• ictihat ta bulunan kişi demektir.
    tabi bu öyle kişi diyip geçilesi biri değildir, allamedir, gaibe d bir şekilde vakıf olabilmiş insandır.günümüzde müçtehit çıkamadığı varsayılsa da, en tanınmış müçtehitlerden biri atv de arasıra ayşe özgün programına çıkmaktadır.
    (bkz: panter emel)
    (bkz: ters kose)
  • arapçadaki sözlük anlamı: "çalışmacı" ve "çalışkan"dır.
  • dinde ictihad derecesinde olan. özellikle günümüzde bilinmesi gereken bir kavram. dini bilgilerde yaygınlaşan "bence..." ile başlayan cümleler çok sakıncalıdır. sadece müctehidler ayet ve hadislerden hükm çıkarabilir ve de 8. yüzyıldan sonra müctehid kalmadığı söylenir. nedeni de aşağıda alıntı olarak verdiğim müctehid tanımından da anlaşılabilir. biz mukallidlere düşen seçtiğimiz bir mezhebi güzelce öğrenip ona göre amel etmektir. haa nedenini, nasılını da yine mezhep kitaplarından öğrenmek gerekir o ayrı.

    müctehid olmak için arabi ilimleri ve kur’an-ı kerimi ezbere bilmek, her âyet-i kerimenin manay-ı müradisini, manay-ı zımni ve iltizamisini bilmek ve âyet-i kerimelerin geldikleri zamanları ve gelme sebeplerini ve ne hakkında geldiklerini, külli ve cüzi olduklarını, nasih veya mensuh olduklarını, mukayyed veya mutlak olduklarını ve kıraet-i seba ve aşereden ve kıraet-i şazzeden nasıl çıkarıldıklarını bilmek, hadis kitaplarındaki, yüz binlerce hadisi ezberden bilmek ve her hadisin ne zaman ve ne için irad buyurulduğunu ve manasının ne kadar genişlediğini ve hangi hadisin diğerinden önce veya sonra olduğunu ve bağlı bulunduğu olayları ve hangi vaka üzerine buyurulduğunu ve kimler tarafından nakil ve rivayet olunduğunu ve nakledenlerin ne halde ve ne ahlakta olduklarını bilmek, fıkıh ilminin üsul ve kaidelerini tanımak, 12 ilmi ve kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin işaretlerini, rumuzlarını ve açık ve kapalı manalarını kavramak ve bu manalar kalbinde yer etmiş olmak, kuvvetli iman sahibi olmak ve itminan ile dolu, nurlu ve saf bir kalbe ve vicdana malik olmak gerekir.
  • ayet ve hadislerden fikir çıkaran büyük âlim.
  • şiilerde hala çok önemli bir mevkidir bu ünvana sahip olmak.
  • islam bilgini; islam hukukçusu; alim, fakih.
  • fakih ile ayni anlamdadır.
  • şah tarafından idam kararı verildikten sonra ali şeriatinin müçtehidler idam edilemez demesinin ardından idamına 2 saat kala ipten alınan iran ın ruhani lideri (bkz: ayetullah humeyni)
  • (bkz: sahabe mezhebi)
    3- ictihad ve iftâ bakımından sahâbe:
    muhammed b. sa'îd el-basîrî (v. 696/1297), ibn hacer el-heytemî (v. 974/1566) gibi bazı müellifler bütün ashâb-ı kirâmın müctehid olduklarını ileri sürmüş iseler de bu, sevgi ve saygıya dayalı hissi bir değerlendirmeden öteye geçmemektedir. buna karşı ebû-ishâk eş-şirâzî (v. 476/1083) imam gazzâlî (v. 505/1111) gibi zevatın değerlendirmeleri daha ilmî ve gerçekçidir. bunlardan birincisinin mevzûumuzla ilgili ifadesi şudur: "biliniz ki rasûlullah ile beraber olan ve genellikle o'ndan ayrılmayan sahâbenin çoğu fakihtir, müctehiddir. çünkü ashâb için fıkhın kaynakları allah ve rasûlü'nün hitapları ile bu iki hitaptan aklın çıkardığı mâna ve hükümler, rasûlullah'ın davranışları ile aklın bu davranışlardan çıkardığı hükümlerdir. bunlardan allah teâlâ'nın hitâbı kur'ân-ı kerîm'dir. bu kitâb onların dili ile gönderilmiş, âyetleri ashâbın bildiği sebepler ve içinde yaşadıkları olaylar çerçevesinde nâzil olmuştur. bu sebeple ashâb onun hem lâfzını, hem mefhumunu, hem lâfızdan çıkan mânasını, hem aklın muhâkemesine dayanan mânasını kolayca anlamışlardır. ebû-ubeyde'nin mecâzu'l-kur'ân isimli eserinde zikrettiği üzere, hiçbir sahâbînin, kur'ân'dan bir yeri anlamak için rasûlullah'a başvurduğu nakledilmemiştir. rasûlullah (s.a.)'in hitabı da ashâbın dili iledir; onun da mânasını bilmekte; lafzı, mefhumu ve delâleti ile onu anlamakta güçlük çekmemektedirler. allah rasûlü'nün ibâdet, muâmelât, ahlâk ve siyâset olarak ortaya çıkan bütün davranışları, ashâbın gözü önünde cereyan etmektedir, bunları anlamış ve tekrar tekrar görerek iyice kavramışlardır. bu sebepledir ki rasûlullah: "ashâbım yıldızlar gibidir, hangisini izleseniz doğru yolu bulursunuz" buyurmuştur. onların rasûlullah'tan naklettikleri sözler ve o'nun, ibâdet ve diğer konulardaki davranışları ile ilgili vasıflandırmalar üzerinde durup düşünen herkes, onların fıkıh bilgilerini ve üstün vasıflarını kesin olarak öğrenmiş olur. şu var ki onlar arasında fetvâ ve hüküm vermek, helal haram konusunda söz söylemekle meşhur olanları belli bir guruptan ibarettir."(5)
