• hou hsiao-hsien'in dust in the wind'i (1986). işte o hou filmlerinden. seyirci uzaklaştırılmış, omuzdan bastırılıp koltuğuna oturtulmuş, 'sen şimdi seyret bak neler göreceksin' diye fısıldanmış kulağına sonra. sessizce izledim ben de. bir yerlerden tanıdık, bir o kadar yabancı wan'ın, babasının madencilik yaptığı dağ kasabasından taipei'ye inmesini izledim. peşinden gelen 'köyden arkadaşı' huen ile belki aşk değil, daha çok destek ve dayanışma, tanıdıklığın getirdiği rahatlık, kötü günde birliktelik üzerine kurulu ilişkilerinin gidişatını izledim. belki ben de tutunamadım, wan'in tutunmasını istedim. belki ben de askerliğimi yapmadım, wan yaptığında sonunda görmek istemeyeceklerimi gördüm. belki ne wan'a ne huen'e ne başkasına, bunca şeye rağmen belki hiçbirine özel bir sempati ya da yakınlık duymadım ama bir şekilde bir yerde bir rezonans çıkıverdi ortaya, beyinde bir eko. oysa ne yaptım ki? sadece gündelik yaşamlarını gördüm; huen'in pirinç bohçasını wan'in taşıdığını, açık havada salınan sinema perdesini, kızkaçıranlarla torununu uğurlayan dedeyi, yer yatağında öğle uykusuna dalan anneyi... sessizce izledim.

    "küçük bir noktayla başlıyor film, bir toz parçasıyla. büyüyor sonra o nokta, karanlık bir tünelin uzaktan görünen ucu olduğu anlaşılıyor. trendeyiz, bir tünelden çıkıp öbürüne giriyoruz. bir aydınlık, bir karanlık."

    bir karanlık, bir aydınlık.
  • 1986 yapımı hsiao-hsien hou filmidir. taiwanda geçen film, 18 li yaşlarda bir gencin ve arkadaşlarının öğrenimlerini yarım bırakarak taipeide işci olarak çalışmalarını göçmen işçiler klişelerine takılmadan yumuşak ve sakin bir seyir ve bir o kadar da sert bir dil ile anlatır. 1960 döneminin çin-taiwan ilişkileri ve iki ülke arasındaki tarihi ve ekonomik çıkmazı bilerek izlemek filmi daha anlaşılır kılacaktır muhakkak. ama bu duruma çok hakim olmasak da filmin seyri ve sonrasında düşündürdükleri güzeldir.

    (bkz: dust in the wind)
    (bkz: hou hsiao hsien)
  • senaristin kendi çocukluk anılarından ilham alarak yazdığı film, dönemini oldukça iyi anlatan sessiz sakin ilerleyen ve tüm olanlardan sonra dede ve torunun son sahnede yaptıkları sohbet ile yüzünüzde bir tebessüm ile sonlanan bir yapım.
    huen ve wan'ın ilişkisi, askere giden sevgilinin beklenmemesi, dede ve torun ilişkisi, o güzel tren istasyonu, yemyeşil dağlar ve bu kartpostal güzelliğindeki manzara gösterilirken arkada yavaştan tellerine dokunulan gitardan çıkan güzel sesler ile tek komedi unsur olan dede için izlenilebilecek bir film.
    dikkatimi çeken bir nokta da film boyunca kameranın neredeyse tüm sahnelerde sabit kalması. yönetmen bu sayede, sanki hayatın bir şekilde devam ettiğini daha iyi yansıtmış.
    yağmurlu bir ilkbahar günü güneş batarken izlemelik 7.825091364/10 puan verdiğim film.
hesabın var mı? giriş yap