• andre tarkovskinin afa yayinlarindan cikmis sinema ve sanat konularinda yasadigi deneyimlerini ve goruslerini anlattigi filmlerinden zevk alan her kisinin elinden birakamayacagi kitap.
  • sinema estetiği üzerine andrei tarkovsky tarafından kaleme alınmış mükemmel bir kitaptır.

    mühürlenmiş zaman, sinema teorisi üzerine yazılmış başat eserlerden biri olmanın yanı sıra hikemattan zuhur bulmuş bazı gerçekleri bünyesinde birleştiren bir kitaptır. "görüntü, hakikatin suretidir” der tarkovsky kitapta.
    arkasından ekler: "körlüğümüzden aman bulup ufacık bir parıltısını yakalayabildiğimiz hakikatin sureti…”
    tamamen dehanın ürünü olan bu kitapta bir dahinin ruhsal sancılarını anlamak bakımından hayli enteresan pasajlar bulacaksınız.
  • kitaptan sahsi zevkime göre yaptigim bazi alintilar:

    -- düşüncelerin oluşumu ve gelişimi belli yasaları izler. ve bunu ifade edebilmek için de mantıklı ve spekülatif yapılardan farklılığını açıkça gösteren biçimler gerekir. kanımca, şiirsel mantık, hem düşünce geliştirmenin yasalarına hem de genel olarak yaşamın yasalarına klasik dramatürjinin mantığından çok daha yakındır. fakat klasik dram, yıllardır, dramatik çatışmaları ifade edebilmenin yegane örneği olarak gösterilmiştir.

    -- karmaşık bir düşünce ve şiirsel bir dünya görüşü, asla, ne pahasına olursa olsun fazla açık, herkesçe bilinen olgular çerçevesine sıkıştırılmamalıdır.

    -- genelde anılar çok değerlidir. bu yüzden olsa gerek, insan her zaman onları şiirsel renklerle süsler.[…]. genelde, anıların somut kaynağıyla yeniden karşılaşma, bu anıların şiirsel niteliğini zedeler. ben, bundan son derece ilginç bir film için oldukça orjinal bir ilke çıkartılabileceğine inanıyorum. olayların mantığı, kahramanın eylem ve davranış tarzı görünürde bozulur; sonra da bundan kahramanın düşünceleri, anıları ve düşleriyle ilgili bir öykü çıkartılır. kahramanın hiç, daha doğrusu geleneksel dramatürjiden alışıldığı şekliyle ortaya çıkmadığı durumlarda bile bu, olağanüstü bir etki yaratmamıza, oldukça özgün bir karakter geliştirmemize, bu kahramanın iç dünyasını gözler önüne sermemize yarayabilir. […]. kahramanın kendisi hiç ortalıkta görünmez. ancak onun neyi nasıl düşündüğü konusunda çok açık, sınırları belli bir fikir edinmemizi sağlar. ayna işte bu ilkeden hareket edecektir.

    -- insan hayatının öyle yönleri vardır ki, bunlar ancak şiirsel araçların yardımıyla oldukları gibi yansıtılabilir. buna rağmen film yönetmenleri sık sık şiirsel mantığın yerine kaba bir tutuculukla teknik yöntemleri kullanmakta ısrar ediyorlar. bu filmlerde rüyalar somut bir yaşam fenomeninden modası geçmiş film hileleri karmaşasına dönüşüyor.

    -- güzel gerçeğin peşinden koşmayanlardan kendini gizler. sanatın anlamı ve varlık nedeni hakkında düşünmeye yanaşmadan onu ele alıp değerlendirmeye kalkanların ruhsuzluğu ne yazık ki, sık sık, kaba bir şekilde basite indirgenmiş birtakım sözlere neden olur: “bunu hiç beğenmedim!”, “hiç de ilginç değil!”… bunlar çok iddialı savlar, ama ne yazık ki gökkuşağını tanımlamaya çalışan doğuştan kör bir adamın savlarından hiç farkı yok! bu kör insan, bir sanatçının edindiği deneyimlerden doğan gerçeği başkalarına açıklayabilmek uğruna çektiği acılara karşı tamamen duyarsızdır.

    -- yaşam, varolmak için kendine koyduğu hedeflere uygun bir ruh geliştirmesi icin insana tanınmış bir süreden başka bir şey değildir ve insan gelişimi gerçekleştirmek zorundadır.

    -- perdeye yansıyan “rüyanın öyküsü” hayatın görünür, doğal biçimlerinden oluşturulmalıdır. ama bazen bu öykü şu şekilde de yansıtılabiliyor: ağır çekim ya da sis bulutu yardıma çağrılıyor, modası geçmiş yöntemlere başvurulabiliyor ya da uygun bir gürültü yapılıyor. ve bu konuda artık eğitilmiş seyirci de hemen beklenen tepkiyi gösteriyor: “evet, bak şimdi hatırlamaya başladı!” “kadın bunu rüyasında görüyor demek!” ne var ki bu tür esrarengiz görünüşlü betimlemelerle rüyanın ya da anıların filmsel bir etkisini yaratmak mümkün değil.

    -- kurgu sinemasını ve ilkelerini reddetmemin nedeni, filmin beyaz perdenin sınırlarını aşarak genişlemesine izin vermemesi, yani seyircinin perdede gördüklerini kendi deneyimleriyle bağdaştırmasına olanak tanımamasıdır. kurgu sineması, seyircisini bulmacalarla karşı karşıya getirir, simgeler çözdürür ve alegoriden zevk almasını bekler, seyircinin entelektüel deneyimine seslenir. ancak bu tür bulmacaların her birinin eksiksiz bir biçimde formüle edilmiş sözel çözümleri vardır.

