*

  • bir de kendinize gore guzel, ya da bazen kendiniz icin bi$i yaptiginizda iyi bok yedin tadinda bi soylem vardir ya; "madalya* mi verdiler?" diye.. nasil bir ironidir bu halen anlayamami$imdir diye du$unduren ba$lik*.
  • e tvde olayini cozemedigim bir program.
  • bir çok insanın hayatını, umutlarını vs bağladığı bir bilinmedik bişeydir bu. ters yüz vakıasıdır.

    fakat kimsenin ümidini belini filan bağlamaması gerektir böyle bir şeye. görünen taraf hiçbir vakit kılavuz istememiştir, zahiri durumlara da kafa yormak akıl kârı değildir zahir.

    çoğu çilekeşin çoğu zaman açıklamalarının girizgâhi ve nihai cümlesinde de geçer bu. "onlar, onlar beni tanımadılar, tanımak istemediler, bilmiyorlar ki bir ben vardır bende benden içerü, yahut bu madalyonun bir de öteki yüzü vardır!" gibi söylemlerdir bahis konusu olanlar.

    lakin bu madalyon ne menem bir merettir ki iki yüzünden bahsedilir diye düşündürmez değil bu deyiş insana. madalyonun imal edildiği materyal filan, neden o gözardı edilir de, gözardı edilmesi gereken taraf olan arka taraf mevzubahis edilir?

    ben savunma mekanizmasıgillerin en sonuna "madalyonun öteki yüzü" diye bir madde eklemek isterim bu meyanda. lakin kim beni psikoloji dersi kitabı yazan heyetin içine dahil edecektir ki?

    el netice; algı ile ilgili bir durumdur bu. allah vergisi değildir. bütün madalyonlardan ve madalyonların o dallama öteki yüzlerinden insanlığın kurtulması gerekmektedir.
  • madalyon adlı bizans kralı halkına sevgiyle yakla$an bi adammı$. yanlız biri onu en ufak kızdırdığında dahi suratı kıpkırmızı olur, burnundan dumanlar saçarmış ve onu kızdıran herkesi öldürtürmüş.... işte bu madalyonun öbür yüzü de burdan çıkmış..
  • uzayın iki boyuttan ibaret olmamasıyla da açıklanabilir.
  • bunu hakikatin bize bakan yönü, ilgilenip odaklanmamız gereken nokta olarakta algılayabiliriz.

    zikirlerin en üstününü, zirveyi müşahade edelim.

    "la ilahe illallah"

    allah'tan başka düzeni yaratmış bir kudret yoktur.

    o zaman ben allah'tan murat nedir onu öğrenmem gerekiyor ve bu hakikat düsturunu kendi vehmimdeki tanrı kültüne iliştirmemem gerekli. eğer kendi vehmimdeki ekol, ayni ile yerinde kalıp hükmünü sürdürecekse, benim şuurumda bir devrim gerçekleştirmeyecekse, ben kendi ölçülerimde allah resulü ve diğer peygamberler ne yaşamış, neyi işaret etmişler buna asla vakıf olamayacaksam, hakikatin şahidi değil taklitçisi, papağanı olarak kalacaksam bana bu yolda geçmiş olsun. bu kelam minvalinde bütün mücadelem kalbim tarafından seçilmiş bir hakikate ulaşmak olmalı. nefsim tarafından atanmış yapıların tümü batıldan taraf.

    bununla birde namaza, oruca, diğer bütün amellere uzansam, hepsi sadece basit bir alışkanlıktan ibaret. namaz kıldığımda yükselemiyorum, oruç tuttuğumda benim vücudumla eşlenik olan yapının varlığına haiz olamıyorum, hissetmiyorum aç kalıyorum. işaret edilmiş hakikat eylemleri bende; nefsimin tattıklarının ötesinde bir duygu uyandırmıyor, allah'ın vaad ettiği değişimden, gelişimden eser yok. tüm durumdan, olan bitenden perdeliyim. hatta batarken kendimle birlikte hakikatide dibe çekmekte bir mümessiliği üstlenmişim. büyük bir gafletteyim!

    hakikat kelamlarının ifade ettiği yönün hemen aksi istikametinde benim inşa ettiğim zıtlıklar ve onların bende meydana getirdiği kaoslar var. allah "bir" diyorsa benim bire değil, kendime dayattığım 2'lere 3"lere sarkmam gerekiyor. onları bulabilirsem, sadece onlara yönelip " allah'ım buldum işte bendeki hain bu" diyerek hakk'a sunsam bozuk düzen kendiliğinden çözünüp sarsılacak. ve benim dediğim bütün zerreler kendi dillerinde hakk'ı zikretmeye geçecek.

    yani benden zikreden o olacak, benim hiç bir alakam yok. ben sadece örtüyü alıp pisliğimin üstünü setrettim.
hesabın var mı? giriş yap