*

  • gustav mahler'in 1 numaralı senfonisinin adı. elli üç dakika otuz dört saniye süresince dört bölümde ruhunuzu dinlendiren ve gri hücrelerinizi yenileyen bir eser.
  • gustav mahler'in 1888'de tamamladığı, ilk defa 20 kasım 1889'da budapeşte'de yorumlanan eser. beş yıllık bir uğraşın sonucunda bu senfoni ortaya çıkar,eser, kendisinin bu süre zarfında üzerinde çalıştığı eserlerinden lieder eines fahrenden gesellen'den birçok halk şarkısına, frere jacques'e birçok tanıdık melodiyi barındırmaktadır. bazıları tarafından çocuksu bulunan bu senfoni, değişik tepkiler toplamıştı. bestecinin kendisi çılgınca alkışlayanlarla, hayal kırıklığına uğrayanların sokaklarda tartışmalarından haz duyduğunu da bir arkadaşına yazdığı mektupta anlatmıştı...
  • mahler'in "titan" başlıklı senfonisi.
    karamsar, inişli çıkışlı , insanları kendi gayya kuyusuna çekmekte son derece başarılı olan bir burcun mensubu olan yengeç mahler, bu senfonisinde o kadar da karanlık bir tablo çizmez.
    senfoninin 4 bölümü de kendine özgü incelikler, hoşluklar içerse de 3.bölümün başındaki timpaniyle yaratılan dramatik, kendine özgü uslup derinden etkileyebilir insanı..
  • "lieder eines fahrenden gesellen" sarkilarinin ve mahler'in daha sonra (1894) birinci senfonisinden cikardigi blumine serenadinin ilham kaynagi, bestecinin genclik aski, soprano johanna richter'dir.

    "ging heut’ morgens über’s feld*" ve "die zwei blauen augen von meinem schatz*" sarkilari senfoninin sirasiyla birinci ve dördüncü bölümlerinde duyulur. mahler'in gene johanna icin yazdigi belirtilen "säkkingen trompet serenadi" ise ikinci bölümü olusturmustur. serenad, ozan joseph von scheffel'in "der trompeter von säkkingen" baslikli bir siirinin sahnelenisi vesilesiyle bestelenmismis. "titan", mahler'in en cok sevdigi romantik sairlerden jean paul richter'in bir siirinin adiymis. ayni sairin denemelerinden olusan bir cildin adi da "herbst-blumine"miymis (sonbahar cicekleri). mahler, 1894'te "blumine" bölümüyle birlikte "titan" basligindan da vazgecmis. senfoninin partisyonu ilk defa 1899'da basilmis. "blumine" bölümü 1966'da tekrar gün isigina cikarilmis.