    imam gazzâlî aynı konuda şu satırları kaydetmiştir: "râşid halîfelerin müctehid oldukları açık olarak bellidir; çünkü müftî ve müctehid olmayan bir kişi devlet başkanlığına ehil olamaz. sahâbe zamanında fetvâ verenler de müctehiddir; abâdile, zeyd b. sâbit, muâviye bunlardandır; sonuncusunu bir meselede şâfiî taklid etmiştir. hz. ömer'in halîfe namzedini tesbit etmeleri için tayin ettiği kişilerin (talha, zubeyr, sa'd b. ebî-vakkas, ali, osman ve oğlu ibn ömer) de müctehid oldukları söylenmiştir... kadı'nın (ebû bekir el-bakıllânî) dediğine göre ebû hureyre müftî (müctehid) değil, hadîs râvilerindendir. bu konuda, bizce kaide şudur: onların yaşadığı asırda kim fetvâ verdi ve bundan menedilmedi ise o kişi kesin olarak müctehiddir. fetvâ vermeye hiç kalkışmamış olan kesin olarak müctehid değildir. fetvâ verip vermediği konusunda tereddüdümüz olanların, müctehid olmaları konusunda da tereddüdümüz vardır. ashâb-ı kirâmın bir kısmı kendilerini ibâdete vermişlerdir, ilim ile meşgul olmamışlardır. bir kısmı ilim ile meşgul olmuşlardır. içlerinden amel (iş ve ibâdet) ile meşgul olanlarda ictihad derecesi yoktur. ilim ile meşgul olan ve fetvâ verenler ise müctehiddirler."(6)
    kanâatimize göre bu konuda ashâbı iki guruba ayırmak gerekir: birinci guruba girenler, kitâb ve sünnet'ten yeterince bilgisi ve bunları hâdiselere uygulayacak kadar da anlayış ve yorum kabiliyeti olanlardır ve bunlar şüphesiz müctehid sahâbîlerdir. ikinci guruba girenler de iki kısımdır; birinci kısmın nakil bilgisi vardır, fakat anlayış ve yorum kabiliyetleri eksiktir. ikinci kısımdakiler ise her iki bakımdan da yetersizlik içinde olanlardır. bir guruptaki sahâbe, belki fetvâ müctehidi değildirler, fakat kendilerine ulaşan delil (âyet, hadîs) ile ya bizzat anlayarak ve yorumlayarak, yahut başkalarına sorarak amel ettikleri için mukallid sayılmaları da mümkün olamaz; bunları kendileri için müctehid, yahut -sonraları meşhur olacak bir terime göre- ittibâ ehli saymak gerekecektir.
    verdikleri fetvâ sayısı bakımından sahâbe fukahâsı üç guruba ayrılmıştır. bunlardan birinci gurupta ömer, alî, ibn mes'ûd, ibn ömer, ibn abbâs, zeyd b. sâbit, âişe vardır; ibn hacer'in, ibn hazm'den naklettiğine göre bu zevatın her birinin verdiği fetvâ birer büyük cilt kitaba konu olacak miktardadır.(7) bu yedi fakih arasında fetvâsı en çok olan da ibn abbâs'tır. ikinci gurupta yirmi sahâbî vardır: ebû-bekr, osmân, ebû-mûsâ, muâz b. sa'd, ebu hureyre, enes, abdullah b. amr, selmân el-fârisî, câbir b. abdullah, ebû-sa'îd el-hudrî, talha b. ubeydullah, ez-zübeyr b. el-avvâm, abdurrahmân b. avf, imrân b. husayn, ebû-bekra, ubâde b. sâmit, mu'âviye b. ebî-süfyân, abdullah b. ez-zubeyr, ummu-seleme. bunların her birinin verdiği fetvâ bir küçük cilt tutacak kadardır. üçüncü gurupta yer alan yüz yirmi kadar sahâbînin verdikleri fetvânın tamamı bir cilde sığacak miktardadır.(8)
    bahsin sonunda, başlıca sahâbe fukahâsının hayat hikâyeleri verilecektir.

    5. şirâzî, tabakâtu'l-fukahâ, beyrut, 1970, s. 35-36.
    6. gazzâlî, menhûl, dimaşk, 1980, s. 469-470. konu ile ilgili başka nakiller için bak. süyûtî, er-reddu alâ men ahlede..., iskenderiye, 1984, s. 187-190.
    7. ibn hacer, isâbe, c. ı, s. 22.
    8. bu sahâbenin isim listesini hacevî vermiştir; el-fikru's-sâmî, c. ı, s. 278 vd. gerek hacevî'nin ve gerekse ibn kayyim'in bu listeden bazı isimlere itirazları ve listeye bazı eklemeleri vardır; i'lâmu'l-muvakkı'în, c. ı, s. 14 vd.
hesabın var mı? giriş yap