• 1985 yapımı etkileyici arjantin filmi. yönetmeni luis puenzo. arjantin'in yakın tarihini az çok bilen -türkiye yakın tarihiyle büyük paralellikler gösterir- birisi için izlemesi çok acı verici olucak, oyuncuların performansı, müziklerin (daha doğrusu genel olarak sound'un) kullanımı ve özellikle görüntü yönetmenliğinin ustalığıyla sadece bilgilendirme anlamında diil sanatsal anlamda da hayvan gibi güzel film.

    film, ana karakter -evli, dünyanın en tatlı kız çocuğuna sahip ve ülke standartlarının üstünde bir yaşam süren lise tarih öğretmeni- alicia'nın 'bir şekilde' uzağında kaldığı ve her şey olup biterken hiç bir şeyden haberdar olmadığı the dirty wars ve askeri darbeler dönemi hakkında bilgilendirilmesi ve bilgilenmesi, üç maymunu oynamayı reddetmeyi öğrenmesi üzerine kurulu.

    arjantin'deki son askeri darbe sırasında esir alınan yüzlerce insan vardı. bunların büyün çoğunluğu işkence gördü ve öldürüldü, ama en büyük çoğunluk sadece kayıp; bu insanlar için ispanyolca 'desaparecidos' kelimesi bi terim haline gelmiş. yaklaşık 30000 kayıp içinde biçok hamile kadının da olduğu biliniyor, bu kadınların bebekleri esaret altında alınmış ve başka ailelere verilmiş (en iyi ihtimal). daha sonra bu kadınlar arasından şans eseri kurtulabilenlerin veya onların annelerinin oluşturduğu 'asociaciуn de madres de plaza de mayo' isimli bir örgüt var (kısaca madres yani anneler olarak biliniyor), bu kadınları filmde kafalarında masumiyetin (ve bazılarına göre hiç görmedikleri çocuklarına air bezlerin) sembolü olan beyaz eşarplarla mitinglerde görüyoruz.

    filmin ana karakteri çocuğunun evlatlık olduğunu (doğal olarak) biliyor, ama kendisi hastaneye gidecek cesareti bulamadığı için çocuğunun gerçek annesinin kim olduğunu, çocuğun hangi şartlar altında kendilerine verildiğini bilmiyor. ülkesinin yakın tarihiyle ilgilenmeye başlayıp çocuğun gerçek annesinin izini sürmeye çalıştığında (eskiden orduda olduğuna dair filmde bir takım ipuçları olan) kocasının tepkisiyle karşılaşıyor: 'düşünmeyi bırak artık, düşünme!'

    la historia official, yani resmi tarih, filmin adı için mükemmel bi seçim. filmin başında alicia sınıfına 'disipline inanırım bu bir, vakit harcamayı sevmem bu iki' diyo ve 'tarihi anlayarak dünyayı anlamış oluyoruz' gibi bir klişeyle süslüyo sözlerini. her şeyin sorgulandığı o isyankar yaştaki erkek öğrencileriyle sık sık çatışıyor, çünkü tarihin ders kitaplarında yazılanlardan ibaret olduğunu savunuyor. ama 'resmi tarih'in ne kadar çarpıtılmış olabileceğini filmin sonlarına doğru, ancak gözlerini açmaya karar verince görebiliyor. başlarda derste 'tarih katiller tarafından yazılmıştır' dediği için dersten attığı ve az daha disipline verdiği öğrencisine sonlarda sınavda a veriyor mesela özgünlüğü ve cesareti için.

