• kitabin giris bolumunde yer alan sigarayi birakmakla ilgili pasaj simdiye kadar bu konuda okudugum en eglenceli metinlerden biridir... (bkz: bırakanlar şirketi)
  • okumanin gunlugunuzu okumakla ayni etkiyi yaptigi kitap.
    hayatimiz boyunca hicbir karar alamayacagimiz, aldigimiz hicbir karari uygulayamayacagimiz, surekli olaylarin akisinda suruklenecegimiz, ne kadar cirpinsak da siradanlik icinde yasayip gidecegimiz gercegini en yalin bicimiyle anlatan kitap. psikanaliz'e de iyi gecirir.
  • vize/final konusudur genelde bu kitap ve italo svevo.
  • hüzünlü ve komik bir kitaptır. zeno tuhaftır, muhteşemdir. kimi zaman turgutu anımsatır.
  • nereye gittiğini görmek zorundaydım çünkü zamanı ve insanları bilmeliydim. bu bir başkasının cenazesiydi"

    diyor svevo..sağlık yoktur ve hastalık sadece basit bir iknadır

    toplum bebeklerden oluşur "benim hastalığım bir takıntı bir rüya hatta bir kabus oldu benim içim. bahanelerden kaynaklanmış olmalı sapkınlıkla bir çeşit sağlık yaratırız ki bu yaşamımızın bir parçası olur " svevo

    gombrowicz ferydurke adlı eserinde svevo'nun durumunu "olgunlaşmamış parçacıklardan oluşmuş üzerimize doğru gelen belirsiz bir okyanus " olarak görür...yetişkinliliğin ahlakının iğrençliği

    musil'in tarzında söyleyecek olursak yetişkinlik yaşlılık gerçeğin (nolur bunun gerçek bir kelime olduğunu düşünmeyin) ilkesinin teori edilmesi hep bir şaka üzerine olur ...şakadır çünkü hegelian bir hafızanın trajik durumunun kaynaklarını bulma amacı yoktur ki....

    weininger'in psikolojizmi joyce da etkili olduğu kadar svevo da etkiliydi

    kadın ya da yahudi düşmanlığının kavramsallaşması

    "hayat güzel ya da çirkin değildir orjinaldir" diyen svevo freud'un günlük yaşamın psikopatolojisini yeni okumuştu

    schopenhaur'in felsefesi gibi

    " denebilir ki bir gün seksüel tahrik hayatın gerçek çekirdeğini yedi ve geriye sadece bir deniz kabuğu kaldı"

    bir gün mutluluğu ağlarken gören zeno

    ona tatlı bir şekilde dedi ki

    -ağlama mutluluk ; hiçbirşey ölmez ki

    ....

    nobokov'un lolita'sı ,thomas mann'ın büyülü dağı gibi svevo'nun zeno'nun bilinci de bir hastalık edebiyatıdır

    bu kitap psikanalizin bir altmetni dir

    semantik makinelerine girmiştir deleuze ile guattari'nin

    "bu gerçekten son sigara olacaktır"
  • ağdalı cümleleri kuaförde bıraktığım için, eser hakkındaki bir tanımlamayı $öyle aktarayım..
    "la coscienza di zeno (zeno'nun bilinci), yarıda kalan bir ruhbilimsel çözümlemenin öyküsüdür.

    romanın başkişisi olan zeno, psikanaliz seanslarına inancını yitirip doktorunu yüzüstü bırakınca, doktoru öç almak için zeno'nun kendi eliyle not ettiği özyaşam öyküsünü kamuoyuna sunar.

    fazlasıyla kişiye özel, dolaylı, fazlasıyla ayrıntılı başlayan öyküde, yavaş yavaş zeno'nun kişiliğinin, ruh yapısının gelişmesi, olaylarla etkileşimi izlenir. anlatım, öznel düzlemden yavaş yavaş insanoğlunun varoluş koşullarını içeren evrensel düzleme kaydırılır."
  • bahtıkara kahramanımız zeno, zengin bir ailenin dört kızından en güzel olanına (ada) âşık olur ve peşinde dolanır. ancak hem kız hem de babası için kendisinden daha makbul bir aday vardır. ilişkinin resmiyet kazanmasıyla beraber âşık olduğu kızı elinden kaçıran zeno, hemen aynı anda diğeri kadar güzel, fakat yaşı biraz küçük olan kızkardeşe (alberta) yönelir ve onun tarafından da nazikçe reddedilir. en küçük kardeş 8 yaşındadır ve kendiliğinden elenir.
    çaresizlik içindeki zeno, diğer kardeşler kadar güzel ve hayat dolu olmayan, hatta düpedüz çirkin ve kendi halindeki son kardeşe yönelir ve evlenme teklif eder:
    - augusta, dinleyin beni, gelin biz ikimiz evlenelim, ne dersiniz, ha?
    - şaka ediyorsunuz, ama iyi yapmıyorsunuz.
    - şaka filan etmiyorum. ilkin ada'ya evlenelim dedim, öfke ile olmaz dedi. sonra alberta'ya sordum, benimle evlenir mi diye, o da talı sözlerle, ama yine hayır dedi. hiçbirine kızgın değilim. yalnız kendimi çok ama çok mutsuz duyuyorum.
    - yani beni sevmediğinizi bilmem, hiç aklımdan çıkarmamam mı gerekiyor?
    - evet! gerçi ada'dan başkasını sevdiğim yok, ama yine de sizinle evlenmek istiyorum.

