*

  • nutuk'tan...

    "...

    şimdi, arzu buyurursanız istanbul ile haberleşmeye devam edelim: tevfik paşa, 27 ocak tarihli bir telgrafı ile büyük millet tekrar etti. bakanlar kurulu başkanlığı'ndan şu cevap verildi : ankara, 30.01.1921
    istanbul'da tevfik paşa hazretleri'ne
    itilâf devletleri politikasında türkiye lehine görülen son gelişmeler, milletin fedakarca azminin eseridir. türkiye büyük millet meclisi'nin sevres antlaşması'nı tümüyle reddetmesi üzerine ortaya çıkan şu durumdan, millî çıkarlarımıza en elverişli sonuçların elde edilmesi, londra konferansı'na katılacak delegelerin doğrudan doğruya milli iradeyi temsil eden büyük millet meclisi'nce seçilmiş ve gönderilmiş olmasıyla mümkündür. uğursuz sevres antlaşması'nı imzalamış bir hey'etin varisleri durumunda olan hey'etiniz delegelerinin, vatan ve millet için yararlı olan sonuçları elde edebilmeleri mümkün değildir. bu bakımdan, vatanın yüksek çıkarlarını düşünerek bu barış görüşmelerinde büyük millet meclisi delegelerini millî birliği tam olarak gösterecek bir şekilde serbest bırakmaklığınız gerekir. bundan dolayı, bir taraftan önceki tebligatımızla ilgili görüşmeleri takip ve yürütmeklebirlikte, bir yandan da aşağıdaki kararları derhal kabul ederek yerine getirmenizrica olunur :

    1- londra konferansı'na katılacak türkiye hey'eti yalnız türkiye büyük millet meclisi tarafından seçilecek ve gönderilecektir.

    2 - bu delegeler hey'eti ile birlikte gitmesini gerekli gördüğünüz bazı uzman müşavirlerle gerekli evrak ve belgeler, tarafınızdan hazırlanacak ve hey'etekatılmak üzere yola çıkarılacaktır.

    3 - bizim tarafımızdan gönderilecek delegeler hey'etinin, bütün türkiye'yi; temsil edecek tek hey'et olduğunu da itilâf devletlerine bildireceksiniz.

    4 - vaktin darlığı dolayısıyla kesin ve son olarak alınan bu kararların kabul edilmemesi halinde, vatan ve milletin selâmeti adına doğacak tarihî sorumluluk tamamen hey'etinize ait olacaktır.

    bakanlar kurulu başkanı fevzi
    efendiler, tevfik paşa'nın çalışma arkadaşı olup ankara'da bulunan izzet paşa tarafından da bir telgraf çekilmesinin yararlıolacağını düşündük. izzet paşa'nın telgrafı şuydu : şifre ankara, 30.1.1921

    istanbul'da tevfik paşa hazretleri'ne
    şubat sonlarında londra'da toplanacak konferansla ilgili olarak büyük millet meclisi başkanı mustafa kemal paşa hazretleri ile zâtıdevletleri arasında yapılan açık telgraf yazışmalarındaki bilgileri öğrenmiş bulunuyoruz, hey'etimizin uğradığı başarısızlıktan sonra yine düşünce bildirmeye cesaret etmek utanç verici olmakla birlikte, gerçek durum ve burada hâkim olan görüşler üzerinde derin kavrayışlı yüksek şahsiyetlerini aydınlatmayı vatanseverlik duygusunun bir gereği sayıyoruz. istanbul'un işgal altında bulunması dolayısıyla, oradaki bir hükumetin milletin temel çıkarlarını savunma gücünü gösteremeyeceği burada tabiî görülmektedir. sonradan anadolu ile istanbul'un biribirinden ayrılmasına yol açacağı endişesiyle, iki ayrı hey'et halinde konferansta bulunmaktanda kaçınılmaktadır. mustafa kemal paşa hazretleri de, telgraflarındaki görüşlerden, esas itibariyle fedakârlık etmeye yetkili değildir. anadolu'da tanrı'nın yardımıyla, muhalefet ve isyanlar bastırılıp etkisiz duruma; etirilerek ve çeteler ortadan kaldırılarak kuvvetli bir ordu ve hükûmet kurulmuştur. avrupa'yı, sevres antlaşması'nın lehimize değiştirilmesine yöneltebilecek görüşmelerin kesilmesine meydan verilmeyecek şekilde, himmetlerinizin esirgenmemesini sadakatımıza dayanarak istirham ederiz. buradaki türkiye büyük millet meclisi'nin padişah tarafından tanınması temel şartı değişmemek üzere, ayrıntılar ve görünüşe ait bazı noktalar üzerinde görüşme imkânı açıktır. bu imkânın kaybedilmesine meydan verilmemek üzere durumun lütfen bildirilmesi arz olunur.

