyal becerileri sağlamak demek.

    kendi işini yapmak demek ailenden, eşinden, dostundan ferâgat etmek, tatil nedir bilmemek, gece yarısı, kar, kış, tipi, tufan dinlememek, "yıllık izin" diye bir beklentinin olmaması demek.

    kendi işini yapmak demek bürokrasi ile içli dışlı olmak, belediye, zabıta, maliye, polis, itfaiye, bilmemneciler odası ile iyi ilişkiler kurmak zorunda olmak demek.

    kendi işini yapmak demek global ve yerel pislik rekabete hazır olmak, devletin sabahtan akşama değiştirdiği kanunlara uyanık olmak, dümeni aniden kırabilecek kıvraklığa sahip olmak demek.

    kendi işini yapmak demek evde senden ekmek bekleyen insanların karnını doyurma stresini köküne kadar iliklerinde hissetmen demek.

    kendi işini yapmak demek, falanca excel raporu, filanca powerpoint sunumunun ötesinde hayatın gerçeklerinin yüzüne tokat gibi çarpması demek.

    kendi işini yapmak demek, değnekçi, komisyoncu, nakliyeci, kurye, kamyoncu, otoparkçı, güvenlik vb. adamlar ile maddi manevi iyi geçinmek zorunda olmak demek.

    kendi işini yapmak demek, kendine en ufak bir zaman ayıramamak, yemekleri kaçarcasına ayaküstü yemek, çişini 2 arada 1 derede yapmak, vizyonda ne film var, ne kitap çıktı, hangi olay gündemde kaçırabilmek demek.

    kendi işini yapmak demek müşteri denen bitmek bilmeyen taleplerin sahibi milyon çeşit insanla sabahtan akşama kadar uğraşıp her birini memnun edebilmek için sinir krizi geçirebilmek demek.

    kendi işini yapmak demek her an bir krize, savaşa, politik türbülansa hazır ve nazır beklemek, vergisiydi algısıydı bilmemnesiydi debelenmen demek.

    söyle şimdi hazır mısın bebeğim?
  • 3 hafta önce bir konu hakkında çok basit bilgi sahibi olmam gerekiyordu. olay da çok basit "bu iş böyle mi" diye bir soru sorucam ve beklediğim cevap basit bir "evet" ya da "hayır" dan ibaret. bu mail birkaç gün döndü sonra ses seda kesildi. uzay boşluğunda kayboldu gitti mail bir şekil. bugün aynı mail to: da sadece ben cc: de 20 kişi olarak bana geri döndü. arada beni mailden çıkartmışlar cc'de adam toplamışlar tekrar beni bulmuşlar. lan tamam bunu da anladım ama adamlar dönmüş benim cevabını merak ettiğim soruyu bana soruyor bu sefer "bu iş böyle mi" diye. e be arkadaşım ben sana sormadım mı zaten bu soruyu. tam bir paradoks. sonsuza dek kendini yiyen bir yılan gibi işte bu kurumsal hayat.
  • çalışmayın o zaman mk!! ticaret yapmayı kolay sanıyorsunuz heralde.. kurumsal hayatta çalışmayı beceremeyen çoğu kişi ticaret yapıp kendi işimi kuracam hayallerinde boğulup gidiyor. ayrıca sabah 8 - akşam 5 çalışma saatine takılanlar kendi işini yaparsa 2 saat çalışacağını falan mı düşünüyor?
  • hiyerarşi düzen sizi sırtınızdan acımadan bıçaklar sonra karşınıza geçer hiçbir şey olmamış gibi neyin var yarana bakayım çok derin değilmiş der.
  • hayat acıysa, kurumsal hayat isottur.

    (bkz: bedava fikir)

    adalet, dedikodu, sömürü, algı, motivasyon, politika... saydığım kavramlara yabancı iseniz, hem işiniz hem de durumunuz kötüdür. daha kolay bir iş hayatı için bu kavmalar konusu iyi çalışın.
  • bahsedilen hayatta ingilizce terminolojide kullanılan kelimeler gerçeği tüm çıplaklığıyla yansıtır.

    aldığınız maaş paketinin adı “compensation” yani gerçek anlamda “verilen zararın telafisi” ve işten çıkarıldığınız veya emekli olduğunuz zaman aldığınız kıdem tazminatının karşılığı “severance” yani koparma ücretidir.

    önce zarar verir, daha sonra koparır.
hesabın var mı? giriş yap