*

  • georg büchner in gerçek hayattan esinlenerek yazmadığı tek eseridir.

    prens leonce rüyasında babası tarafından evlendirileceği prenses lena' nın çok çirkin olduğunu görür ve evlenmek istemediği için yardımcısı valerio ile saraydan kaçar.
    lena da zorla evlendirilmek istememektedir. dadı prensesin bu haline çok üzülür ve beraber saraydan kaçarlar.
    leonce ile lena yolda karşılaşır ve birbirlerine aşık olurlar. fakat ikiside birbirlerinin kimliklerinden habersizlerdir. bu arada valerio' nun aklına bir fikir gelir, prensin onu başkan yapması koşuluysa fikrini ona söyler ve planı uygulamaya karar verirler. hepsi suratlarına maskeler takıp prensin ülkesindeki düğün alayına giderler.
    prensin kral olan babası gelinle damadın ortadan kaybolmalarına çok üzülmüştür, çünkü o gün mutlu olacağına dair planlar kurmuştu ve sırf bu yüzden mutlu olmalıydı.
    valerio' nun bu ruh halindeki kralı kandırması pek zor olmuyor ve gerçek prens ve prenses yerine bu iki kişi evlendirip mutlu olabilirsiniz diyor. nikah kıyılıyor, maskeler çıkartılıyor, her şey anlaşılıyor. kral önce kandırıldığını düşünse de bu işe razı oluyor.
  • 2008 yılının nisan ayından itibaren tiyatro oyunevi tarafından oynanan oyun. yönetmenliğini mahir günşıray yapıyor.
  • istanbul şehir tiyatroları tarafından yiğit sertdemiryönetmenliğinde sahnelenen oyun.oyuncuların makyajları ,kostümleri ve dekor fantastik olsada çok sahici bir metne sahip.

    --- spoiler ---
    kral peter;
    mendilime attığım bu düğümle neyi hatırlayacaktım ?
    tamam !buldum !halkımı hatırlamam gerekiyordu.
    --- spoiler ---

    (bkz: erhan abir)
    (bkz: cengiz tangör)
    (bkz: özge özder)
    (bkz: mert turak)
    (bkz: tomris incer)
  • 24.genç günler kapsamında daha önce yine ibb şehir tiyatroları bünyesinde oynanmış ve sezon oyunu olarak halen oynanmakta. özge özder var iyi hoş* fakat neden çocuk oyunu kıvamında sergilenmekte ve aslında bir çocuk oyununun aksine o kadar sıkıcı bıktırıcı, bilemedim.
  • müthiş bir alegori yapışmıştır eserde, halkın sınıflarını, hiç de yabancı olmadığımız hayataki somut karakterleri sembolize edilip soyutlaştırmış ve önümüze paketleyip koymuştur bu tiyatro oyunu
  • tiyatro oyunevi'nin 13. uluslararasi ankara tiyatro festivali 'nde sahneye koyarken döktürdüğü oyun. ilk gösterimde oyun sonrası söyleşi varmış kaçırdık, yanarım yanarım ona yanarım.
  • büchner neden gencecik ölmüş diye hayıflandığım dönemlerde en son okuduğum oyunu. konusu, atmosferi ile sahneye koyanlar açısından hem keyifli ve uygulamaya açık hem de tehlikeli bir oyun. alt metni nedeniyle ne çok fazla sert olup oyunu sıkıcılaştırmaya ne de çok basitleştirmeye gerek var, iki uç arasında ince bir çizgiye sahip. hayal gücünün derinliklerine kalmış...büchner' in en renkli oyunudur kanımca. (topu topu kaç tane var ki zaten?) bu oyunu okuduktan sonra daha çok üzülmüş ve büchner' i delicesine kıskanmıştım bir süre.
  • çocuk oyunu olamayacak kadar ağır bir siyasi eleştiriyi (evet yazıldığı dönemde yazarını idam ettirecek kadar ağır bir krallık eleştirisi) içinde barındıran taşlama.
    absürd komedinin sınırlarının zorlandığı da bir gerçektir.

    kral sallabaşlarla bir araya gelir ve...
    -hmm mm amaan bugün neyi hatırlayacaktıımm? hı? tabi ya halkımı, halkımı hatırlayacaktım.
    aa bee cee dee ee fee ge...tamam toplantı bitmiştir hadi...
  • bir başka sıkıcı tiyatro deneyimi yaşamamı sağlayan; üç beş kostüm, iki dekor ve havada kalan sözlerle bezenmiş oyun. ne neyi sembolize etmiş, ne somutlanmış ne soyutlaşmış bilemiyorum ama son derece basit bir konusu olduğunu söyleyebilirim. başlangıcı bir tiyatro oyunun güzel olabileceği ve günün birinde iyi bir oyuna rastlayabileceğim konusunda umut verse de sonuçta yine bitse de gitsem modunda izledim bütün oyunu. ben bir türlü iyi oyuna denk gelmiyorum diycem ama yanımda oturan çift oyunun sonunda zevkten birlikte orgazma ulaşmak üzereydi o kafamı karıştırıyor.
  • çağımıza hiçbir şekilde uymayan oyundur. belki bin sekiz yüzlü yıllarda çok önemli bir yeri olabilir bu eserin ama çağımızda bu oyun sadece gülünç ve sıkıcı olmakla sınırlı. bu oyunun sonunda oyun yumurta ve domates saldırısını hak ediyor, yuhalanmayı hak ediyor, alkışlanmayı değil. böyle bir oyunu alkışlamak demek, bir çocuğa bile bir şey katmayacak sığ bir oyunla nasıl da paramızı ve vaktimizi çaldınız, teşekkür ederiz demek. kartondan ucuz sahne dekorlarıyla bizi nasıl da salak yerine koydunuz teşekkür ederiz demek. tabi oyunun sonunda oyunu yuhalamak bir nevi oyuncuyu da yuhalamak oluyor. bu sebeple belki de sadece alkışlamamak en doğrusu. bu oyunun tiyatrolarda gösterilmesinde emeği geçen herkesin aslında hemen istifa etmesi lazım. zira en büyük suçu işliyorlar. hevesle tiyaroya gelen, kendini geliştirmek isteyen medeni istanbul tiyatro seyircisini fena halde tiyatrodan soğutuyolar. tabi kimsenin tepkisininden yada hoşnutsuzluğundan haberdar olmadıkları için, onları da çok suçlayamam. medya tiyatroya ilgisiz. seyircinin beğenisi hiçbir şekilde temsil edilmiyor. tiyatro oyunları eleştirisi gazetelerde ve internette bulunmadığı için seyirci oyuna bilet almaya devam ediyor, salonu dolduruyor. seyircimiz oyunun sonunda oyunu alkışlıyor. ayakta alkışlayanlar bile oldu. ben alkışlayanların içten alkışladıklarına inanmıyorum. alkışlamalarının sebebi tiyatro sevmeyen biri olmaktan korkmaları olmalı. bilmiyorlar ki bu alkışlar bu saçma oyunların devam etmesine sebep olucak. bu alkışlar yine de seyrcinin salaklığını değil, büyüklüğünü gösterir. seyircinin emeğe saygısını gösteriyor, işini yapan oyuncuya saygısını gösteriyor, oyunun başarısını değil. entellektüel istanbul tiyatro seyircisi böylesine komik tiyatro oyunlarını hak etmiyor. bu kadar kötü bir oyunun sonuna kadar tahammül ettikleri için, oyuncuların seyircileri alkışlaması lazım aslında. bu feci oyunun sergilenmesine izin verilmemeli.
hesabın var mı? giriş yap