• müşteri kitlesinin hayatında bir fransız restoranı veya, dahası, doğru dürüst servis yapılan şık bir mekan görmemiş olduğunu varsayan ve o doğrultuda hareket eden yer.

    şimdi başımızdan geçeni, hıncal uluçluk yapmak pahasına anlatmak zamanı: (sinirim geçsin diye bir hafta bekledim ki salim kafayla yazabileyim şunu)

    eşimle birlikte bizim için önemli bir kutlama yemeğine la brise'de rezervasyon yaptırarak gitmiştik. burada sipariş ettiğimiz chianti şarabının mantar tadı almış olduğunu karşılıklı ve birbirimizden bağımsız olarak tespit edince, normal bir şekilde garsonu çağırarak şarabı değiştirmelerini istedik. garson ise, yönetici olduğunu tahmin ettiğimiz bir başka beyefendiyi çağırarak şarabı ona denetti. söz konusu beyefendi masamıza gelip, şarapta bir sorun olmadığını, aldığımız tadın "chianti şarabına özgü derimsi ve animal tat renkleri" olduğuna bizi ikna etmeye çalıştı. buz gibi mantar küfü kokusunu chianti nedir bilmeyen biri bile kolayca ayırt edebilecekken, böyle bir ikna çalışmasının garip olduğunu düşünmeye başlamıştık ki, yönetici beyefendi, hala ikna olmadıysak şarabı değiştirebileceğini ifade etti. biz de mutlu bir şekilde bu kez bir bordeaux şarabı istediğimizi söyledik. beyefendinin yüzündeki ifade bir anda değişti, ama bunu o anda başka bir şeye yormamıştık doğrusu...

    asıl şok, hesabın gelmesiyle yaşandı. olduğu gibi geri gönderdiğimiz chianti de bordeaux ile birlikte hesapta bize sırıtmaktaydı çünkü. beyefendiyi yeniden çağırarak herhangi bir yanlışlık olup olmadığını sorduk, aldığımız cevap şuydu: "efendim siz bozuk olmayan şarabı beğenmediğiniz için geri gönderdiniz, o yüzden hesaba ekledik ki, bu her yerde böyle yapılır zaten".

    müşteriyi ikna etmeye çalışarak huzursuzluk yaratmak gibi ucuzcu restoran mantığına sahip olmalarını yadırgamışken, her yerde değil, kendine şarap servisi yapan restoranım diyen hiçbir yerde karşımıza çıkmamış ve çıkamayacak bir durumla karşılaşmıştık. kavgacı kişilikler olmadığımız için "siz bilirsiniz" diyerek oradan -bir daha gelmemek üzere- çıktık. söylemeye gerek yok, bütün geceden aldığımız zevk bir anda sıfırlanmıştı.

    bir restoranda şarap servisi yapılıyorsa, müşterinin bozuk olduğunu düşündüğü ve geri gönderdiği şarap sorgusuz sualsiz değiştirilir ve bu durum hesaba yansıtılmaz. çünkü, müşterinin oraya bir daha gelmemesi ve mekan hakkındaki olumsuz görüşlerini yayması daha büyük bir kayıp olarak görülür. kaldı ki, bir şarabın restoranda market veya butik fiyatının 4-5 katına satılmasının bir nedeni de, stoklamada meydana gelebilecek aksilikler yanında, geri gönderilen şaraplar nedeniyle ortaya çıkabilecek zararın karşılanmasıdır. şaraplarını uygun koşullarda saklayan restoranlarda her 100 şişeden ortalama 1'inin geri gönderildiği düşünülecek olursa, bir şarabın restorana maliyeti rahatlıkla karşılanabilecek kadar azdır. yani şarabın geri gönderilmesi, restoran işletmesi tarafından üstlenilen bir risktir. bu şarabı hangi gerekçeyle olursa olsun hesaba yansıtmak ise, müşteriyi enayi yerine koymaktan bile beter, görgüsüz yerine koymaktır.

    konu ile ilgilenenler, şarap geri gönderme etiketinin ayrıntısını aşağıdaki makaleden okuyabilirler:
    http://findarticles.com/…190/is_n36_v28/ai_15843856

    bonus: http://answers.yahoo.com/…qid=20080422064001aaunzaj

    işte bu nedenle bu yazının yazılması gerekmiştir.
  • şefi 86 doğumlu esen hünal blake'dir.
  • müşterilerine tepeden bakan bir işletme. north shields'ların sahibi teoman hünal ve ailesine aittir. müşteri olarak %100 haklı olsanız bile hiçbir şeye itiraz etme hakkınız yoktur. söze 'haklısınız ama' diye başlayıp kendi bildiklerini dayatırlar.

    aslında mekanı tek bir objeye indirgemek mümkün. çok güzel bir bistro yapıyorsun, ahşap ağırlıklı, kırmızı tenteli vs tam paris havasında. sonra gidip içini kitsch objelerle süslüyorsun. antika görünümlü bir saat ile saksı bitkisinin arasında duran dalmaçyalı biblosunun ta kendisi işte la brise. marifet fransızca menü yazmakta değil, oraya yemeğe gelmiş müşterinin kapıdan mutlu ayrılmasını sağlamakta.
  • buyuk paralara siradan lezzetler yenilen suslu ama oradan ileriye gidemeyen istanbul mekanlarinin basinda geliyor. hele hele gercek bir brasserie ozlemi ile yanip tutusan, yeme icme isinden de -elbette bir hunal ailesi kadar degil- hasbelkader anlayan ve sadece "iyi yemek" pesinde kosanlar icin ise ciddi bir hayal kirikligi yaratan yerlerden. ama gayet suslu, gayet ciks, gayet fransiz orneklerinde gorulen ayna onunde pirinc suslemeli geleneksel brasserie dekorasyonlu bir mekan oldugu gibi ust duzey is dunyasinin gittigi bir mekan oldugu da bir gercek. mönüsünde bazilari icin istanbul'da arayip da bulunamayan steak tartare var ki oldukca basarili. ne var ki yine bir foie gras var ki tabaga afallatici sekilde baktiran, garsona tabaktaki kizarmis cigerleri "pardon ama bu nasil foie gras" diye soruldugunda "foie gras fransizca kaz cigeri demektir bu da kaz cigeri" diye cevabi yedirten cinsten. bir kere gidilir bir daha da zorda kalinmadikca gidilmez. ama single malt viskiler benzer lokantalara nazaran ucuz mesela.
  • yemekleri muhtesem olan mekan
  • dün akşam rahmi koç ve arkadaşlarına ev sahipliği yapmıştır.
  • (bkz: the north shield)

    yeşilköy'de bulunan şubeleri dışındaki tüm şubelerini teoman hünal'ın kızı, ali bilgin'in de eşi seda hünal bilgin dekore etmiş ve yönetiyormuş. ayrıca mekanda güya british pub esintisi var gibi gösteriyorlar ama bizim alışagelmiş nevizade bar tiplemelerinden biraz daha farklı diye canım ingiliz pubları ile bir tutulması çok komik geldi.

    verdiğiniz paranın karşılığını alamıyorsunuz. hizmet kalitesi kötü, dekoru hizmetten de kötü. bırakın bu işi bilenler yapsın. siz cem yılmaz'ın da dediği gibi, kıça badem sokup süt banyosu yapmaya devam edin.
hesabın var mı? giriş yap