• murathan mungan ın mezopotamya üçlemesi bunyesinde yezidi ve musluman ıkı koy arasına sıkışmış aşkı ve ınsanoğlu haınlıklerını yansıttıgı oyun
  • kesinlikle okunmasi gereken, insanin icini kipirdatan kitap
  • -irmagi astin, dagi astin bana geldin mahmud.. toremi astim, olumu astim, sana gelmekteyim...
    oyundaki yezidilerin kendini dairelemesi, modern insan kisisinin kendini gorunmez bir daire icine alarak cevreden kisitlamasidir ayni zamanda. sert ve dramatik bir toplumsal taslama..
  • "yezida:..o gün ırmağı geçmeyecektin,şimdi çaresiz olmazdık böyle.
    mahmud: şimdi sevdasız olurduk.."
  • murathan mungan 'ın ilk kitabı. kitaptaki her cümlenin altını çizmekten kitabın canını çıkarabilirsiniz.
  • okunduktan sonra insanda iz bırakan mezopotamya üçlemesi nden biri.diğerleri için (bkz: taziye) (bkz: geyikler ve lanetler) sahnelenmesi hem dekor hem de oyunculuk açısından oldukça zor oyun.ama rastlanırsa mutlaka izlenilesi.
  • ted ankara koleji'nde aralarinda cheftaly'nin de bulundugu oyuncu kadrosuyla 2001 mayis'inda, en direk tabirle hepimizi sarsmis, ozellikle muzikleri ve basrol oyunculariyla hem kalbimize hem beynimize kazinmislardir. oyun gubidik bir kisim lise ogrencilerinin oynadigi cerezlik bir oyundan ote olmus, yonetmeninden ısıkcısına, basrol oyuncusundan basrol oyuncusunun sinifindaki insanlara kadar* herkesi derinden etkilemis, kendini 3 kere seyrettirmis, yine olsa da yine izlesek, "40. gun tamam olmustur yezida" diyerek orgulerimizi acsak dedirtmis harikulade bir eserdir.
  • murathan mungan'ın hem methe müstahak, hem tenkite reva oyunudur.

    önce tenkit:
    bağlamı yerli yerine oturtamamış, doğru düzgün tespit edememiştir. bize sunulan masal dünyası mı, gerçeklikler dünyası mı, işte bu önemlidir. gerçekliğin üzerinden masal anlatılabilir yahut gerçek masalsı kılınabilir fakat kimi zaman masala, kimi zaman gerçeğe yönelinirse bağlam ıskalanır. masalın önemli bir önceliği (avantaj) 'zaman' kavramından azade olmasıdır. sormak istiyorum: kırk gün ve gece yezida 'nın başını bekleyenler, hadi hepsini geçelim de bir yezida'nın anasını alıkoyalım, yezida'nın anası yemek yemiş midir mesela, kızının gözünün içine baka baka; yahut yezida onca insanın karşısında doğal gereksinimlerini (boşaltım - üre, ürik asit) nasıl gidermiştir? yahut yezidiler, köy daire içindeyken nasıl olur da sınırda nöbete durmazlar?: ıssız çizilen daire, gene ıssız silinmiştir; benim aklım almıyor bunu. yezida durduk yerde nasıl olur da ortadan kaybolur, "bir feryat ki köyün öğü yırtıla. ..yezida mızrak önünde testi kırmıştır. demişler yezida üstün paralamıştır. ve gözlerini kan pınarı eyleyip kendini dağlara vurmuştur". bu feryadı duymuştur, "bir kesik ele sebep yezida'nın feryadı nedir, deyi cümle alem birbirine sormuştur" da kimsenin hatırına gelmez, kimse ardın sıra düşmez ki nereye gider bu mecnun kız diye.. tamam, biraz lüzumsuz olacak ama bir şeye daha takıldım. mahmut kırk gün boyunca her gün saçına bir belik atar yezida'nın. yezida, ağa kızıdır, dokuz yiğit kardeşi vardır. her gün ortadan kaybolur. hiç mi kuşku düşürmezler akıllarına ki, töreye bu kadar bağlı dokuz kardeş, bir gün olsun izini sürmez yezida'nın, bu ne iştir diye..