    http://gutenberg.spiegel.de/…aul/titan/titan000.htm
  • (bkz: the titan)
  • frere jacques teması üzerine kurulu olan üçüncü bölümü aslında bir cenaze marşıdır. ama ortasından sokak şarkıcıları geçen bir cenazenin marşı. hayat ve ölümün içiçeliğinin en iyi anlatıldığı eserlerden biridir.
  • "tüm büyük senfonilere entry girelim kapanyası" dahilinde ilk el attığım senfonidir.
    öncelikle belirtme isterim: "tbsegk", tamamen yarı ciddiyetsiz bir çalışma olacak. fakat yarı ciddi de olabilir. yarı efendi, yarı beyefendi; yarı piç, yarı beypiç keza. görüldüğü üzere, mantığın, matematiğin sınırlarını zorlayabilir. zorlamayadabilir.
    neyse, traşı geçelim; direk konuya girelim:
    senfoni biraz uyuz başlıyor. mahler kusura bakmasın; senfoni müthiş, lakin biraz uyuz gibi bir başlangıç sanki... zaten o yüzden, az önceki cümleyi mahler senfoni no. 2'nin sarsıcı girişini dinleyerek yazdım. (çapraz referans da verelim böylece.)
    güzel bir giriş; hakkını yemeyelim şimdi. aslında olay şu ki, böyle başlayan senfonik olaylar genelde kolay sindirilmez. bu, aslında tam olarak bu senfoni için söylenebilir: "ben mahler dinlemek istiyorum; sıradan başlayım." mantığı biraz sakat o yüzden. en başlanmayacak senfonilerin başında geliyor mahler senfoni no. 1 hakikatte. misal dördüncü senfonisi var mahler dayının; hadi biraz daha zorlayalım dediniz, ikinci senfonisi var... ama yapmayın arkadaşım birinci senfoni ile başlamayın. bakın kasar.
    "ben inatçıyım; kronolojiye saygım sonsuz" diyorsanız, o noktada susarım; en azından tamamını baştan sona dinlemeden ilk olarak bir kere "sturmisch bewegt" ile başlayın; gazı oradan alıp öyle girişin senfoniye.
    afiyet olsun.
  • ölen avcı'yı uğurlayan orman hayvanları hakkındaki bu hikayeyi biz çocukken, büyükbabamız anlatır, bu yüzden 3. bölüm en ağırından kontrbas solosu ile başlar, kontrbas yaşlılıktan ileri gelen bir 'çocuksuluk' içindedir.. sonrasında yaşlılar ve çocuklar gibi duruma uygun ruh halini ıskalayan, ya da bile bile karıştıran ya da uygunluğu önemsemeyen çok incelikli bir melodiler karmaşasına dönüşür.
  • tanrıların babalarından teşekkül bir klan olan "titan"ın gustav mahler'deki karşılığını "çocuksu" bulmakta ve bundan bahis açmakta çekinilecek bir şey yok. bu bulguyu gerekçelendirmek için öyle aman aman bir çözümlemeye de ihtiyaç yok hem. zira üçüncü bölümün başındaki (evvela solo kontrbasla, ardından solo fagot ve solo tubayla çalınan) melodinin kaynağı olan "frere jacques", hemen her dilde bir karşılığı olan bir tekerleme, bir çocuk şarkısı ve hatta bir ninni zaten.

    fransızca özgün metne içerik yönünden daha bir paralel olan türkçe metin her ne kadar uyuyakalmış tembel bir çocuğu konu edinse de, biz bu melodiye, tıpkı ingilizler gibi, daha ziyade «baş parmağım, baş parmağım, nerdesin» tekerlemesinden aşinayız. eh, esasında frederic chopin'in ikinci piyano sonatının üçüncü bölümü "marche funebre"sine benzer bir cenaze törenini sesletmesi gereken bölüm, kulaklardan beyne ulaşırken anaokulu ve ilkokul günlerinin korkulu rüyası "baş parmağım"la harmanlanınca ölüm fikrinin hüznü kuş olup uçuveriyor haliyle.

    hem hüznün kuş olup uçmasında da bir sakınca yok. zira mahler'in "titan" ile sergilemeye çalıştığı tutum, ölümün doğallığını kanıksamış ve parçalanmış maddelerin sonsuzluğundansa yekpare bir maddenin döngüselliğine odaklanmış bir insanın cenaze törenindeki tutumundan hiç de farklı değil. mahler'in (evvela solo obua ile çalınan ve bir kontrpuan oluşturan bir melodi ile temsil ettiği) hayat dolu hayvanlar tarafından istilaya uğramış bu ölüm bulaşığı cenaze törenindeki hüznü huzura devşirmiş ferahlığı, annesinin tabutu önündeki bir sandalyede sigarasını tüttürerek oturan ve bir cenaze ortamında olmaktansa kırlarda yuvarlanmanın hayalini kuran meursault'un dumanaltı-garip'liğinin karşısında 60 yıl evvel dünyaya gelmiş bir abinin çayır-çimen kokulu esenliğiyle adeta nefes açıyor.

    tabii, üçüncü bölümün bu çayır-çimen yeşili dördüncü bölümün şafağıyla birlikte derhal harlı alev kızılına boyanıveriyor. zillerle desteklenen bir timpani kontratağına kalkan "titan", düzen duygusunun kaos çölünde bir seraptan fazlası olmadığını fazladan herhangi bir söze gerek duyurmaksızın beyan edip on sekiz dakikayı aşan süresini gergin bir atmosferde neticelendirip yerini bir kulaklık sessizliğine bırakıyor.
  • üçüncü bölümünde öyle güzel ezgisi olan bir bölüm vardır ki, onu her dinleyişimde sanki hayatımın kadınına aşık olduğumu hissederim. tekrar tekrar başa sararım, her defansında yeniden aşık olurum.
hesabın var mı? giriş yap