4 entry daha
  • “le point dergisinin “yılın en yaratıcı ve şiirsel fransız filmlerinden biri” diye nitelediği le tableau (mutluluğa boya beni), büyükler kadar çocuklara da hitap eden bir canlandırma. bitmemiş bir resim üzerindeki bir şato ve çiçeklerle dolu bir bahçedeyiz. bu tabloda resmedilip renklendirilmiş toupin’ler gücü ele geçirmiştir. toupin’ler, çizimleri yarım kalan pafini’leri devre dışı bırakmış ve yalnızca taslak halindeki reuf’ları da esir almışlardır. şimdi ramo, lola ve plume düzeni yeniden sağlamak ve arkadaşlarını kurtarmak için ressamı bulmak üzere yollara düşecek, bir dolu macera yaşayacak, şatodan ve çiçekli bahçeden geçecek, hatta başka resimlere gideceklerdir.”

    bu filmin konusunu aylar önce okuyup peşine düştüğümde yanılıyor olamam demiştim. bazı hikayeler var ki, sadece birkaç satır okur ve hiç hayal edemeyeceğiniz bir kapı barındırdığını hissederseniz, tıpkı bu film gibi. birkaç saat önce izleyip bitirdiğimde ise, yanılmadığım için kendime pay çıkarırken bile buldum kendimi.

    filmdeki üç farklı türün kökenleri ve edindikleri isimler bile, ne kadar incelikli bir iş ile karşıya karşıya olduğumuzun göstergesi gibiler adeta;

    toupin; tout peint= all painted/ completely drawn. tastamam çizilmiş, resmedilmiş bireyler.
    pafini; pas fini= unfinished. henüz bitmemiş, yarım kalmış bireyler.
    reuf; = rough sketch. kaba çizimlerden oluşan eskiz bireyler.

    dünya üzerinde halihazırda akıp giden düzenin en belirgin öğeleri -güçlülerin güçsüzlere sözünün geçmesi, onları ezmesi, sahip oldukları sonsuz kibirle beraber kendileri gibi olmayanlara uyguladıkları acımasızlık- farklı farklı renklerin içine gizlenmiş. eksik ve farklı yaratıldığı için cezalandırıldığını düşünenlerin; yaratıcılarına “neden böyle yarattın beni?” diye sessizce yakarmaları çizgilerin arasında resmedilmiş. yanlış olanı düzeltmesi, eksikleri kapatması, yarattığı tüm karmaşayı temizlemesi için yaratıcılarına doğru yola çıkanların hikayesi çerçevelenmiş. ve sonunda da ortaya; yaratan- yaratılan arasındaki hiç bitmeyen diyaloğu, varolan eşitsizliği, adaletsizliği, güç gösterisini ve bunların arasında her şeye rağmen saf kalmaya çalışan duyguları gösteren bu benzersiz tablo çıkmış.

    belki de olduğu gibi bırakmak lazımdı her şeyi. varolan çizgilerin ve renklerin tadına varmak gerekliydi. ama dünyaya öylece terkedildiklerini düşününler, bir şekilde tamamlanmak isteyenler, güçlülere özenenler, aşklarını yaşamak için başka çıkar yol bulamayanlar; boşlukları doldurmak, sökükleri dikmek, düzensiz olan bu düzeni güya yoluna koymak ve aşklarını meşrulaştırmak için kendi yollarını türettiler, çeşit çeşit ve renk renk. resim bittiğinde ise; ressam bile şaşırdı, yarattıklarının onun adıyla yaptıklarına;

    "ben onları terketmemiştim ki. onlara en temel gereklilikleri verdim. bazen; basit bir çizim, özenle hazırlanmış ayrıntılı bir resimden daha güzel olabilir."
37 entry daha
hesabın var mı? giriş yap