• 1970 model bir eric rohmer filmi. bir tatil heyecani, bir genc kiz, ve bir orta yas bunalimi. dizzy gillespie muzikleriyle bezenmis.
  • 1971'de altın istiridye'yi kazanmış filmdir.

    12. uluslararası istanbul film festivali'nde 'claire'in dizi' adıyla gösterilmişti.
  • kimisi ayak fetişi olur, başrolde bizim oğlan diz fetişi oluyor.. insan ufkunda sınır yok.
  • “come to my house ı have great books.”
  • la collectionneuse gibi benim için harika ve akıcı bir film çeken yönetmen abimizin bir diğer filmi. normalde bir filmden nefret etsem de bitirmeye çalışırım ama bu filmi maalesef bitiremedim öldürdü beni.
  • --- spoiler ---

    yeni jenerasyon benim için tamamen bir kapalı kutu
    --- spoiler ---

    yıl 1970. psikanalitik temellerle beslenmiş iyi bir film.
  • fetişizm ile arzulamak arasında bir fark vardır ve bu film bana o ince ayrımı hatırlatır.
  • daha filmin başında kızların peşinde koşmayı bıraktığını söylemesine rağmen film boyunca kızların peşinde koşuşunu izlediğimiz orta yaşlı bir jerôme barındıran film. film boyunca günü söyleyen bir yazı belirir ekranda; bu yazıların stili kadınsı olduğu ve aurora bir yazar olduğu için aurora’nın hikayeyi/filmi anlatan kişi olduğunu düşünürüz. jerôme, aurora’yı evine götürdüğünde gösterdiği çizimdeki don quixote gibi karakterimizin de gözleri bağlıdır (aurora da bunu söyler zaten); ikisi de doğru olduğunu sandığı -yanlış- şeylere inanmaktadır. jérôme, kızlar dans ederken, voleybol oynarken, arkadaşlarıyla oynaşıp sırnaşırken hep kenarda durup izlemek zorunda kalır, kızlar (ve diğer genç erkekler) açık giyinirken jérôme hep boğazlı kazakla, ceketle vs. görülür çünkü jérôme yaşlıdır, kızlardan oldukça büyüktür. bunu kendisi de bilir, buna ve evlenmek üzere olmasına rağmen kızlarla ilgilenir; ama çok fazla da değil. çünkü, kendisinin de söylediği gibi, kendisini onun kollarına atan bir kıza yüz vermez (laura) ve kızın ondan hoşlanmadığını/onu arzulamadığını bildiği bir kızı elde etmeye çalışmaz (claire). aurora ve jérôme aşk hakkında konuşurlarken (ne zaman konuşmazlar ki?!) kaderden ve kaderin aşk hayatını şekillendirişinden söz ederler. ve aurora kaleme aldığı karakterlerin yaşadıkları şeyleri kendisinin çizmediğini, bundan ziyade kendi kaderlerini kendilerinin belirlediğini ve onun sadece yazdığını söyler. tüm bunlar da bize jérôme’un, ve diğer karakterlerin, başından geçenlerin aurora’nın kaleminden çıktığını düşündürür. ama, aurora (yoksa éric rohmer mi desem?) bu olayları belirlemiş midir yoksa karakterler kendileri belirmemiş ve aurora sadece yazmış mıdır? hayat, karakterlerin hayatı, bizim hayatımız, daha önceden belirlenmiş midir yoksa ilerledikçe kendi yolumuzu kendimiz mi belirleriz?
  • altı ahlak hikayesi'nin 5. filmi ve şu ana kadar izlediklerim arasında bence en iyisi.

    kişisel bir meseleden bahsederek başlayayım; jarome ve aurora arasındaki ilişki ve iletişim benim sürekli yakalamak istediğim, peşinden koştuğum bir ilişki türü. zaman zaman yakaladığımı düşünsem de bazen benim mesafeyi ayarlayamam da bazen de belki bu ülkenin buna hazır olmamasından ötürü bir şekilde elime yüzüme bulaşıyor işte.

    jarome, tatil için geldiği bir sahil kasabasında arkadaşı/flörtü aurora ile rastlaşır. aurora bir yazardır ve yeni hikayesi için jarome'den bir yardım ister. jarome ise içinde bulunduğu durumun(nişanlı kendisi ve yakında evlenecek) doğruluğunu ve kendisiyle ilgili düşüncelerini bir kez daha sınamak için bu yardım isteğini kabul eder. komşu evdeki genç laura'nın(16 yaşında sanırım laura) kendisine olan ilgisine karşılık verecek ve aurora da onları gözlemleyerek yazdığı/yazacağı hikaye için bu gözlemlerini kullanacaktır. geçmişlerinde epey hızlı oldukları anlaşılan, hayli görmüş geçirmiş görünen bu iki dostun laura üzerinden yapmak istedikleri ahlaki sorgulamalar jarome'un öngördüğü şekilde gelişmektedir ta ki claire isimli laura'nın üvey kardeşi işin içine dahil olana kadar. claire'yi hayli çekici bulan jarome, laura üzerinden başlattıkları oyuna claire ile devam etmek ister.

