• ellili yaşlarında bir edebiyat öğretmeninin yıllardır işlediği bir kitabı derste okurken bu sefer farklı bir detayı keşfetmesi ve bunun üzerinden kendisiyle ve toplumla hesaplaşmasını konu edinen 106 sayfalık roman.

    (bkz: dag solstad)
  • dag solstad romanı.

    arka kapağında yazan "yükte hafif pahada ağır" cümlesini kesinlikle hak ediyor.

    bundan sonrası spoiler!

    ellili yaşlarda, lisede edebiyat öğretmenliği yapan elias rukla'nın hikayesidir bu. öyle çarpıcı falan da değil, oldukça sıradan. belki de bu kadar sıradan bir hikayenin böylece ustaca anlatılmış olmasıdır onu çarpıcı kılan.

    sıradan bir gün, dersi bitip de okuldan çıkınca az çiseleyen yağmur için şemsiyesini açmaya karar verdiğinde ancak açamadığında başlıyor her şey. oslo sokaklarını arşınlarken ve nereye gitmesi gerektiğini düşünürken bir yandan da hayatını, geçmişini ve kararlarını sorguluyor.
    jakop aalls sokağı'ndaki dairesinde gecenin geç saatlerine kadar daldığı düşünceleri; aşını ve yatağını paylaşmaktan başka yakınlık kuramadığı, gençliğinde kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel olan ancak şimdi şişmanlamış ve biraz da yaşlanmış karısı eva'yı anlatıyor.

    en büyük ihtiyacının birileriyle gerçek bir iletişim, güzel bir sohbetten başka bir şey olmamasına rağmen bunu başaramayan elias rukla'nın işte bu sıradan hayatı noktalama işaretleriyle dolu uzun cümlelerle çıkıyor karşımıza. kitap kısa ancak yoğun. beni norveç edebiyatıyla barıştıracak kadar da güzel. tavsiye ederim.
  • üstteki iki yazar arkadaşa teşekkür
    ederim, hiç duymamıştım. not aldım, okuyacağım bu kitabı :)
  • bugünlerde çok nadir rastlanan güzel özelliklerdir.
  • güzel bir inceleme

    edebiyat burada
  • tükenme tehlikesi altındadır
  • birileriyle konuşmaya, dertleşmeye hasret, toplumun ve zamanın dışında kalmış kendisi ile birlikte olan kadının neden onunla olduğunu dahi durmadan sorgulayan bir kahraman içeren roman.

    dag solstad, yarattığı karakterin içsel dünyası ve yaşadığı ufak bir varoluş kriziyle norveç’in kasvetli havasını solumamıza yardımcı olmuş.

    her zaman arka planda kalan bir karakterin kısa hikayesi.
  • eva'nın sekreterlik yaptığı dönemde, elias'ı aldattığından eminim.
  • potansiyelini gerçekleştirememiş bir elias rukla'nın hikayesi. o bir edebiyat öğretmeni, sorumluluklarının farkında. norveç müfredatında yer alan, ortak kültür mirasına ait edebi eserleri her sene aynı sırada anlatıyor, toplumun ona verdiği görevi yerine getiriyor. oysa kafasındaki dünyada çok daha renkli bir elias rukla görüyoruz. mesela keşke bir öğrencisi kalkıp ona 'sizin edebiyattaki favori dörtlünüz nedir' diye sorsa vereceği cevabı heyacanla düşünüyor.
    ama o yağmurlu günde, derste ibsen'in yaban ördeği isimli romanını işlerken bir şey fark ediyor: artık kendini kandıramayacağını…

    “bir insanın elinden hayatı boyunca kendisini kandırdığı şeyi aldığınız anda mutluluğunu da bitirirsiniz.”

    okuldan çıkıp açılmayan şemsiyesini bir sinir krizi eşliğinde yere vurduktan sonra tüm geçmişini gözden geçiren elias rukla çağına uyumsuz, yabancılaşmış ve kaybolmuş olduğunu sessizce kabul eder. toplumun dışına düşmüştür artık…

    romandaki elias rukla'nın en yakın arkadaşı, felsefe öğrencisi, parlak çocuk johan corneliussen'in kafasındaki düşünceleri de görebilseydik keşke. ama korkarım ki o elias rukla gibi içselleştirilmiş bir mücadelenin parçası olmadı hiçbir zaman.

    ve güzelliğinin kurbanı olan eva'nın yaşlandıkça özgürleşmesi ne hoş bir ayrıntıydı.

    elias'cığım, acaba sende aşağılık kompleksi mi vuku bulmuştu :((

    sonradan notlarımdan ekleme:

    hayatını nasıl anlamlandıracağını bilemeyen, yabancılaşmayı doruklarında yaşayan, modern çağın sıradan ve yalnız bir bireyinin hikâyesidir.

    sadece şemsiyeyi değil, geçmişinde aldığı kararları, evliliğini, öğretmenliğini, kendisini dinlemeyen öğrencilerini kısacası hakikat saydığı tüm yanılsamaları vuruyordur.

    elias'ın döner kavşakta durmasıyla, tüm geçmişini ve karısıyla nasıl evlendiklerini öğrenir okuyucu. aslında bizzat tercih etmediği bir hayatı nasıl yaşadığını ve evlendikten sonra, sahteliklerle dolu bu yirmi sekiz yılın nasıl geçtiğini anlarız.

    neden kitabın ismi mahcubiyet ve haysiyet? yaşama karşı mahçup hissederken, insanlara karşı haysiyetli hissetmekten mi?
hesabın var mı? giriş yap