• eric rohmer'in altı ahlak öyküsünün sonuncusu. chloe'yi oynayan hanım * taş gibi çok şükür. öykünün, bir biri arkasına gelen iki tepe noktası * var, birisinin bıraktığı yerden diğeri devralıyor. daha da bir şey diyemiyorum, seviyorum.
  • "öğleden sonra aşk" olarak çevrilebilir.
  • "şehri sevmemin nedeni budur. insanlar bir görünüp bir kaybolur. onların yaşlandığını görmezsin."
  • temelini evrimsel psikoloji üzerine kuran ve bu perspektiften modern toplumda kadın erkek ilişkilerini inceleyen fransız yeni dalgasına ait bir éric rohmer filmi.

    --- spoiler ---

    film, başarılı bir iş ve sağlıklı bir aile hayatına sahip olan bir erkek modeli olarak frédéric'i önümüze koyuyor. frédéric'in karısı ile sahip olduğu ilişkisinin sarsılmazlığını ise birbirleri ile aynı odada sessizce çalışıyor olmalarının birbirlerine nasıl güç verdiğini ve onları mutlu ettiğini anlatarak betimliyor yönetmen. bir kadın erkek ilişkisinde gelinebilecek en ileri nokta, uyumun ve sevginin bir tarifi olarak filmdeki karı koca arasındaki ilişkiyi böyle bir tablo ile anlatmayı seçiyor bize eric rohmer. açıkçası bunu çok akıllıca ve etkili buldum.

    frédéric tüm boş zamanını okuyarak geçiren bir karakter. sanırım filmin devamında süregelecek kopuşları ve sorgulamaları için karakterde böyle bir altyapı oluşturmaya çalışmış yönetmen. frédéric kalabalıklara karışmayı insanların içinde olmayı seviyor. karısına olan sevgisinin gücünü içinde duyumsamasına rağmen dışarıda diğer kadınlarda hep bir şeyler arıyor. ancak özgürlüğüne düşkün bir insan olmasına rağmen sahip olduğu aidiyet duygusu toplumsal ve bireysel sorumlulukları ona aslında hareket imkanı, dışarıda hep gördüğü bu hayata elini uzatma imkanı tanımıyor. duygusal anlamda bu dünyaya bir çekimi olsa da toplumsal ve ailesel sorumlulukları, karısına olan sevgisi ve bağlılığı onu hareketsiz kılıyor. bir sahnede frederic'i hayal kurarken buluyoruz. hayalinde tüm kadınları gizli bir şekilde üzerine çeken sihirli bir kolyeye sahip. hayal ettiği tabloda oturduğu kafeden gözlemlediği tüm kadınları elde ediyor ancak onlara dair kurduğu hayalin içeriğine bakılırsa frédéric'in bu yönelimindeki arayış daha çok cinsellik(üreme) ve diğer erkeklerle mücadele üzerine (yanında kız arkadaşı bulunan bir erkeği kovmak için uzaklaş yoksa seni yerim diyerek verdiği karşılık yine ferderic'in hayvan doğasına, hayalindeki bu çekimin bununla bağlantılı olduğuna işaret ediyor). ancak bir noktada hayalleri bile ona karşılık vermiyor her şeye, tümüne sahip olma güdüsündeki imkansızlığı farkındalığı eliyle eninde sonunda yüzüne çarpıyor. peki yaşadığı toplumsal düzen ile bu kadar uyum içerisinde olmasına rağmen frédéric'i hayalindeki diğer kadınlara çeken duygu nedir? işte bunun yanıtını bize evrimsel psikoloji veriyor. frédéric her ne kadar modern toplumda kendini gerçekleştirmiş ve neredeyse kusursuz denilebilecek bir hayata sahip bir erkek olsa da evrimsel psikoloji ile açıklanan doğası onu bir şekilde çoğalmaya genlerini aktarmaya bunu daha çok ve sınırsız sayıda yapmaya çağırıyor. bu noktada karısının hamile olması da film içinde tesadüf değil diye düşünüyorum çünkü frédéric'in onu çağıran bu dürtüsünü karısı aracılığı şu aşamada tekrar gerçekleştirebilmesi mümkün değil. bana göre frédéric'i dışarıya çeken duygusal güç budur ve yönetmen film boyunca bunun altını çiziyor.

