• guillaume canetnin yönetmen koltuğundan bizlere son armağanı. küçük beyaz yalanlar adıyla 30. istanbul film festivali nde de gösterilecek. birbirinden karizmatik fransız erkeklerini ve yengemiz marion u görmek için ideal.
  • gerçek hayat rol model insanlarına el atmış ama hissiyatı olmayan, bu durumu da müzikleriyle kurtarmaya çalışmış içine fransız kaçmış bir film olmuş*
  • istanbul film festivali kapsamında izlediğim 2010 yapımı fransız filmi. soğuk fransızlardan beklenmeyecek kadar, sıcak, sevimli, komik, sonu hüzünlü, ferzan özpetek'imsi film. ne yapıp edip dvd sini bulmak, yeniden izlemek isteği yarattı..
  • içinde tatil, deniz, güneş, tekne, yazlık ve marion cotillard olan bir film. bunlardan birini seviyorsanız "sımsıcak bir hikaye, sımsıcak bir film" dersiniz sonunda da dersinizi alırsınız. yok bunların hiçbirine ilgi duymuyorsanız sona doğru uzadıkça uzayan hikayeden biraz sıkılabilirsiniz. ama dustin hoffman'a benzeyen rain man'in az seyreği takıntılı bi amca var o süper.

    nolur nolmaz spoiler olabilir bundan sonra;

    tatil tatil dedim de, giden hiç öyle deniz güneş diye iç çekmesin. sonunda o tatil herkesin boğazına diziliyor. öyle olması lazım. ayrıca marion cotillard gerçek bir kevaşe, arkadaş grubundaki kaltak karı burda. şu tribi türk kızı yapsa adı türk kızı olur, marion cotillard olunca herkes ağzını ayıra ayıra bakar böyle.
  • marion cotillard'ın bir yeryüzüne inmiş bir melek olduğunu bir kez daha kanıtlayan eğlenceli film. yalnız bünyede aşırı derecede tatile çıkma, koyverme, tembel tembel yatma, sabah kadar şarap içip arkadaşlarla muhabbet etme isteği uyandırıyor. zira çoğu sahnede ah ulan ahh! diyerek gözgöze geldik sevgiliyle. yani film boyunca iyi vakit geçirilip, bittikten sonra yağmurlu havada otobüs beklerken depresyona girilebilir, orası biraz tehlikeli.
  • bu filmden çıkınca şarap içmek istiyorsunuz. filme dair yorumum bu. nasıl çok şarap içildi nasıl güzel şarap içildi yaa..
    ılık bir akşam üstü serin bir kadeh ellerinizi üşütsün. hepsi bu.
    hani arkadaşlık ilişkiler zart zurt. hiçbirine dair bir şey kalmadı da bende..
    deli gibi gümüşlük'e gitmek ve güneş batarken aynı renkteki roze şarabın kadehte yaptığı soğuk buğuya bakıp içip içip sarhoş olmak isteği aldı içimi..
  • gerçek hayatı göstermeyi başarmış, çıkınca acaba ben o tatile gider miydim sorusunu insana sorduran film?
  • guillaume canet'nin yönettiği, arkadaşlık kavramının sorgulandığı, kimi zaman kahkahalarla gülünen kimi zaman da hüzünlendiren bu seneki festivalin en tatlı filmlerinden.
  • belki spoiler içeriyordur, ben bilmem.

    çok etkilendiğim bir film oldu, o yüzden eve geldim ve kendi kendime kaldığım anda hemen bu entryi yazdım.
    belki de şu sıralar süregelen ruh halime uyuyordu o yüzden böyle hissettim. böyle bir serseri mayınlar etkisi yarattı üzerimde, hatta biraz da tom ford'un a single manini anımsattı. çarpmadı ama dokundu, derinlerde bir yerlere dokundu.
    baştan sona hüzünlü bir filmdi bana kalırsa, arlarda karakterlerin binbir türlü ''absürd'' durumlarına kahkaha atsanız da eninde sonunda hüzünleniyordunuz.
    ayrıca film o kadar uzundu ki (154 dk.) izlerken filmdeki her bir karaktere bir hayli alışıyordunuz, tek tek hepsini tanıyıp, tanık oluyordunuz ve o gittikleri tatili siz de onlarla beraber yaşamaya başlıyordunuz.
    uzun olmasına rağmen hiç sıkmayan bir filmdi ayrıca, insanı içine almayı; her bir sahneyi ve her bir hissi filmdeki insanlarla beraber yaşatmayı başarıyordu. film bittiğinde (hüzünlü olan sonunun da etkisiyle belki) biraz üzüldüm ne yalan söyleyeyim. ayrıca müziklerine de bayıldım, filmi her türlü çok sevdim, sonunda birkaç gözyaşı döktüm, duygusallaştım, güldüm, düşündüm... kısacası yaşadım.
  • bence çok samimi, hiç yormayan, çok güldüren ve çok ağlatan ( evet biraz histerik bi insanım) fransızcanın kulağı okşadığı, karakterlerin hemen hepsinin sempatik, mekanların ise şapşahane olduğu tatlı bir film.

    ilişkiler, arkadaşlıklar vs hepsi bir yana, öyle güzel bir tatil teması var ki, hayal kurmadan duramıyorsunuz.
    hani akşamüstü tekneyle eve dönerken, batan güneş ve serinleyen havada, mayo üstü sweatshirt giyip kapşonu kafanıza takıp, sessiz sessiz ufka dalıp gitmelerin tadını hatırladığınız bir film.
    hani sevdiklerinizle uzun uzun sofrada oturup sabahtan akşama kadar içilen şarapların, kahkahalarla gülmenin, tembellik etmenin, zorlama olan herşeyden uzak olan tatlı tatillerin filmi.

    bir de, bordeaux sahilleri midir, neresiyse artık.. derhal gidile, görüle diyorum
hesabın var mı? giriş yap