    ahmet izzet

    ..."
  • nutuk'tan...

    "...

    efendiler, dışişleri bakanı olan bekir sami bey'in başkanlığı altında ayrıca ve müstakil bir delege hey'eti kuruldu. hey'et, londra konferansı'na özel olarak davet edildiğimiz takdirde katılmak üzere ve bu arada geçecek zamandan da yararlanmak maksadıyla, antalya üzerinden roma'ya hareket ettirildi.
    hey'etimiz, italya dışişleri bakanı kont sforza vasıtasıyla, konferansa resmen davet edildikleri kendilerine bildirildikten sonra londra'ya gitmiştir.

    londra konferansı, 27 şubat 1921'den 12 mart 1921'e kadar devam etti. hiçbir olumlu sonuç vermedi.

    itilâf devletleri izmir ve trakya'daki nüfus durumu ile ilgili olarak kendileri tarafından yapılacak bir araştırmanın sonucunu kabul edeceğimiz yolunda bizden söz almak istediler. delege hey'etimiz önce bunu kabul etmişti. fakat ankara'dan yapılan uyarı üzerine, sonradan, araştırmanın yapılmasını yunan idaresinin buradan çekilmesine bağlamak teklifinde bulundu. itilâf devletleri'nin, sevres antlaşması'nın diğer hükümlerinin tarafımızdan samimiyetle ve itirazsız olarak uygulanmasını sağlamakistediği anlaşılmıştı. delege hey'etimiz bununla ilgili tekliflere de red niteliğinde cevaplar vermişti. yunan delegeleri araştırma hiç kabul etmemişlerdi. bunun üzerine, itilâf devletleri, türk ve yunan delege hey'etlerine bazı teklifleri içine alan bir proje vererek, hükûmetlerinden, bu projeler için alacakları cevapların, konferans'a bildirilmesini istemişlerdi.

    bizim delege hey'etimize verilen projede, sévres antlaşması hükümlerinde yapılacâk değişikliklerle ilgili şu noktalar vardı :

    bize bırakılan jandarma ve özel birliklerin sayısını bir parça artırmak. memleketimizde kalacak yabancı subayların sayısını biraz azaltmak.boğazlar bölgesini biraz ufaltmak. bütçemiz üzerine konmuş bulunan sınırlamaları biraz hafifletmek. bayındırlık işleri ile ilgili imtiyaz verınehakkımız üzerine konmuş sınırlamaları da biraz hafifletmek. bundan başka, adlî kapitülasyonlar, yabancı postaları, kürdistan... ile ilgili olarak sévres tasarısında değişiklikler yapılmasını ümit ettirecek bazı belirsiz vaatler. . .

    bu teklifler projesinde, ermenistan sınırlarının tespiti işi, birleşmiş milletler'in göndereceği bir komisyona bırakılmakta idi. sözde izmir ili bize geri verilecekti. fakat izmir şehrinde bir yunan kuvveti bulundurulacak, izmir ilinin güvenlik işleri, itilâf devletleri subayları tarafındanidare edilecek, bu ildeki jandarma kuvveti, nüfus oranına göre çeşitli unsurlardan kurulacak, şehre birleşmiş milletler tarafından bir hristiyan vali tayin edilecek, izmir ili türkiye'ye gelirinin çoğalmasıyla artacak bir yıllık vergi ödeyecekti.

    izmir ili için teklif edilen bu çözüm şekli, beş yıl sonra, taraflardan birinin isteği üzerine birleşmiş milletler'ce değiştirilebilecekti.

    ..."
  • nutuk'tan...