    frédéric bu çağrıya uzun süre kayıtsız kalamıyor. nihayetinde kabul ettiği değerlerin çizdiği sınırların dışında kalan bu dünyaya ilk adım atışını boğazlı kazağını çıkartıp yerine gömlek giydiğinde görüyoruz. filmin ilerleyen kısımlarında da kazak ve gömlek metaforları bu geçişleri simgeliyor. boğazlı kazak frédéric'i boğazına kadar sarmış olan toplumsal normları aile ve aidiyet duygusunu temsil ediyor. ancak frédéric'in artık bu kalıbın içinde kalmak istemediğini bir türlü kazak beğenemeyişinden anlıyoruz. nihayetinde teklif ona reddedemeyeceği bir yerden, ilgisini çeken bir satıcı kadından geliyor. kadın ona gömlek denemesini tavsiye ediyor ve üzerine çok yakışacağını söylüyor. frederic ilgisini çeken bu kadının teklifini bir türlü reddedemiyor. işte frédéric'in üzerindeki 'boğazlı kazak'ı ilk çıkarması da böyle oluyor. üzerine yeni giydiği bu elbiseye yeni normlara alışık değil. bu nedenle yeni gömlek onu 'kaşındırıyor'. ama kasiyer kadın telkinde bulunuyor: 'zamanla alışacaksın'. işte bu nedenle frédéric karısının bu gömleği beğenip beğenmemesini bu kadar önemsiyor. kendisini sadakatle yükümlü gördüğü karısının üzerine yeni giydiği bu kalıbı beğenmesi, frédéric'in kafasında karısından bir onay alışını ifade ediyor.

    ve sonraki kısım chloé ile karşılaşma. chloé, evrimsel psikoloji anlamında saf katıksız bir kadın olgusunu karikatürize ediyor bu filmde. chloé için erkekler güç olgusunu temsil ediyor ve hayatta kalması onu koruması için ona eşlik ediyor. yani evrimsel teori bize bir kadını nasıl betimliyorsa hangi dürtülerle hareket ettiğini söylüyorsa chloé de aynı dürtülerle hareket eden yaşayan birisi. chloé'nin farkı o bu dürtülerle yaşadığının farkında. toplumsal normların içine gireceği bir kazağı başından geçirmek şu bulunduğu zor durumda ona cazip gelse de chloé doğasını asla reddetmiyor ve sahip olduğu farkındalıkla ona karşı koyamayacağını biliyor ya da karşı koymayı anlamsız buluyor. chloé kazağın içine girmeyi reddediyor. dikkat edilirse filmin başında bu kazağın içinde olan chloé birlikte yaşadığı adamı terk edip başka bir hayatı seçtikten sonraki tüm sahnelerde yerini gömleğe bırakıyor.

    peki bu anlamda chloé ile frédéric arasındaki yakınlaşma hangi temellere dayanıyor? chloé'nin frédéric'e karşı beslediği aşk nedir? chloé frederic'e karşı aşk beslediğini söylüyor ve hemen ardından kafasında var olan çocuk yapma planındaki çocuğu ondan yapmaya karar verdiğini söylüyor (evrimsel süreçte kadının seçen olması ile ilgili bir anlatım). çünkü uzun boylu olduğunu aslında pek de aptal olmadığını gözlerinin mavi olduğunu hep mavi gözlü bir çocuk istediğini söylüyor. voila! işte evrimsel psikolojinin açıkladığı ölçüde kadın doğasının bir erkekten çocuk sahibi olması için aradığı kriterler(sağlıklı genetik). cümlesini işte bu şekilde kimin baba olup olmayacağına mantıklı bir şekilde karar veriyorum diyerek bitiriyor. bu planda kamera frédéric'in yüzüne yaklaşıyor çünkü burada görmemiz gereken frederic'in karşılaştığı bu yeni gerçeklik karşısındaki tutulması. chloé 'mantıklı bir şekilde' karar veriyorum deyince frédéric'in yüzünde bir gülümseme -bu gülümseme yönetmenin gülümsemesi- beliriyor. işte chloé'nin aşk olarak tarif ettiği şey büyük ölçüde bu çekimden ibaret ve dostluğa inanmıyor. dahası var. chloé istediğini elde ettikten yani frédéric'ten çocuk sahibi olduktan sonra onunla beraber olmayı elzem olarak görmüyor. hayalindeki ideal erkek modeli olarak frédéric için illaki onun kendisine ihtiyacı yok. sen olmasan da başka erkeklerle sevişirken seni hayal ederim cümlesinde aslında bu gizli. eğer koşullar buna el vermiyorsa koşulların el verdiği ile yetinmeyi kabul ediyor chloé. bu anlamda aralarındaki yakınlaşma frédéric'in öyle olmasını umduğundan uzak bir noktada. yine de frédéric aynı sahnede chloé ye olan hayranlığının üzerine giydiği 'kıyafetlerden' bağımsız olduğunu söylüyor bu yine 'kazak-gömlek' metaforuna film tarafından yapılan bir atıf.