    sonra, bir yalnızlık ânında aşağı yukarı şöyle düşünür:

    "şimdi ben büyük bir konsantrasyonla hedefe doğru okunu yöneltmiş ve dikkatle nişan alıp da yandaki okçunun hedefini onikiden vurmuş biri gibiyim!"
  • devamlı olarak hayatıyla ilgili yeni kararlar alıp bunları hiçbir zaman uygulamamasıyla zeno ve muhteşem kara mizahıyla da kitap bana hep bir diğer çok başarılı yapıtı anımsattı. bunu seven onu da sever.

    (bkz: oblomov)
  • "yoksa ben sigaraya kendi yeteneksizliğimin ayıbını yükleyebilmek için mi öylesine tutkundum? acaba sigara alışkanlığımdan vazgeçsem o umduğum güçlü, üstün adam olur muydum? belki beni tiryakiliğime (sigara tiryakiliği-meccaz) zincirleyen de o kuşku olmuştur, çünkü insanın kendisini gizli kalmış bir büyük adam sanması rahat bir yaşam biçimidir."

    italo svevo, zeno'nun bilinci, sayfa 22

    alıntıladığım cümlelerinde görüldüğü üzere, çok başarılı bir ruh çözümleme yapmış olan yazardır. james joyce da bu çözümlemelerin hakkını vermiş, kitabın fransızca'ya çevrilmesine katkıda bulunmuştur.
  • zeno en sevdiğim, kafa serinliğine hayranlık duyduğum karakterlerden biri. şimdi size bu fantastik adamdan alıntı yaparkan büyük bir keyif duyacağım. spoiler içerir. sonra vay efendim neden söylemedin demeyin, devamını okumayın. hahah. evet.

    zeno'muz, gencecik körpe bir kızla tanışır (carla) ve belki de o anda kafasına koymuştur. (genç kızı yani) kız onlara soğuk aldım diyip şarkı söylemek istemez.

    "..ziyareti uzatmak dileğindeydim, copler'in ricalarına katıldım. beni bir daha görüp görmeyeceğini bilmediğimi, çünkü çok meşgul olduğumu söyledim. benim bu dünyada boş gezenin boş kalfası olduğumu pek iyi bilen copler de büyük bir ciddiyetle sözlerimi doğruladı."

    ahah. zeno'muz tabii karıcığını aldattıktan ve genç bir kızı metresi yaptıktan sonra da aynı rahatlığını bozmaz.

    "açık havaya çıkınca özgürlüğü ciğerlerime çektim. carla'nın onurunu ayak altına aldım diye yüreğim sızlamadı. ertesi güne değin zamanım vardı, belki de beni tehdit eden güçlüklere bir çare bulurdum. eve koşarken toplumsal düzeni suçlamanın yolunu da buldum, sanki karıştırdığım haltların sorumlusu oymuş gibi. toplumun düzeni, ara sıra (her zaman değil) sonuçlarından korkmadan, hiç sevmediğimiz kadınlarla da sevişme olanağı verecek türden olmalıydı. pişmanlığın izi bile yoktu yüreğimde. bu yüzden, sanıyorum ki, pişmanlık, yaptığımız bir kötülükten değil, kendimizi suça eğilimli bulmamızdan kaynaklanır. bedenin üst yanı eğilip öteki yanına bakar, yakışıksız bulur onu. iğrenir, işte pişmanlık diye buna derler. eski tragedyalarda da kurban dirilmezdi ama pişmanlık geçip giderdi. bunun anlamı yakışıksızlığın kendiliğinden düzelmiş olduğu, artık başkalarının gözyaşlarının hiçbir önemi kalmadığıydı. onca sevinç ve onca sevgiyle yasal eşime koşan benim neremde pişmanlığa yer vardı? nice zamandır kendimi böylesine temiz duymamıştım."
hesabın var mı? giriş yap