*

  • muazzam donanımlı, kaliteli, birçok dil bilen akademisyen...
  • ingilizce, fransızca, arapça ve farsça bilir, muhteşem bir hitabet yeteneği vardır, kendisini dinlemek büyük zevktir belki de bu yüzden. siyasal bilgiler fakültesinden mezun olduktan sonra bir süre yurtdışında çalışmalarını sürdürmüştür. yüksek lisans tezini "islam kaynakları ışığında hermes ve hermetik düşünce", doktora tezini ise "ibn arabi'de varlık ve mertebeleri" üzerine vermiştir. türk ve islam eserleri müzesi'nin başkanıdır.
  • "hermetik felsefenin islam düşünce tarihinden görünümü" isimli yazısına web üzerinden ulaşılabilen değerli ilim adamı.
    http://www.hermetics.org/hermetik.html
  • şu anda ülke tv'de konuşuyor. konuşmuyor, akıyor su gibi. çağlıyor şelalevari
    izleyin, izletin derim
  • 30 kasım 1925 tekke ve zaviyelerin kapatılması kanununu tasavvufun yasaklanması olarak ve bütün kötülüklerin kaynağı olan politik bir hata gibi yansıtması dışında hitabeti, konusuna hakimiyeti ile dinleten, izleten, etkileyici bir adam. fakat tekkelerin kapatılması konusundaki bilim adamına yakışmayan subjeklifte ısrarcı ve katı tutumu ile durduğu yerle ilgili soru işaretleri bıraktı ve ikna edicilikten uzaktı. kapatılma nedenlerini, kararın artılarını, eksilerini etraflıca tartışıp, ondan sonra kişisel fikrini söyleseydi belki ikna ederdi.
  • anlatımıyla, duruşuyla insanı kendisine hayran bırakan, bir zamanlar öğrencisi olmaktan gurur duyduğum tasavvufa gönül vermiş hocam. gönül adamı.
  • hermetik kavramını babil'den alıp mısır'a oradan eski yunan'a ve günümüz hermetik yapılarına kadar ulaştıran anlatımını evvele yolculuk adlı kitabından okuyabileceğimiz tasavvuf profesörü. tasavvufla ilgisi zannediyorum sadece işin ilmi kısmıyla ilgili olmakla sınırlı değil ,kitaplarındaki vurgulara bakarak bir şekilde uşşakilik ile ilintili olduğunu düşünüyorum. bu arada ismini mahmut değil mahmud şeklinde yazıyor ve yazdırıyor. bir çok önemli ve uluslararası kurum ve kuruluşta da önemli görevler almış aktif bir akademisyen, üniversitesindeki klasik islamcıların ve özellikle fıkıhçıların kendisinden pek hazzetmediğine dair dedikodular da işitmişliğim var .
  • bir yazısında şöyle bir şey söylemiş "tasavvuf, islam dininin arkeolojisidir." arkeoloji... çok enteresan bir tercih..

    yazının tamamı için http://semazen.net/yazar_yazi.php?id=1155
  • tıpkı önceki yazılarda belirtildiği gibi, an itibariyle habertürk-kime göre neye göre programında su gibi akıcı ve duru bir türkçeyle konuşmaktadır. programın diğer katılımcıları nedense bu hafta pek de ağızlarını açmak istemiyorlar. bilginin entelektüel bir belagatle birleşimi, orada bulunma nedeni fikir bildirmek olan kişilerin birazcık da olsa es vermelerini sağlayabiliyormuş. yalnız enteresan olan, herkesin ilgiyle dinlediği mahmut erol ne zaman aynı kadife anlatımla birşeyler anlatmaya başlasa, cemil ipekçi'nin bakışlarının histerik bir hal alması. islam ve estetik konusunun konuşulmasıyla doğulu kültür ikliminin koklanmaya başlaması, ipekçi'nin kılıç'ın gözlerine kilitlenen bakışlarındaki uhreviyete karışmış şehveni tonun nedeni olabilir. murathan mungan'ın "kıvırcık bir kokusu vardır alevi erkeklerin" diyerek, inançla ilişkilendirilmiş biyolojik bir çekiciliği tanımlaması gibi.
  • fikirlerinin oldukça derli toplu bir özeti için:
    http://www.ruhsalenerji.gen.tr/…mud-erol-kilic.html

    notlar:
    - batı'da neo platoncu felsefe olarak anılan düşünce okulunun kökleri çok daha derinde eski mısır ve babil'dedir. (buna katılmamak elde değil)

    - gerçek bilgeliğin babilonya'dan, mısır'dan, yani ortadoğu'dan yunan'a geçmesiyle beraber bir dekadans, bir düşüş oluşur. çünkü ortadoğu'da yaşanan bilgelik yunan'a geçince yazıya dökülmüştür. ilk dönemlerde pythagoras'ta olduğu gibi, hem yazı hem de metinle beraber yaşantı şeklindeki pratik sonraki süreçte “yaşantı” kısmı ihmal edilerek, elde sadece metin kaldı. metin elde kalınca da felsefenin inisiyatik ve ezoterik yönü unutuldu, ihmal edildi.