    yine chloé çok eşliliğe inandığını söylüyor (yine bir evrim psikolojisi argümanı). frederic ise eğer öyle bir toplumda yaşamasaydım muhtemelen ben de bunu kabul ederdim diyor. bu kısım yine filmin üzerine kurulduğu olduğu çekişmeyi, sorgulamayı bir kez daha vurguluyor.

    ve chloé ile evde baş başa kaldıkları son sahne. frederic'in chloé ye karşı film boyunca hissettiği tüm cinsel gerilimin belkide en karşı konulamaz olarak resmedildiği an olarak chloé'nin duştan yeni çıkıp kurulanmak için frédéric'ten yardım istediği an oluyor. yine yönetmen tarafından tesadüfen seçilmemiş çok akıllıca bir sahne. chloé, frédéric'ten üzerindekini çıkarmasını onu kaşındırdığını söylüyor. evet gerçekten de frédéric'in artık bu noktada chloé ile arasındaki tek şey üzerine giydiği 'boğazlı kazak' metaforu duruyor. kazağı çıkarmaya en yakın olduğu noktada ise belki de ona çocuklarını hatırlatacak eski bir sahne ile karşılaşıyor. o noktada frédéric'in farkına vardığı gerçekliğin ise ucu çok açık. ancak orada gördükleri bundan koşar adım kaçmasına başladığı yere geri dönüp sığınmasına neden oluyor.

    bu ucu açık gerçekliği yalnız kalma korkusu olarak adlandırabilir miyiz bilmiyorum. nitekim sonraki sahnede eve döndüğünde karısı ile konuşmasında bundan bahsediyor. kalabalıklara karışma dürtüsü boş bir odada kitap okuyamadığını söylemesi gün içinde tek boş olduğu ve yalnız kaldığı zaman dilimini sürekli olarak chloé ile paylaşması yine böyle bir duruma işaret ediyor gibi.

    filmin son sahnesinde karısının içinde bulunduğu bir ruh hali var. karısı çocuk yapıp bu kalıtımsal görevini yerine getirdikten sonra hayatta düştüğü anlamsızlığın, bir boşluğun sıkıntısını çekiyor görünüyor. çocuklarla dadının ilgileniyor olması da yine bu hayatındaki boşluğu kendisi için belirgin hale getirmiş.
    --- spoiler ---
  • altı ahlak hikayesi serisinin son filmi. bana göre serinin uzun metrajlı filmlerinin(ilk film 23, ikinci film 55 dakikaydı) en zayıf halkası bu film. çünkü hem söylemek istediği şey çok basit hem de diğer 3 filmdeki arka planların aksine bu kez genelde ofis ya da ev ortamında geçiyor film.

    avukat olan frederic, eşine, burjuva ahlakı çerçevesinden bakıldığında, son derece sadık bir adamdır. bir gün ofise, evlenmeden önce tanıştığı chloe isimli çekici bir kadın gelir. günden güne chloe'ye kendini kaptıran frederic; chloe, eşi ve kendi ahlaki değerleri arasında savrulmaya başlar.