    -- [...] bu nedenle benim mesleki görevim özgün, bireysel bir zaman akışı yaratmak, içimde varolan dalgın, hayallere kapılmışlık ritminden taşan, coşan, hareket ritmlerine kadar uzanan tüm özgün zaman duygumu yansıtmaktır.

    -- insanlar ayna’yı gördükten sonra onları bu filmin ardında başka hiçbir gizli, şifrelenmiş bir gaye yatmadığına ikna etmek çok güç oldu. filmin gerçeği söylemekten başka bir amacı olmadığını açıklamaya çalıştığımda hep bir güvensizlik ve hayal kırıklığı ile karşılaştım. bazı seyirciler için bu açıklamalarım gerçekten de pek tatmin edici olmadı. gizler, simgeler, gayeler, peşinde koştular durdurlar. çünkü onlar filmsel, görüntüsel şiire alışık değildirler; ki bu da beni büyük hayal kırıklığına uğrattı.
  • andrei tarkovsky tarafından kaleme alınmış sinemayla ilgili yazılmıs en sahane kitaptır.bu kitapta tarkovsky sinemayla ilgili hem deneyimlerini hem de fikirlerini sinemaseverlerle paylasıyor, mutlaka okunması gerekir.
  • agora yayınları nın çevirisiyle kitapevlerine düşmüştür (vitrinden görünüp de afallatıyor insanı). müjdeler olsun !(ellerine sağlık pek güzel olmuş, tuzu acuk fazla ama emek işte. ya.)
  • merih ertunç'un geniş kitaplik'tan çıkan kitabı.

    arka kapaktan:

    "gizemli bir parfüm.
    gizemini kuşanıp sokaklara, erkeklere ve kadınlara dökülen bir kadın.
    savaşır gibi yaşayan, yaralanmak için aşık olan bir kadın.
    bu kadının sevişmeleri, dostlukları, geçmişi.
    üstü kapalı ama dehşeti sahici bir cinayet.

    merih ertunç’un ilk kitabı, karakter adlarının değişip durduğu, fiziksel dünyayla zihinsel yaşamın iç içe geçtiği, okuyucuyu sarsıcı bir anlatıya tanık yazan, “tuhaf” bir roman. cinselliği öne çıkarır gibi dururken duygu dünyasını deşen, cinayet kurgusuna ağırlık verir gibiyken çocukluk anılarına dalan, yaşamın ve yaşananların karmaşasını, hissedildiğine en yakın biçimde dile dökmeye çalışan bir roman. merih ertunç, okurunun neye uğradığını şaşırmasını istercesine çattığı bu ilk kitabında, derinlikli ve yeni bir sesle çıkıyor ortaya.

    mühürlenmiş zaman, kurgusu ve diliyle, yeni bir sevim burak’ı müjdeliyor belki de."

    kitabın künyesi:

    yayın yılı: 2008
    ithal kağıt
    215 sayfa
    13,5x19,5 cm
    karton kapak
    isbn:9759097189
    dili: türkçe
  • merih ertunç'unki zor anlaşılır, kolay takip edilir türden bir kitap. yani, değişik bir kitap. pepsi max kutuları, parfümler ve kadın olmakla ilgili - sanırım. şu yaşlı ve seksi kadın ile onun gençten sevgilisi, aklımdan çıkmadı kaldı.
  • kitaptan tarkovski'yi anladığım kadarıyla bu adam şiirselliğe takmış durumda. iki lafından biri şiirsellik. şiirsel mantık, şiirsellik, şiirsel etki, şiirsel sanat, şiirsel şiir, şiirsel bok. iyi güzel. pek fazla güzel laf olmasına rağmen yine pek fazla gereksiz eleştiri olduğunu düşünüyorum. efendim internet olsun, ekşi olsun araştırdığım kadarıyla da bu adam hakkında konuşulan şeylerden bazıları neyi beğenmediği ile ilgili. tamam çok anlaşılmayabilir veya onunki biraz yeni bir etki olduğu için ne olup ne olmadığını açıklaması güç olmuş olabilir. bu amaçla birkaç sanatçının bazı işleri de eleştirilebilir ama bir picasso'dur ne bileyim bir rafaello'dur biraz fazla gibi. gerçi değil ya, neden söylenmesin ki? ama yok biraz rahatsız edici. onlara sanki biraz da dayanma gibi. biraz epidemik filmi gibi. kötü filmin nasıl olduğunu gösteriyorsun iyi de sen iyi misin? ama yine de tarkovski'nin işleri gerçekten çok güzel.
  • tarkovski' nin sinema sanatını nasıl gördüğü ve bunu anlatırken rus edebiyatından bolca örnekler sunduğu güzide kitabıdır mühürlenmiş zaman. dostoyevski ve tolstoy hastası bir adamın haykırışlarıdır bu kitap. insanlığı bekleyen tehlikelerin, bunların nasıl ortaya çıktığının, nasıl beslendiğinin ve niye durdurulamadığının bir dışavurumudur. insanlığın içinde sevgi kırıntıları oldukça da umut olduğunun bir göstergesidir belki de. bu kitap öle bir kitaptır ki, sinemaya biraz değer veren her bireyin en az bir kez okuması gerekir. tarkovski'yi sevsek de sevmesek de dünya görüşünü yadsıyamayız bence.
hesabın var mı? giriş yap