    "...

    saygıdeğer efendiler, ikinci inönü zaferinden sonra londra'ya gitmiş olan delegeler hey'etimiz geri döndü. konferansın olumlu bir sonuca varmamış olduğunu biliyorsunuz. fakat delegeler hey'eti başkanı ve dışişleri bakanı bekir sami bey, kendiliğinden ingiltere, fransa ve italya diplomatlarıyla temas ve görüşmelerde bulunarak, her biriyle ayrı ayrı birtakım sözleşmeler imzalamış bulunuyordu. bekir sami bey'in ingiltere ile imzaladığı bir sözleşme gereğince, elimizde bulunan bütün ingiliz esirlerini geri verecektik. buna karşılık, ingilizler de bize, kendi ellerinde bulunan esirlerimizi iade edeceklerdi. yalnız, türk esirleri arasında ermenilere ve ingiliz esirlerine zulüm veya kötülük yapmış olduğu iddia edilenler serbest bırakılmayacaktı.
    hükûmetimiz, elbette böyle bir sözleşmeyi kabul edip onaylayamazdı. çünkü böyle bir sözleşmeyi onaylamak demek, türk uyruklu olanların, türkiye içindeki hareketleri üzerinde, yabancı bir hükûmetin bir çeşit yargı hakkını onaylamak olurdu.

    bu sözleşmeyi kabul etmemekle birlikte, ingilizler bazı türk esirlerini serbest bıraktıklarından, biz de karşılık olarak elimizde bulunan ingiliz esirlerinden bir kısmını serbest bıraktık.

    daha sonra, 23 ekim 1921 tarihinde, kızılay ikinci başkanı hamit bey'le istanbul'daki ingiliz komiseri arasında yapılan anlaşma üzerine, malta'da bulunan bütün türk tutukluları ile elimızde bulunan bütün ingiliz tutuklularının karşılıklı olarak serbest bırakılması kararlaştırılmış ve bu karar uygulanmıştır.

    efendiler, bekir sami bey, resmî görüşmeler ve konuşmalar dışında, sırf şahsî olarak da lloyd george ile bir görüşme yapmış... aralarında söylenen sözler steno ile yazılmış... bu zabıt imza da edilmiş... fakat, ben bekir sami bey'in elinde bulunan nüshahakkında bana bilgi verildiğini hatırlamıyorum. son zamanlarda dışişleri bakanlığı vasıtasıyla bekir sami bey'den bu nüshayı istettimise de, bakanlığa gönderdiği bir mektupta, o zaman bu nüsha tercümelerinin bana gösterildiğini, gerek aslının gerek tercümelerinin, dışişleri bakanlığı'ndan ayrılırken ilgili dosyada bırakıldığını bildirmiştir. dosyalarda bu belge bulunamamıştır. dışişleri bakanlığı'nda da hiç kimsenin bu belge metni hakkında bilgisi yoktur. ben de, arz ettiğim gibi, hiçbir vakit haberdar edildiğimi hatırlamıyorum.

    efendiler, bekir sami bey ile fransız başbakanı mösyö briand arasında da, 11 mart 1921 tarihli bir sözleşme imza edilmiştir. bu sözleşmeye göre, fransa ile millî hükûmet arasındaki düşmanlığa son verilecek. fransızlar, silâhlı çetelere, biz de mücahitlerimize silâhlarını bıraktıracağız. . . zabıta kuvvetlerimize fransız subayları alınacak. . . fransızlar tarafından kurulacak zabıta kuvvetleri olduğu gibi kalacak. .. fransa'nın boşaltacağı yerlerle, elâzığ, diyarbakır ve sıvas illerinin ekonomik gelişmesi için yapılacak teşebbüslerde üstünlük hakkı ve ergani madenlerini işletme imtiyazı da fransızlara verilecek. . . v.b.

    hükûmetimizce, bu sözleşmenin de kabul edilmemesinin sebeplerini sıralamaya gerek yoktur sanırım.