    evlilik karşıtı biri olarak filmin evlilik karşıtı söylemlerini elbette çok sevdim. dışarıdan bakıldığında hayli güzel bir evlilik gibi görünse de içerisinde hemen hemen her evlilikte kaçınılmaz olarak görülen sıkışmışlık mevcut. frederic bu sıkışmışlıktan başka kadınları hayal ederek kurtuluyor. tabii bu sırada frederic'in sadık eşi hélène'in yaşantısına dair pek bir şey bilmiyoruz. hélène, çocuğuyla, hamileliğiyle ve yazmakta olduğu teziyle meşgul bir hanımefendi. ancak bir yerden sonra anlıyoruz ki hélène de aynı sıkışmışlıktan muzdarip aslında.

    frederic ve hélène, evli pek çok çift gibi birbirlerini seviyorlar, dahası frederic de eşini ciddi şekilde hala arzulamakta. ne var ki güdüler, ıd denen o canavar o kadar kolay zaptedilebilen bir şey değil. chloe sadece görünüşüyle değil, söylemleriyle de o canavarın somutlaşmış haliydi bana kalırsa.

    film boyunca evliliği temsil eden frederic ile çok eşliliği savunan chloe tartışıp dursalar da ve genelde chloe haklı gibi görünse de son sahnede frederic'in eşine dönmesi, bir nevi karşılıklı günah çıkarmaları ve ateşli bir sevişme gerçekleştirecek olmaları evlileri biraz rahatlatabilir belki. ancak bu benim açımdan çok daha kışkırtıcı bir anlama da geliyor; tutkulu bir evlilik için 3. kişilerin varlığı gerekiyor. aşk için böyle bir şeyin gerektiği zaten artık tartışmak bile gereksiz. seçim yoksa aşktan bahsedilemez. dolayısıyla da biz birbirimize hala çok aşığız denilen ilişkilerde ya mutlak bir sadakat yoktur ya da mutlak bir samimiyet. evliliğe bakışım biraz daha farklı. birbirine sadakat sözü veren, birbiri için fedakarlık yapmaya hazır, birbirine çok değer veren iki insanın hayatları boyunca birbirlerine ait olmak adına devlet huzurunda söz vermeleri evliliktir benim için ve bu çok saygı duyulacak bir şeydir nazarımda. ne var ki bu olayı böyle kabul etmek yerine biz birbirimize hala aşığız, kimseyi gözümüz görmüyor gibi açıklamalar duyduğumda chloe olmak istiyorum işte. kadın olsam kesin olurdum.

    bu seri boyunca bacak, göğüs, vajina karşısında, yani kadın karşısında ya da daha doğru bir ifade ile güdüleri karşısında dağılan erkek profilleri gördüm sıklıkla. prensipleri, değerleri bir çift güzel göğüs karşısında yerle yeksan olan erkekler mantıklarıyla durumu kurtarmaya çalışsalar da güdü hiçbir zaman ölmedi. her zaman o karanlık cümleleri fısıldadı durdu. serinin finalinde frederic ve hélène de bana kalırsa mantıkla ayakta tutukları evliliklerini güdüleriyle perçinlediler. tabii o güdüyü açığa çıkaran şey chloe'du. yani frederic, eşi hélène'i arzulamadı aslında, chloe'ya karşı duyduyu arzuyu hélène'e yönlendirdi bana kalırsa. ama bu kez en azından samimiydi ve yapacakları seks de bence gerçek bir seksti. yusuf atılgan, aylak adam'da şöyle der;

    ''sen gerçekten sevişen iki kişinin evlendiğini gördün mü? ben hiç görmedim.''

    o sahne ile filmi bitirmeyip devamını çekseydi rohmer, gerçekten sevişen evli bir çift görecektik. tabii bir üçüncü kişi sayesinde yine; chloe!

    iki de replik bırakayım;

    frederic: evlendiğimden beri tüm kadınlar bana güzel gelir oldu.

