• federico fellini'nin ikinci filmi. (1952)

    yeni evli bir cift roma'ya gelir. damadin amaci; hem gelin kizimizin ailesiyle tanistirmak, hem de amcasinin yogun istekleri uzerine vatikan'i ziyaret etmektir. fakat gelin hanimin aklinda hayrani oldugu beyaz seyh fotoromaninin kahramanlariyla tanismak vardir. bu nedenle otel odasindan kacar. fotoroman karakterleriyle tanismakla kalmaz, cekimlerde rol de alir. bu sirada damat, karisini bulamadigi icin kendini paralar, durumu ailesine caktirmamak icin binbir turlu yola basvurur.

    filmin bir sahnesinde giulietta masina'yi cabiria* rolunde gormek de sevindiriyor insani.
  • italyan sineması'ndan 50'li yıllara ait bir film söz konusu olunca, filmin 50'li yılların başı gibi psikolojik-sınır bir dönemin başından ziyade 40'ların sonlarından bu tarafa sarkan bir dönemin ürünü olduğu gibi ilginç bir algı oluşuyor. çünkü 40'lar sinema tarihinin en önemli birkaç akımından biri olan neo realismo'nun mıntıkası ve savaşın etkileri olsun, fellini gibilerin o rahle-i tedrisattan süzülmeleri olsun akımın bir damar bulup etkisini sürdürmesinde anlaşılamayacak bir şey yok. ama fellini'ye ne kadar o akımın içinden gelen biri gibi baksak da kendi poetikasını oluşturduğu için bir kopuşun öncülerinden saymak da farz oluyor. benim fellini telakkim, neo realist etkenleri bir bir idrak edip onu kendi sinemasının zemini yapışı ve sonra onun üzerine kendi karnavalesk mekanizmasını inşa edişi şeklinde olduğundan, ilk döneminin bu filmini de bir taşra-şehir farklılığı üzerinden, antonioni katkılı senaryosunu da tutkuları şirazesinden çıkmış bir kadının san pietro meydanı'nda sonlanan bir hizaya getiriliş öyküsü şeklinde algılıyorum. karısının "ahlaksızlığını" akrabalarının gözünde örtbas etmeye çalışan ivan da böylece ataerkilliği bertaraf etmeye çalışırken fellini'nin mizahına malzeme oluyor ve sonra masina'da, bilhassa la strada'da belirginleşen chaplinesk bir damarı da sinemasına bağlıyor. filmin kapısı önünde sonlandığı san pietro'dan içeri girince fellini'nin dinle alakası da değişecektir.
  • federico fellini'nin ilk solo yönetmenlik deneyimi, bu anlamda ilk asıl filmi.

    beyaz şeyh pek çok bakımdan ilginç bir filmdir. fellini'nin sürekli ona yakıştırılan ya da yapıştırılan neorealist etiketinden aslında çok farklı bir çizgide olduğunu belirtmiştir. fellini aslında hiç de gerçeklerle ilgilenmez, ya da karakterlerin içgörülerine yahut hayallerine avans verir. bazin'in de dediği gibi fellini'nin karakterleri yatay gelişmez, dikey gelişir. fellini'nin karakterleri yatay nedensellik kanunu ile değil dikey yerçekiminin bir etkisi olarak oluşurlar. bu anlamda olaylar meydana gelmez, kahramanların "başına gelir". ivan ve wanda karakterleri bana göre bu kanunla okunabilir. onlar fellini dramında neorealist karakterlere benzemezler. beyaz şeyh wanda'nın başına iş açarken wanda da ivan'ın başına iş açar.

    bir bakıma bazı rastlantısallıklar (wanda'nın maceralara sürüklenişi) yine dikey fellini karakterizasyonunu yansıtmaktadır. bu da filmi geleneksel dramatik yapıdan ziyade masalsı bir noktaya taşır. fellini'nin kurgusal yapısı da sıradışıdır: peter bondanella, beyaz şeyh'in kurgusal anlamda en sıra dışı fellini filmlerinden biri olduğunu söyler. ses montajı da yine klasik kalıpların çok dışındadır. fellini'nin müziği kullanışı da geleneksel film gramerine yine terslik gösterir.

    bir de şuna dikkat etmek lazım; fellini çok sevdiği mise en abyme'lere (film içinde film) burada başlamıştır. aslında her zaman eğlence dünyasını filmlerine sokmak ve filmi karnaval havasına taşımak bir fellini numarası. fakat dikkat edin; filmin içinde bir fotoroman var, yani fotoroman çekimi var ve bu çekimler ile asıl filmin örtüştüğü, yekpare olduğu anlar var. bu da fellini'nin mise en abyme'e önceden beridir kafa yorduğunu gösteriyor. stilistik olarak kesinlikle bir ilk film gibi değil, ne yaptığını gayet iyi bilen ve külliyatın esaslı bir parçası beyaz şeyh. kesinlikle bir başyapıt.
hesabın var mı? giriş yap