    ben filmi amerikalılarla izledim ama eminim ki yakın tarihinde baskıyı, korkuyu ve endişeyi aynı şekilde olmasa da çok benzer şekilde yaşamış, ve olanlar hakkında konuşmaya yeni yeni başlayabilen bir ülkenin insanları için (benim anlatmakta oldukça başarısız olduğum güzellikteki) bu filmi izlemek çok daha acı verici -ama gerekli anlamda acı verici- bir tecrübe olurdu. bu yazıyı okuyan insanlara tavsiyem filmi bir yerlerden bulmaları, izlemeleri ve düşünmeleridir. demokrasinin yeterince gelişmemiş olduğundan ve geçmişin perdelerini aralayamamaktan şikayet eden arjantinlilere böyle bir film yapabildikleri için, bu konuya değinebilen izleyebildiğim tek film vizontele tuuba olan ben büyük saygı duydum.
  • sadece iyi bir film değil. z ve missing ile birlikte politik sinemanın en iyi örneklerinden biri. konusu her ne kadar 1980 başlarında arjantin'de geçiyor olsa da, temel insan ve insanca yaşama hakları zaman zaman ellerinden alınan, demokrasisi askeri darbelerle kesintiye uğrayan bütün toplumların ortak yarasını deşeliyor.

    orta sınıf çekirdek bir burjuva ailesi, korunaklı, imrenilecek yuvalarında dışardaki gerçeklikle hiç alakası olmayan toz pembe bir hayat sürmektedirler. işbitirici/işbirlikçi işleri tıkırında giden, iyi giyinen, ailesiyle ilgili, muhafazakar, düzen yanlısı ve doğal olarak solculara karşı bir koca, kocasının ve kocanın inandığı ve sürmesini desteklediği düzenin penceresinden dünyayı gören -ironik bir biçimde tarih öğretmeni olan- kısır bir kadın ve belki de işkencede, göz altında öldürülen, kayıp ilan edilmiş siyasilerden birinini çocuğu olması pek muhtemel evlat edinilmiş bir kız çocuğu.

    bir gün sokağın sesi, sokaktan yükselen isyan bu mutlu ailenin temellerini sarsmaya başlar. alicia'nın şüpheleri, uyanışı, gerçeği arama inadı ailenin sonunun başlangıcı olur.

    film oyunculuğundan, senaryosuna, yönetimine kadar bence mükemmel. gösterişli sahneler yok, klişe, beylik laflar yok. sakin sakin başlar, huzursuzluğun dozu giderek artar ve gerçeğin dehşeti usulca gözler önüne serilir.

    ben filmi 21 sene önce izledim. yüzbinlerce hayata mal olmuş, bir o kadarının hayatını karartmış 3 darbe görmüş bir ülke olarak, neden biz yaşadıklarımızı böyle ustalıkla, kolayına kaçmadan, basitleştirmeden anlatacak bir yönetmen yetiştirememişiz, o karı kocanın rollerinin altından kalkacak, rol paralamayan oyunculara sahip olamamışız, neden çatısı sağlam çatılmış güçlü senaryolar yazacak adamlar çıkaramamışız düşünürüm.
  • "la historia oficial" (resmi tarih)1985 yapımı bir arjantin filmi. yönetmeni luis puenzo'nun ki, o zamanlar henüz 39 yaşındadır, ilk uzun metraj tecrübesidir.

    siyasi tarihi bizimki ile örtüşen, sözde demokratik geleneği istikrârlı bir biçimde sol karşıtı askeri darbelerle zedelenen arjantin'de, "kirli savaş" olarak adlandırılan cunta dönemi idaresi sırasıda 30 bin kişi ortadan kaybolur. binlerce insan işkence görür. gözaltına alınan ve öldürülen insanların çocukları ve bebeklerine el konur; askerler ya da rejim yanlısı ailelere evlatlık olarak verilirler. bu kayıp çocukların bulunması için, buenos aires'in "plaza del mayo" meydanında gösteri yapan kadınlar, mayıs meydanı anneleri olarak bilinirler (bizdeki muadili de cumartesi anneleri). başlarına taktıkları beyaz eşarpları, bugün artık bir dernek olan "madres de la plaza del mayo"nun simgesi haline gelmiştir.