    ***

    chloe: şehri sevmemin nedeni de bu. insanlar ortaya çıkar, sonra kaybolur. onların yaşlandığını pek göremezsiniz.

    edit: chopin e giden yol nickli yazar mesaj attı, ''şehri sevmemin nedeni de bu. insanlar ortaya çıkar, sonra kaybolur. onların yaşlandığını pek göremezsiniz.'' repliği frederic'in repliğiymiş. 18.40'ta geçiyormuş replik.
  • 6 filmlik bir serinin son filmi olduğunu bilmeden izledim. umarım önceki filmlerde bu kadar kalitelidir.
  • adını sanılanın aksine frederic'in yaşadığı aşktan değil karısı hélène'in öğleden sonraları yaşadığı aşktan alan film. son sahnesi dikkatli izlenirse yine bir öğleden sonra görüşmesi henüz yeni bitmiş (bunu sürekli kitap başında pespaye halde gördüğümüz hélène'in bu sefer giyinmiş süslenmiş halde olmasından ve kocasına dadı ve bebeğin beşe kadar her gün dışarıda olduklarını söylemesinden anlayabiliriz) ve kocası eve hélène'in sevgilisi henüz yeni gitmişken gelmiş. hélène'in içinde bulunduğu ruh hali yakalanmamış olmanın verdiği rahatlıkla karışık vicdan azabı. kocası ona bağlılığını anlattıkça ağlamaya başlaması ve bu ruh halinin giderek şiddetlenmesi de bu vicdan azabı yüzünden. senaryonun çarpıcı yanı da bu; frederic'in film boyunca nefsiyle mücadele ederken sadakat abidesi gibi duran ve acıdığı karısı tarafından aldatılması.
  • eric rohmer'ın izlediğim 4. filmi. yönetmenin şu ana kadar izlediğim her filminde olduğu gibi bu filminde de ana karakterin yaşadığı bir 'eşik' anı var. genelde yukarıda yazarın işaret ettiği gibi evrimsel psikolojinin izlerinin yansıtıldığı, bu nedenle karakterlerin kararsızlık diyebileceğimiz davranışlarındaki tekinsizlik hâli, 'eşik' anından sonra olgunlaşma ve rayına oturma sürecine giriyor. burada bir ironiyi de gözlemlemek mümkün: ana karakter -genelde erkek- kendi arayışını gerçekleştirdiğine ve artık ulaşmak istediği temel arzu durumuna kavuştuğunu düşünüyor; ruhsal bir rahatlama ve tatmin duygusu içine giriyor. fakat kısa zaman sonra kendini anlamsız ve boş bir hâlet-i ruhiyenin içinde buluyor. buna neden olan şeyin, bastırılmış duyguların bireyi hislerinden arınmış boş bir levhaya sürüklemesine bağlıyorum. çünkü bir yandan chloe ile beraber olmak isteği, bir yandan da karısı ve çocuklarıyla kurulu düzeni yıkmadan -korkarak- yaşamak arzusu, aslında bir seçim yapmış gibi görünse de frederic'in duygu durumunu giderek yok ediyor. yönetmenin bu arada kalmışlık halini filmin son sahnesinde bir çözüme bağlama niyeti de, sözünü ettiğim ironik durumu ortaya çıkarıyor.
  • mubi sayesinde denk geldiğim eric rohmer'in "altı ahlak hikayesi" serisine ait olan türkçeye "öğleden sonra aşk" olarak çevrilmiş film.
    serinin tamamı şöyle;
    1. monceau'nun pastaneci kızı (la boulangère de monceau-1963)
    2. suzanne'ın kariyeri(la carrière de suzanne-1963)
    3. koleksiyoncu kadın(la collectionneuse-1967)
    4. maud'lardaki gecem(ma nuit chez maud-1969)
    5. claire'nin dizi (le genou de claire-1970)
    6. öğleden sonra aşk (l'amour l'après-midi-1972)
  • herkes harika entryler girmiş, utanarak seviyeyi düşürmeye geldim. sıkıldığım ilk rohmer filmi olduğunu söylemek istiyorum. halbuki 6 ahlak hikayesinin son filmi. yönetmenle daha çok bağ kurmuş olmayı dilerdim. belki de burjuva aile ahlakı ile ilgili olduğu içindir. izlediğim diğer filmlerde kadın erkek ilişkileri aile üzerinden bu kadar yoğun anlatılmıyordu.

    ayrıca frederic'in sadakatsiz volkan olduğunu gördüğümüz filmdir. aynı anda iki kadını sevmek mümkün mü? işte tam burada seviyeyi düşürdüm
hesabın var mı? giriş yap