    laura söz konusu olduğunda sınanan laura iken claire'nin ve muhteşem bacaklarının işin içine girmesiyle jarome kendisini ve evlilik kararını sınamaya başlar. kendine göre nihayetinde bu sınavdan da başarıyla çıkar aslında. oysaki bana göre geride kalan 4 filmde olduğu gibi rohmer, erkeklerin zaaflarını acımasızca ortaya koymaktadır bu filmde de. jarome, süper egosuyla verdiği sınavdan başarıyla geçtiğini iddia etse de laura gibi 16 yaşındaki bir çömezin dahi fark edebileceği kıskançlıklar sergilemektedir ıd'si sebebiyle.

    sonuç olarak jarome her ne kadar amacına ulaşmış ve claire'nin dizini fethetmiş olsa da nihayetinde kazanan benim nazarımda bir kez daha vajinadır. zira jarome, cleira karşısında hüsrana uğradığında laura'da teselli aramış, sık sık benim de başıma geldiği üzere, o mağlubiyet bünyesinin her zerresine sirayet etmiş olsa gerek ki laura'dan da istediğini alamamıştır. ama dizi fethettiği anda bir kez daha güçlü adam pozisyonuna geçmiş ve son sahnelerde görüldüğü üzere laura'yı avcunun içine aldığı gibi egosunu yaralayan gilles ile ilgili de cleira'da şüphe uyandırmayı başararak bir taşla iki değil, üç kuş vurmuş egosunu, süper egosunu ve id'sini huzura kavuşturmuştur.

    filmde aşk üzerine gerçekleşen diyaloglar muazzam, ilişkilerdeki güç dengelerinin değişimi muazzam. ilişkiler üzerine olabilecek hemen hemen her şey mevcut bence bu filmde. şimdi serinin son halkasına, şarap eşliğinde, gidiyorum; öğleden sonra aşk *
  • bu filmi tek cümle ile ifade etmem gerekirse, bu “kendi içimizde bir sebebe ihtiyaç dahi duymaksızın yarattığımız arzu nesnelerimiz, arzu nesnelerimize ulaşmaya çalışırken gözümüzün görmediği, fütursuzca yaptığımız her şeyi -kendimizce- ilkelerimize/ahlakımıza uydurma çabalarımız ve nihayetinde ulaşıldığı anda uğruna savaşılacak değere, kör olunacak zirveye bir daha asla konulamayacak olduğunun farkındalığı” olurdu.

    filmde jérôme’nin arzu nesnesi claire’in dizi olarak cisimleşiyor. o merdivende claire’in dizini gördüğü anda artık uğruna her şeyi gözden çıkarabileceği bir şey haline geliyor. ama aurora’ya da söylediklerinden anlaşılıyor ki kendisi de bu illüzyonun farkında.. “onu tam olarak istiyor olmamama rağmen onda istediğim bir şey var. duyduğum arzu ile beraber doğan çok güçlü bir istek.... ... ona karşı içimde bir talebin uyanmasına salık verdi” söylediği gibi bu bir talep.. bir dokunsa, bir kerecik dokunabilse yerine getirilmiş olacak bir talep..ki ilginç bir şekilde eric rohmer arzu nesnesi olarak çoğu insan için arzu nesnesi olmaktan çok uzak, cinsel cazibe noktası bağlamında düşünülmeyen bir yeri, “diz”i seçmiş. bir nevi bir şeyin arzu nesnesi olması için çoğu kişiden kabul görmesine ya da bir anlamı olmasına gerek olmadığını söyler gibi. çoğunlukla bizim için de “aşık olduğumuzu düşündüğümüz” kişilerin bu arzu nesnesi yaratma halinden çok da farklı olmadığını anlıyoruz.

    bu filmde en hoşuma giden şeylerden biri de “ahlak sorgulaması”nın toplumsal çerçeveden değil de birey üzerinden verilmiş olması. mesele jérôme’nin kendinden çok daha küçük biriyle olması ya da nişanlısının olması değil, jérôme’nin kendi içinde yarattığı ahlakı ve nihayetinde bununla ters düştüğünde de işine geldiği gibi kendi “ahlak” kavramına nasıl uyarladığını göstermek aslında. jérôme kendi yaptıkları ya da hisleri zihninde belirdiğinde aurora’ya yardım ettiğini, kobay olduğunu, bu arada kendini de denediğini de söylerek içindeki ahlak algısına yaptığı saldırıyı rahatlatmaya çalışıyor. ki tam burada da aurora’nın söylediği “karakterlerinin yaşadıkları şeyleri kendisinin çizmediği, karakterlerinin kaderlerini kendilerini belirlediklerini onun ise sadece bunları yazdığını” cümlelerini de hatırlarsak; eric rohmer’in bir noktada jérôme’un hareketlerini sığındırdığı aurora’nın romanından nasıl da bağımsız, ahlakı ile nasıl da başbaşa olduğunu gösterdiğini görüyoruz.

    ayrıca jérôme’nin yakınlarında hep oldukça güçlü kadınların da olduğu dikkatimi çekti. ne istediğini bilen, kendini oldukça iyi ifade edebilen, keyifli kadınlar.. aurora ve laura gibi.. ama o nedense claire gibi daha düz, ruhu sıkıcı birinin bir noktasını arzu nesnesi haline getiriyor.

    bir de gün geçişlerinin pembe fon üzerinde el yazısı ile verilme detayı çok hoşuma gitti.

    son olarak yaz günü giyilen balıkçı yaka kışlık kazakları, trençkotları ise hiç mi hiç anlamadım. bir anlamı var mı ki?
hesabın var mı? giriş yap