    gelelim methiyeye:
    murathan mungan mardinli. "doğup büyüyüp öldüğü" yerdir mardin, murathan mungan'ın. sanırım 'edebiyat'ın temel meselelerinden biridir: yerel bir anlatıyı bütün tarihselliği ve uzamsallığıyla insansoyuna sahiplendirebilmek. bunu beceriyor: yezida'nın trajedisi,"daireyi kendi eliyle, kendi çevresine çizen" her insanın trajedisidir. ve diğerleri; çemberin içinde ve dışında olanlar.. 'doğu'yu anlatmış murathan mungan, 'doğu'nun coğrafyasında, 'doğu'nun diliyle konuşan insanları. fakat sorarım: siz havvas ağa'yla tanışmamış mıydınız daha önce? eyşan ana sizin ananız değil midir, ve raşa ana sevgilinizin anası? isveç'te onca mahmud, ve şili'de onca yezida yok mudur?
    sahneleri çok iyi çizmiş murathan mungan, benim gibi tahayyül melekesinden zerre nasiplenmemiş birinin bile önünde ırmak kıyısı (gece yıldız alacası), kerpiç damlar, çardak altı.. az ötemde mahmud, yezida, yahut havvas ağa; utanmasam burnumu sokacağım işlerine..
    nazım hikmet, "bizim kadınlarımız" der ya, işte o kadınlar: anam, avradım olsunlar; öyle sevdim anlattığı kadınları murathan mungan'ın. ya erkekler? bir mahmud, bir de yezida'nın babası.. mahmud kardeşimin gözlerinden, miro ağamın ellerinden öpüyorum. havvas ağa'yı iyi tanırım; üzerine kitaplar yazdıydı marks ve daha niceleri. köyün delisi'ni ise, yazacağım makalede kullanmayı düşünüyorum. yani? insanları murathan mungan'ın, öyle gerçekti, daha ne diyeyim.

    son söz: şimdi sırada "taziye" var.
  • öncelikle türk edebiyatında pek işlenmemiş olan yezidilik konusu işlendiğinden dolayı okunası murathan mungan oyunu.. mezapotamya medeniyetlerinin en köklü ve zengin inançlarından biri olan yezidilik inancını ve bu din mensuplarının müslümanlarla aralarındaki ilişkileri kabaca da olsa yansıtmaktan çekinmemiştir murathan mungan.. kürt folklorunda çok fazla işlenen "yezidi kız-müslüman erkek" aşklarının etkisiyle yazlımasından ötürü şahsıma çok yabancı gelmese de başta belirttiğim gibi tanıtıcı bir tiyatro oyunu olması açısından okunmalı bulunabilirse izlenmelidir..

    teknik olarak incekendiğinde ise; tiyatro oyunu olmasının sebebiyet verdiği boşluk yüzünden bir roman veya hikaye diye sınıflandıramadıgımızdan dolayı akılda bazı teknik soru işaretleri kalması doğaldır.. ama ne varki bu hikayeyi ve bütün diğer yezidi-müslüman kürt hikayelerini yazanlar müslüman olan kürtlerdir. bu hikaye de onlardan biridir.. acaba hiç yezidi erkeği-kürt kızı aşkları yaşanmamış mıdır? elbette yaşanmıştır..dini kuralları bile tam olarak yazılı tanımlanamayan bir toplulukta kimbilir ne gibi aşk hikayeleri vardır. ve bunların arasından eminim ki yezidi erkek-müslüman kız figurleri de vardır.. bu folklorik yapıtlar her ne kadar gerçeğe dayansa da kimin gerçekleri diye sorgulmadan okumak ve kabul etmek yanlış olacaktır.. son olarak bu ilişkinin önemine neden bu kadar onem verdiğimi soracak olursanız yanıtım şudur ki doguda kız almak üstünlük vermek ise her ne kadar dile getirilemese de zayıflıktır.. bu aslında yüzyıllarca süregelen anlamsız bir din şavaşının da uzantısının yansımasıdır...
  • (bkz: çember)
hesabın var mı? giriş yap