    bekir sami bey, italya dışişleri bakanı bulunan kont sforza ile de 12 mart 1921'de bir sözleşme imzalamış. . . bu sözleşme gereğince, italya'nın konferans sırasında, izmir ve trakya'nın bize verilmesi konusundaki isteklerimizi desteklemesine karşılık, biz de italyan devleti'ne antalya, burdur, muğla, isparta sancaklarıyla afyonkarahisar, kütahya, aydın ve konya sancaklarını sonradan tayin edilecek kısımlarında ekonomik teşebbüsler için üstünlük hakkı tanıyacaktık. bundan başka, bu bölgelerde, türk hükûmeti veya türk sermayesi tarafından yapılamayacak olan ekonomik işlerin italyan sermayesine verilmesi ve ereğli madenlerinin bir italyan - türk şirketine devri kabul edilmekte idi.

    elbette bu sözleşme de, hükûmetimizce redden başka bir işlem göremezdi.

    efendiler, itilâf devletleri'nin, londra'ya barış yapmâk için gönderdiğimiz delegeler hey'etimiz başkanı bekir sami bey'e imza ettirdikleri sözleşmelerdeki maddelerin, sevres projesinden sonra aralarında imzaladıkları üçlü anlaşma (accord tripartite) adı verilen ve anadolu'yu nüfuz bölgelerine ayıran bir anlaşmayı millî hükûmetimize başka adlar altında kabul ettirme maksadına dayandığı açıktır. itilâf devletleri'nin politikacıları, bu maksatlarını, bekir sami bey'e kabulettirmeyi de başarmışlardır. bekir sami bey'i, londra'da konferans görüşmelerinden çok, teker teker yapılan konuşmalarla oyalamaya çalıştıkları anlaşılıyor. millî hükûmet'in bağlı bulunduğu prensiplerle bu prensiplere bağlı bir dışişleri bakanı'nın tuttuğu yol arasındaki uyuşmazlığı açıklamak maalesef mümkün değildir.

    bekir sami bey, bu anlaşmalarla ankara'ya döndüğü zaman, tutumunun fevkalâde dikkatimi çekmiş ve hayretimi uyandırmış olduğunu itiraf etmeliyim. bekir sami bey, imzalamış olduğu sözleşmelerdeki şartların, memleketin yüksek menfaatlerine uygun olduğu kanaatını belirtiyor; bu kanaatını meclis'te bile savunup ispat edebileceğini iddia ediyordu. kanaatında isabet, iddiasında mantık olmadığına şüphe yoktu. görüşlerinin meclis'te benimsenemeyeceği bir yana, dışişleri bakanlığı'ndan düşürüleceği de muhakkaktı. fakat meclis'i, siyasî meselelerin görüşme ve tartışmalarına boğmayı o günlerin şartlarına uygun görmediğimden, bekir sami bey'e görüşlerindeki isabetsizliği bizzat açıklayarak dışişleri bakanlığı'ndan çekilmesini teklif ettim. bekir sami bey bu teklifimi kabul ederek istifasını verdi.

    ancak, bekir sami bey, delegeler hey'eti başkanlığı göreviyle, avrupa'daki gezisi sırasında yaptığı çeşitli temasların kendisinde bıraktığı intibalara dayanarak, itilâf devletleri'yle kendi prensiplerimize uygun olarak anlaşma imkânı bulunduğu görüşünde direniyordu. kendisinin bu anlaşmaları gerçekleştirme yolunda yardımcı olabileceğini ileri sürüyordu. bunun üzerine kendisine şu özel mektubu yazdım : 19.5.1911

    amasya milletvekili bekir sami beyefendi'ye
    türkiye büyük millet meclisi hükûmeti'nin şimdiye kadar çeşitli vesile ve vasıtalarla bütün dünyaya ilân edilmiş olan prensipleri yüksek malûmunuz olup, bu prensiplerin ana çizgileri şu kısa cümle ile ifade edilebilir : "bilinen millî sınırlarımız içinde memleketimizin bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını tam olarak sağlamak." delegeler hey'eti başkanlığı göreviyle yaptığınız son gezi ve temaslarınızın sizde bıraktığı etki ve intibalara göre, itilâf hükûmetleri'nin ortaya koyduğumuz prensipleri bozmadan memleketimizle anlaşmaya eğilimli oldukları görüşünde bulunduğunuz anlaşılıyor. türkiye büyük millet meclisi, itilâf devletleri'nin bu eğilimlerini doğrulayacak ciddi ve samimî belirti ve sonuçları henüz görememektedir. bu konudaki tahminlerinizin doğru çıkmasına imkânverecek bir ortam bulabildiğiniz takdirde, bu sonucun türkiye büyük millet meclisi ve hükumeti tarafından memnuniyetle kabul edilebileceğine inanmanızı isterim, efendim. mustafa kemal