    1976 yılındaki darbeyi yapan general jorge rafael videla, 1973'deki serbest seçimlerden sonra devlet başkanı olan isabel peron tarafından genel kurmay başkanı olarak atanır. ama işte huylu huyundan vazgeçmiyor. peronist direnişi yeniden canlandırmaya çalışan sol örgütler, gerilla grupları, sendikalar ve bunlara destek veren herkese karşı açık bir insan avı başlar. ne acıdır ki peron kendi eliyle, kendi fikirlerini destekleyen insanları yok saydığına dair bir karara imza atar.

    24 mart 1976'da ordunun yönetime el koymasıyla isabel peron devlet başkanlığından uzaklaştırılır. videla (kan kardeşi orgeneral kenan evren oluyor), ekürüsü general orlando ramon agosti (türkçe meali orgeneral nurettin ersin) ve amiral emilio massera'yla (türkçe meali oramiral nejat tümer) birlikte oluşturduğu üç kişilik bir askeri cuntanın başı olarak devlet başkanlığını üstlenir. ülkede düzen yeniden kurulduktan sonra sivil yönetime geçileceğini açıklar. ulusal kongre'nin çalışmalarını durdurur ve yasama yetkilerini dokuz kişiden oluşan bir askeri komisyona devreder (yine dilimizdeki meali milli güvenlik konseyi). mahkemelerin, siyasi partilerin ve sendikaların çalışmaları durdurulur; bütün önemli görevlere subaylar atanır. videla, bundan sonra ekonominin canlanması amacıyla peronizm'in düzenlemelerine son vererek serbest pazar ekonomisini güçlendiren önlemler alır. videla, gazeteci ve öğretim görevlisi gibi aydınlara yönelik tutuklamaları sürdürür. 1981'de görevden çekilerek yerini general roberto viola'ya bırakır.

    1983'te sivil yönetime geçilmesinin ardından videla ve massera cinayet suçundan yargılanarak 1985'te ömür boyu hapis cezasına mahkum edildilerse de, 1990'da carlos menem tarafından çıkarılan afla serbest bırakılırlar. 1998'de, videla iktidarı sırasında gözaltında kaybolanlar nedeniyle yeniden suçlu bulunur ve 28 gün hapiste kaldıktan sonra sağlık gerekçeleriyle cezası ev hapsine çevrilir. az da olsa adalet bir şekilde tecelli etmiş elin arjantininde.

    film "kirli savaş"ın hüküm sürdüğü yılları anlatır. orta sınıf çekirdek bir burjuva ailesi, korunaklı, imrenilecek yuvalarında dışardaki gerçeklikle hiç alâkası olmayan toz pembe bir hayat sürmektedirler. işbitirici/işbirlikçi işleri tıkırında giden, iyi giyinen, ailesiyle ilgili, muhafazakâr, düzen yanlısı ve doğal olarak solculara karşı bir koca (roberto), kocasının ve kocanın inandığı ve sürmesini desteklediği düzenin penceresinden dünyayı gören -ironik bir biçimde tarih öğretmeni olan- kısır bir kadın (alicia) ve belki de işkencede, göz altında öldürülen, kayıp ilan edilmiş siyasilerden birinini çocuğu olması pek muhtemel evlat edinilmiş bir kız çocuğu (gaby).

    bir gün sokağın sesi, sokaktan yükselen isyan bu mutlu ailenin temellerini sarsmaya başlar. alicia'nın şüpheleri, uyanışı, gerçeği arama inadı ailenin sonunun başlangıcı olur. alicia da nüfun sesszi çoğunluğu gibi öldürülenler, tutuklananlar ve gözaltında kaybolanların sayısı hakkında bir şey bilmemektedir. ya da bilmemeyi tercih etmektedir.

    ilk uyanışı, öğrencileri sayesinde olur. fakir fukara semtlerinden gelen ve aileleri darbenin çemberinden geçmiş çocuklar kitaplarda okutulan "resmi tarih"e isyan ederler. avrupa'da uzun yıllar sürgünde yaşadıktan sonra ülkesine dönen arkadaşı ile yapmış olduğu konuşmalar da, alicia'nın ülkesinde olup bitenler hakkında düşünmesine neden olur. gerçeği arayış, belki de kızının gerçek kimliğini de ortaya çıkaracaktır.

