• fransız yönetmen jean vigo'nun 32 yaşında veremden ölmeden çektiği 1934 yapımı son filmi
    başroller: dita parlo, jean daste, michel simon
    (bkz: atalante)
    http://perso.club-internet.fr/…hotos/parlo_vigo.htm
  • azimli sinefil parallel universe'in hatrina tekrar izledigim ve yine hayran kaldigim, jean vigo ruhunun inceligini hissettiren film. ben hala suyun icinde gozlerimi acamıyorum, ama gelecek sefer denicem, vigo'nun hatrina.
  • filmin şiirsel güzelliği hususunda, sinematograf boris kaufman'ın hakkını vermek gerekir. 73 yıl öncesine ait filmde insanı sersemletecek güzellikte görüntüler bulunur. ayrıca filmin maurice jaubert imzalı müzikleri de şahanedir. ilk çıktığında iş yapmayıp, değeri sonradan anlaşılan filmgillerdendir.

    bir de başroldeki şarışın kadın dita parlo'yu bir yerden hatırlıyorum ama diye diye yaşadığım deja vu'lardan sonra la grande illusion'daki misafirperver alman olduğunu öğrenmem içimi rahatlatmıştır.
  • yönetmen jean vigo nun 23 ocak 2010 cumartesi 18:00 da nazım kültür evinde gösterilecek olan filminin adı. genç ölen (29) sevgili "jean vigo" burjuva yaşam biçminin eleştirisini, toplumda kimi yanılsamalara gark olan sözde güzelliklerin ve yalancı refahın ifşasını perdeye yansıtır.
    "hal ve gidiş sıfır ise, baskıcı eğitim sisteminin eleştirisi olmakla kalmaz, toplumdaki bütün baskıcı yapıların eleştirildiği bir söyleme dönüşür."
    (bkz: jean vigo)
  • şiirsel gerçekçilik akımının en iyi filmlerinden biridir.vigo, mekan kullanımı açısından bu filmde aşmıştır.
  • arkadaşından geriye kalanları kavanozda saklayan ihtiyar jules'ün ürkütücü çirkinliği ve biriktirdiği kediler ve de eşyalar ile akılda kalan film.
  • herkes filmden bahsetmiş, ama kimse filmin konusunu yazmamış. ben yazayım. şimdi yeni evli çift var. damat bir geminin kaptanı. geminin adı "atalante". bu adam sevgilisi ile evlendikten sonra balayına çıkar, daha doğrusu gemide yaşamaya başlar eşiyle. ilk başta bunların ilişkileri çok iyi ilerler. geminin ikinci kaptanın da dediği gibi "ya öpüşmektedirler ya da münakaşa etmektedirler". hayat onlara güzel. küçük burjuvalar sizi. ama gün gelir kadının canı sıkılmaya başlar. "denizden sıkıldım rıfkı. bunaldım yaniii. valla kusucam. paris'i görmek istiyorum. beni paris'e götür. rıfkı beni paris'e götür" diye tutturur. rıfkı peki der, "hacım paris'e çek mercedes benz'i" diye emir verir ve paris'e yanaşırlar. bizim rıfkı çok kıskançtır. kadını dişleri dökülmüş ikinci kaptanla konuşurken görünce bile dellenir. "onu öyle görünce ekmek bıçağını kaptığım gibi..." şaka lan, yok, olmuyor öyle şeyler. bir meyhaneye giderler rıfkı ile karısı. buradaki sihirbaz, kadına asılır. kadın da pas verir inceden. rıfkı çıldırır tabi. kadını gemide bırakıp dışarı çıkar. kadın sinirlenir ve gemiden kaçar. "ne halin varsa gör, aşüfte" der ve yol alır. çok geçmeden kadını özlediğini fark eder. mecnun'a döner. mecnun kendisini çöllere atmaktadır, leyla'yı çöllerde arar. paris'te çöl olmadığı için rıfkı, leyla'sını denizde arar.

    filmi anlattım hiç gereği yokken. özetle başarılı bir filmdir yapımcılarca yüzlerce kez tecavüze uğramışsa da. geri zekalı yapımcılar filmi vizyona sokmak için sürekli sahneleri kesip durmuşlar. bir versiyonu beğenilmeyince ve vizyona çıkmayınca diğer versiyon için kesip biçmeye başlamışlar eldeki ham görüntüleri. dolayısıyla elde kala kala bu 89 dakikalık görüntüler kalmış. 1990 yılında bu filmin 89 dakikalık versiyonu, yani piyasadaki versiyonu yapılmış, sağ olsunlar. elemanlar yapmasaydılar izleyemeyecektik bu güzelim filmi.

    sadece bir film çeken jean vigo epey yetenekli olduğunu bu filmle kanıtlıyor, daha doğrusu çektiği filmden kalan görüntülerle. farklı iki karakteri evlendirip bu karakterler arasındaki çatışmalardan yararlanıp ortaya çok sağlam bir romantik film çıkarıyor vigo. rıfkı denizi seven birisi. karadenizli olsa gerek. rıfkı aynı zamanda maceraperest birisi. zaten bir gemide yaşamak için maceraperest olmak gerekiyor sanırım. onun eşi ise denizden hoşlanmayan bir tip. tam tersine karayı daha çok sever. film bu iki karakterin çatışmalarına odaklanır.

    film aşkın her evresine odaklanır. dramatik yönü (kadın gider, rıfkı mecnun'a döner, gemide deli divane dolanır), romantik yönü (filmin başlarında rıfkı ile karısının birbirlerine bakışları, öpüşmeleri vs), erotik yönü (birbirlerinden ayrı kaldıkları günlerde birbirlerini ne kadar arzuladıklarını fark ettikleri sahne). filmin en şaşırtıcı tarafı ise erotizme yer vermesi. ilk kez porno izleyen birisi gibi donup kaldım vallahi. ilk kez erotik çağrışımlı sahnelere yer veren film değil l'atalante. avrupa'da bu filmden seneler önce bu filmden daha erotik sahnelere yer veren bir film çekilmişti. gene de alışık olmadığımdan şaşırdım. zira "biz sizi muhafazakar sanıyorduk". cesur bir film, çok cesur. o dönem ki hollywood'la mukayese edildiğinde epey cesur olduğu fark edilir. öyle elini göğsüne götüren, bedeni arzuyla titreyen bir kadın falan bu tür sahneler ayıptı hollywood'ta. şimdi adamlar threesome, foursome, bazen five-six'e de gidebiliyor, yapıyorlar.

    neyse çok konuştum. bu muazzam aşk filmini izleyin.
  • benim gibi şiirden anlamayanları bile fransız şiirlerine başlatabilecek güzellikte film.jean vigo'nun ölmeden önce yapabildiği tek uzun metraj film olması da üzücü.en azından küçük bir teselli olarak da zero de conduite var elimizde.
  • 1934 yapımı jean vigo yapımı, şiirselliğini özellikle suyun altındaki son sahnesine borçlu olan film. ismini aldığı l'atalante aynı zamanda çekimin büyük kısmının geçtiği teknenin ismi. film aynı zamanda, jim jarmusch'un en sevdiği filmmiş. ben öyle merak edip de izlemiştim.
    http://www.avrupasinemasi.com/…-en-sevdigi-filmler/
  • zamanında ismi geçip giden çatana olarak türkçeleştirilmiş film.
hesabın var mı? giriş yap