    bekir sami bey, bundan sonra tekrar avrupa'ya gitti. bu gidişinin de bir yararı olmadı. yalnız, ankara'da mösyö franklin bouillon ile yapılan görüşmelerin bekir sami bey'in paris'teki bazı teşebbüsleri yüzünden güçlüğe uğradığının anlaşılması üzerine, hükûmetçe, bekir sami bey'in resmî bir görevi olmadığuıın, duyurulması zarurî görülmüştür.

    bekir sami bey, ikinci defa avrupa'da bulunduğu sırada, bana bazı hususları bildirdiği gibi, dönüşünde de bir rapor vermişti. gerek bildirmiş olduğu hususlarda gerek raporunda yer alan bazı düşünceler, ne yazık ki, bekir sami bey'in, türk milletinin gerçekleştirmeye çalıştığımız amaç ve ülküsünü tam olarak kavramış ve o çerçeveiçinde hareket etmekte olduğundan şüphe ettirmeyecek ve tereddüde düşürmeyecek nitelikte değildi.

    bekir sami bey, avrupa temaslarının, üzerinde bıraktığı etkive intibalara göre görüş ileri sürüyordu.

    12 ağustos 192l tarihli bir şifreli telgrafında, bizim politikamızı eleştirdikten sonra diyordu ki : "daha fırsat elde iken, akıllıca bir siyaset takip etmek, memleketi sürüklendiği büyük çıkmazdan kurtarabilir. olaylar bir bütün olarak incelenerek memleketi selâmete çıkaracak bir tutumu benimsemek şarttır. aksi takdirde, tarih ve millet karşısında hiçbirimiz sorumluluktan kurtulamayız.

    milletin mutluluğu ve müslümanlığın selâmeti adına isabetli bir tutumun benimsenmesini ve bir an önce bildirilmesini rica ederim. "

    ..."
  • 1921'deki londra konferansı'nın yanında bir de 1841'de düzenlenen londra konferansı vardır. 1841'deki londra konferansı'nda boğazlar devletler arası bir statü kazanmıştır; bir başka deyişle boğazlardaki osmanlı'nın egemenliği kısıtlanmıştır. konferansın nedenini de şu şekilde özetleyebiliriz:

    osmanlı zamanında ii. mahmud dönemindeki mısır valisi kavalalı mehmet ali paşa'nın osmanlı üzerine yürüyerek kütahya'ya kadar osmanlı'yı bozguna uğratması sonucu, ii. mahmud konstantiniye'nin* de işgale uğrayacağından korkmuştur. bu nedenle çarlık rusyası'yla hünkar iskelesi antlaşması yapmıştır kendisini kendi valisinden koruması için. boğazların çarlık rusyası'nın kontrolüne geçeceğinden korkan ingiltere ve fransa kavalalı mehmet ali paşa'yı* osmanlılar'la barışa zorlamışlardır ve 1833 yılında osmanlılar kendi valisiyle kütahya antlaşması adı verilen bir antlaşma yapmaya mecbur bırakılmıştır. bu antlaşmaya göre mısır, suriye ve girit valilikleri kavalalı mehmet ali paşa'ya, cidde ve adana valilikleri oğlu ibrahim paşa'ya bırakıldı.

    her ne kadar ii. mahmud'un bunu içine sindiremeyip nizip'te tekrar kavalalı mehmet ali paşa'nın ordusuyla savaşması ve osmanlılar'ın yenilmesine rağmen 1841 yılındaki londra konferansın'da hegemon güçlerin bastırması sonucu kavalalı mehmet ali paşa adana ve girit valiliklerini osmanlı'ya bırakmak zorunda kalmıştır.
  • bir de suveyş krizi'nden sonra 1957'de yapılanı vardır bunun.