    film oyunculuğundan, senaryosuna, yönetimine kadar bence mükemmel. gösterişli sahneler yok, klişe, beylik laflar yok. sakin sakin başlar, huzursuzluğun dozu giderek artar ve gerçeğin dehşeti usulca gözler önüne serilir.

    ben filmi 21 sene önce izledim. yüzbinlerce hayata mal olmuş, bir o kadarının hayatını karartmış 3 darbe görmüş bir ülke olarak, neden biz yaşadıklarımızı böyle ustalıkla, kolayına kaçmadan, basitleştirmeden anlatacak bir yönetmen yetiştirememişiz, o karı kocanın rollerinin altından kalkacak, rol paralamayan oyunculara sahip olamamışız, neden çatısı sağlam çatılmış güçlü senaryolar yazacak adamlar çıkaramamışız diye düşünmüştüm izlerken.
  • şüphesiz ki aynısı değil ama çok fazla olmasa bile, hem sinamatografi açısından hem de anlatım olarak türk sinemasının bu konuyu irdeleyen benzer bir örneği var.
    (bkz: büyük adam küçük aşk)
  • 1985 toronto film festivali halkın seçimi ödülünü kazanmış filmdir.
  • 1985'in en iyi yabancı film oscar'ı'nı kazanan yapıtıdır.

    5. uluslararası istanbul sinema günleri'nde 'resmi tarih' adıyla gösterilmişti.
  • şimdi bitirdim filmi. çok anlatacak şey var hakkında ama anlatasım gelmedi. biraz içime kapanasım geldi bittiğinde. bulun, buldurun, izleyin ama mutlaka izleyin.
  • filmin konusu ve işlenişine bakınca bizden de kısaca ülkemizden de kıyaslama yapmak mümkün.

    şöyle ki;
    --- spoiler ---

    öncelikle filmdeki tarih öğretmenini sert ve dominant yapısını görünce, hayat bilgisi dizisindeki perran kutman karakteri geldi. zaten kadının kendisi de benziyor sima olarak.

    darbe döneminde; kayıp hamile anneler, bebekler ve evlatlık alınan sevimli gaby'nin hayat hikayesi, akabinde gaby'ye öz çocuğu gibi bakıp annelik eden tarih öğretmeninin gaby'nin ailesini ararken, kayıp evlatları için eylem yapan anneleri görünce, cumartesi anneleri ve berfo nine aklıma geldi birden.

    her ne kadar spoiler içinde yazsam da filmin sonunu yazmak istemiyorum. ancak, cuntaların ne kadar sert geçtiği ve gelecek kuşaklara da kalacak yoksun bir miras olarak görülmesi adına izlenilmesi gereken bir film.

    --- spoiler ---

    film politik denilse de, costa gavras filmleri gibi politik yanının derin bir şekilde işlendiği görülememekte. daha çok ailevi ve sosyal ilişkiler, gaby ve ailesi etrafındaki gelişmeler vurgulanmak istenilmiş. filmin süresini uzatıp işledikleri başka konular da ele alınabilinirdi ancak yönetmenin isteği ve görmemiz gereken unsurlar ele alındığında kıvamında görülüyor.
  • 1985'in chicago film festivali'nde 'en iyi film' seçilmiş yapıttır.
  • bir başyapıt. ben kedimden ayrı kalmayı bile düşünemezken böyle bir dram tokat gibi yüzüme çarpıyor.

    --- spoiler ---

    gaby'nin doğum gününde oyuncak bebeğini uyuttuğu sahnede, veletlerin oyuncak silahlarla kapıyı tekmeleyerek girmesi ve ardından gaby'nin çığlığı; sanırım benim için filmin en vurucu sahnesiydi
    --- spoiler ---

    ayrıca benzer filmler için;

    (bkz: garage olimpo)

    (bkz: etat de siege)
hesabın var mı? giriş yap