    (bkz: istanbul sözleşmesi)
  • 1921 tarihinde düzenlenen konferansta ingiltere'nin başlangıçta tbmm'yi çağırmaması ardından ikilik çıkarma fikriyle tbmm'yi istanbul hükümeti vasıtasıyla çağırması üzerine atatürk'ün
    " beni o masada görmek istiyorsan 11 tane gül, seni seviyorum yazılı kartlar göndermeden yüzümü göremezsin" sitemi üzerine yapılan ikilik amaçlı fakat ikilik sonucu çıkmayan alın akı konferanstır.
  • 1921'de düzenlenenin öncesinde anadolu'daki tüm sol (mustafa suphi ve arkadaşları, çerkez ethem, yeşil ordu cemiyeti, halk iştirakiyun fırkası vb.) çeşitli bahanelerle temizlenerek batıya göz kırpılmıştır.
  • 1921 tarihli; ingiliz, fransız ve italyan temsilcilerin yanı sıra, osmanlı hükümeti ile tbmm hükümetimizin katıldığı ve hükümetimizin uluslar arası arenada ilk kez resmen tanınmış olduğu konferanstır. konferanstan bir sonuç çıkmamış olsa da bu durum bile bizim için kazanım olmuştur:

    - itilaf devletleri tbmm hükümetini (esirler, imtiyazlar gibi muhtelif konularda) muhatap almıştır.
    - osmanlı hükümeti görüşmelerde inisiyatifi tbmm hükümetine vermiştir.
    - tbmm hükümeti, tavrının barışçıl olduğunu bütün dünyaya kanıtlamıştır.
    - bu durum ayaklanmalar yoluyla sivrilmeye ve imtiyaz koparmaya çalışan yerel güçlere ((bkz: çerkez ethem), (bkz: demirci efe), vs.) karşı da bir kazanım olmuştur. güç birliği tbmm etrafında toplanmıştır.

    tarih kitaplarından ve dahası atatürk'ün ağzından (bkz: nutuk) konferansla ilgili pek çok bilgi edinmek mümkündür. ancak dikkat çekici başka birkaç nokta var...

    konferans öncesinde avrupa kamuoyu, bu "ne idüğü belirsiz isyancılar" hakkında fikir sahibi değildir. tbmm hükümetimizi temsil eden heyet idealist, vatansever ve -görece- gençtir. tamamı jilet gibi modern giyimli, çoğu (bekir sami kunduh, hüsrev gerede, zekai apaydın, ruşen eşref ünaydın gibi) yakışıklı, uzun boylu, dil bilen (bekir sami altı dil biliyordu) insanlardı.

    yakup kadri konferans günlerini çok güzel hikâye eder:

    "bütün ingiliz ve fransız basını bu hâdiseden bahsediyordu. ingilizce, fransızca bütün gazete ve dergiler hep ankara delegelerine dair yazılarla dolup taşıyordu. bunlar londra'ya varmadan evvel, ingiltere halkına, karikatür şeklinde birtakım alegorik resimlerle takdim olunmuştu. bu resimlerde başları sarıklı, belleri silahlı ve alınlarının ortasında ay yıldız işaretli birbirinden acayip tavırda kimselerin girdikleri görülüyordu. fakat çok geçmeden egzotik bir manzara seyretmek merakıyla delegelerimizin yolu üstünde toplanmış olan londra halkı, en az (bkz: lloyd george) kadar avrupaî kıyafette, bonjurlu, silindir şapkalı ve sırtlarında heybe yerine koltuklarının altında zarif serviyetler taşıyan bir diplomatik heyetle karşılaşınca "aa, bunların bizim gentleman'lerden ne farkı var!" diye şaşırıp kalmıştı.

    bunlar yalnız kılık kıyafetçe düzgün ve medeni değil, tavır ve hareketçe de nazik, boy posça gösterişli insanlardı. heyet başkanı hariciye vekili bekir sami, delegelerimizden bolu mebusu hüsrev ve zekai beyler herhangi bir kuzeyli delikanlıyla boy ölçüşecek kadar uzun boyluydular. heyete refakat edenler arasında ruşen eşref'le izmir mebusu sırrı bey de bu kıratta levent kişilerdi. hepsi birden ihtiyar ve yorgun tevfik paşa'nın ardı sıra müzakere salonuna girdikleri vakit, lloyd george'la yan yana oturan fransız başvekili ve hariciye nâzırı (bkz: aristide briand), ingiliz başvekili'nin kulağına eğilip yavaşça:

    "bu efendiler hiç de 'hasta adama benzemiyorlar" demişti. o zaman, bu nükteyi nakleden fransız ve ingiliz gazeteleri "ankara delegeleri türkiye'ye taktığımız "hasta adam" lakabının ne kadar yanlış olduğunu ispat etmekle ilk siyasi başarıyı kazanmış oldular" diye yazıyorlardı.

    lakin zavallı tevfik paşa, köhne osmanlı devleti'nin bu son sadrazamı hâlâ tek başına o "hasta adam" denilen heyulânın cisimleşmiş bir timsali gibiydi. lloyd george, onun yorgun ve titrek adımlarla gelip karşısında bir canlı cenaze gibi durduğunu görünce kendisine bir rahat koltuk getirilmesini emretmiş ve bununla da kalmayarak dizlerini kalın bir battaniye ile örttürmüştü. sonra söze nereden başlayacağını bilemeyip:

    "sıhhatiniz nasıldır ekselâns?" diye sormuştu.

    londra'da büyükelçiliği zamanından beri ingilizlerden daima hürmet ve muhabbet görmüş olan tevfik paşa bunda hiçbir hakaret kastı bulmayacak kadar tecrübeli bir devlet adamı ve kâmil bir insandı. ingiltere'deki ingilizlerin de bize gelenler gibi olmadığını biliyordu. lloyd george'a cevap vermeye lüzum görmeksizin karşısındaki itilaf devletleri heyetine şöyle dedi:

    söz ankara delegelerinindir!

    bunun üzerine, sanırım, büyük britanya başvekili büsbütün şaşırmıştı. zira, bu konferanstan umduğu neticeyi, ingiliz kuvvetlerinin işgali altındaki 1stanbul heyeti'yle daha kolay elde edeceğinden emindi ve onun içindir ki, ankara temsilcilerini, tevfik paşa'nın başkanlığında bir ek heyet olarak kabul etmeyi düşünmüştü. bu suretle aklınca bir taşla iki kuşu vurmuş olacaktı. istanbul'la ankara arasındaki ikiliği kaldıracak yani ankara hükümeti'ni de saray'la bab-ı âli sırasına koyup kendi askerî ve siyasî nüfuzuna tâbi kılacaktı.

    tevfik paşa, belki bu oyunun farkında değildi. farkında olsa bile belki böyle bir birleşmenin istikbalimiz bakımından ne büyük bir tehlike teşkil edeceğini düşünemezdi. bâb-ı âli'nin bütün gayesi zaten bu ikiliğe bir son vermek değil miydi? fakat tevfik paşa'nın ruhundaki asalet, birdenbire, bu eski saltanat ve devlet adamı zihniyetine galebe çalmıştı ve bu hâdiseden yalnız ankara delegeleri değil fransız hariciye nâzırı briand da memnun kalmıştı. zira, fransız hükümeti saray ve bab-ı âli'yle hiçbir davanın halledilemeyeceğini çoktan anlamış ve bizimle askıda kalan meselelerini ankara hükümetiyle diplomatik temaslar tesis ederek hâl çaresine bağlamak yolunu tutmuş bulunuyordu.

    tevfik paşa ortadan çekilip otelindeki yatağına yatar yatmaz, bundan dolayıdır ki, briand'ın ilk işi bekir sami bey'le arkadaşlarını tebrik etmek ve konferansın devamı boyunca onlardan elinden gelen yardımı esirgememek olmuştur. bununla beraber, ankara heyeti uzunca bir londra misafirliğinden sonra itilaf devletleri'yle esaslı bir anlaşma zemini bulmaksızın döneceklerdir."

    video

    bir zamanların geniş osmanlı coğrafyasının emperyal düşünceden uzak oluşuna, vatanseverliğin sınır tanımamasına örnek olması için belirtmekte yarar var. hariciye vekili ve heyet başkanı bekir sami osetyalıydı, babası rus generaliydi, aynı zamanda kafkas milliyetçisiydi. zekai ve hüsrev bey boşnaktı. muhakkak heyetin geri kalanı da benzer renkler taşıyordu.
  • lord kinross'un atatürk kitabından:
    ...
    ufukta görünen yunan saldırısı öncesi itilaf devletleri bir barış toplantısı yaptılar. yükse konsey, 1921 şubatında türk ve yunan hükümetlerini, londra'da lloyd george'un başkanlığında toplanacak bir konferansa çağırdı. burada doğu sorunu -daha doğrusu sevr antlaşması- tekrar gözden geçirilecekti. konsey, ankara hükümeti temsilcilerinin de konferansa katılmalarını şart koştu. bu öneri, sadrazam tevfik paşa tarafından, dokuz aydan sonra ilk kez bu konuşma için yeniden açılan ankara-istanbul telgraf hattıyla, mustafa kemal'e bildirildi.

    mustafa kemal, hükümetinin fiilen tanınması demek olan bu çağrıdan derhal yararlanacaktı tabii. ilerideki stratejik durumunu güçlendirmek amacıyla, bir taktik kullandı. çağrının, kendi şahsını değil, "yegâne meşru ve müstakil hâkim kuvvet" olan ve yakın zamanlarda anayasaya uygun bir şekil kazanmış bulunan türkiye büyük millet meclisi'ni ilgilendirdiği cevabını verdi. bundan dolayı hükümet, yalnız itilaf devletleri tarafından değil, padişah tarafından da resmen tanınmalıydı. tevfik paşa bunun bir anayasa işi, dolayısıyla ülkenin bir içişleri sorunu olduğunu, onun için itilaf devletleri'yle varılacak bir anlaşmadan sonraya bırakılması gerektiğini ileri sürdü. işin bu döneminde bu nokta üzerinde takılıp kalmak, türkiye'nin konferans'ta hiç temsil edilememesi sonucu doğurabilirdi.

    mustafa kemal padişaha karşı durumunu böylece belirttikten sonra, tevfik paşa'ya verilecek cevabı kararlaştırmak için meclis'i topladı. bu cevapta, uzun bir başlangıçtan sonra istanbul hükümeti, "bütün memlekette hiçbir hak ve salahiyet temsil etmeyen düşük bir kuvvet" olarak nitelendirildi. meclis istanbul'da kurulacak herhangi bir heyete katılmayacağının bildimişti. bunun yerine, kendi içinden seçeceği ve türk milletinin tek temsilcisi olacak bir heyeti, tevfik paşa'nın heyetinden ayrı olarak, londra'ya gönderecekti. heyete, rusya dönüşünden sonra tekrar görevine başlamış olan hariciye vekili bekir sami bey başkanlık edecekti. türkiye büyük millet meclisi heyeti, istanbul'dan değil, antalya ve roma'dan geçerek londra'ya gitti ve roma'da konferans'taki italyan baş delegesi olan dışişleri bakanı kont sforza tarafından karşılandı.

    her iki heyet de savoy otel'de kalıyorlardı. yalnız katları ayrıydı. başlarda birbirlerine açıkça uzak durdular. the times gazetesine göre, bekir sami bey, tevfik paşa ile pek görüşmek istemiyordu. karşısında bir "haydutlar hükümeti" temsilcisi bekleyen gazete muhabiri, hayal kırıklığına uğramıştı. "bekir sami bey'in elbiseleri, bont street'te yapılmış gibiydi. sırtındaki bonjur ve çizgili pantolonla gayet şık duruyordu. kafasında fes bile yoktu." rahatsız görünen ve dizlerinin üstünde bir örtüyle oturan tevfik paşa, bütün anlaşmazlıkları bir çırpıda çözerek, ankara hükümeti'ni türk milletinin yasal temsilcileri olarak tanıttı. böylece sözcülük görevini yüklenen bekir sami bey, bütün konferans boyunca türk görüşünü tek başına savundu. yalnız, asıl istediğinin ne olduğunu açıkça anlatamadığı için lloyd george'u sinirlendirmekten de geri kalmadı."
    ...
  • istiklal savaşı sırasında gerçekleşenin dışında, bir de balkan harbi sonrası 1913'te gerçekleşen bir konferanstır. arnavutluk devletinin kurulmasına karar verilmiştir.

    konferansla avlonya arnavutluk'a, yanya ise yunanistan'a bırakılmıştır.
hesabın var mı? giriş yap