    - bugün modernlerin elinde felsefe denen şey bir tür beyin jimnastiği halini aldı, oysa aslı öyle değildi. rönesans manipülasyonu, aristoteles'in fizika'sını, platon'un metafizika'sından soyutlayarak ele aldı. aristoteles'i o bütüncül yapıdan kopararak "maddeci felsefenin babası" haline getirdi. böylece bütünden kopup, parçada odaklanmayı öğreten analitik felsefe doğmuş oldu.

    - böylece felsefe ezoterik köklerinden, aslî köklerinden koparılmış, özellikle aydınlanma sonrasında "modern insanın parçalayıcı bakış açısı"na dönüşmüştür. modern insanın en büyük problemi de budur. holistik olmadığı, bütüncül yaklaşıma sahip olmadığı, “bütün yapı”yı bilmediği için, çalışmalarını sadece bir parça olan madde üzerine yoğunlaştırmış ve felsefeyi bu hale getirmiştir. rené guénon der ki, doğu aklı aydınlanma esaslıdır, kategorik değildir; yaşama esaslıdır, seyyaldir; batı aklı ise tasnifçidir, sıralama, kategorize etme peşindedir.

    - ezoterizmin kaynağı ve temel ilkeleri kuran'da vardır ama çoğu müslüman bunun farkında değildir. burada da “hermetik” ilkeden hareketle ifşa edilemeyen sırlar mevcuttur. yeryüzünde gördüğümüz her şey, birer görüntüdür, işarettir ve nesnedir. nesne ise ölümlüdür. kullanım nedeniyle vahyin kitaba büründüğü “mushaf” şekli vardır. islam'ın egzoterik geleneğinden beslenen ve köktenci bir bakış açısına sahip olanlar, kur'an'ın maddeleşmiş hali olan mushafı havaya kaldırarak tekbir getirebilirler. oysa islam'ın ezoterik yönünü temsil edenler yazıya dökülmüş olanın özünün bozulduğunu bilirler.

    - sembolün arapçadaki karşılığı “ayet”tir. “ayet” hakikat demek değildir, işaret demektir; hakikate işaret eder. dolayısıyla bir müslümanın ayetlere bakıp, o ayetin hakikatine çıkması istenir. köktenci, metin-merkezci bakış açısında ayet sadece ayet olarak görülür ve başın üstüne konur. ama ezoterist bir müslümana bu ayetler şöyle der: “bana bak, beni oku, beni anla, benden içeri gir, benim katlarım var. (burada kuran'ın apaçık bir dille herkes için anlaşılabilir kılındığını ve bunun allah tarafından korumaya alındığını belirten kuran ayetleriyle tam tamına zıt bir düşünce hakim görünüyor. mahmud erol kılıç, ne modern bilimin parçalayıcı ve indirgemeci yönünü kabul ediyor, ne de dinlerin söze dökülmüş hallerini. ona göre bunların hepsi zahiri, yani görünürdeki ilüzyonlardır, asıl gerçek derindedir.)

    - ibn arabî der ki, “kur’an ancak te’vil makamına sahip insanların açıklayabileceği bir kitaptır.” bir insanın kur’an gramerini iyi biliyor olması, kur’an’ı açıklama, te’vil etme, yorumlama mertebesine sahip olduğunu göstermez. örneğin, ibn arabî 64 ciltlik bir kuran tefsiri yazmıştır, ama bu tefsir ehl-i zâhir tarafından yakılıp yıkılmış bazı küçük bölümleri dışında günümüze ulaşmamıştır. elimize ulaşan kısımlarda şöyle der: “ben kuran’ın bir ayetini alıyorum, onu önce şeriat çekmecesinden çekiyorum, açıklıyorum, tekrar yerine kapatıyorum. sonra aynı ayeti bir üst çekmeceden çekiyorum ve tarikat açısından açıklıyorum. yani ‘yol’ açısından, daha üst mertebeye çıkmanın yolu açısından, bu ayette kişinin çıkacağı yolculuk esaslarının neler olduğunu açıklıyorum. onu da yerine koyuyorum ve sonra aynı ayeti en üst anlam katmanı düzeyinden tekrar ele alıyorum. bu sefer hakikat düzeyinde neye tekabül ettiği açısından açıklamaya çalışıyorum.”

    -bu dört, hatta beş derece tefsir demektir. bugün yeryüzünde bu anlamda beş dereceli kur’an tefsiri, yorumu yapacak insan yoktur. şu an “kur’an’ı açıklıyorum, tefsir ediyorum” diyenlerin hepsi, kur’an’ın gramerini açıklamaktan öteye geçemezler. bunlar kelime anlamı açıklamalarıdır. onu yapmak için müslüman olmaya bile gerek yoktur. çok iyi arapça bilen ama mümin olmayan bir oryantalist kur’an’ı açıklayabilir. ama kur’an’ın ruhunu, özünü “mertebe-i hazret-i kur’an”a çıkmış ve onun ikiz kardeşi olmuş olanlar açıklayabilir. bu açıdan dereceler, mertebeler anlayışı önemlidir; derece ontolojisinin, “vücud mertebeleri” (merâtibü’l-vücûd) görüşünün metne aktarılması söz konusudur. bu açıdan bakıldığında metinde de katlar vardır. metnin en dış, en zâhir katmanı grameridir. ama anlam katmanları içeridedir, metnin içindedir. ona girebilmek için de yolculuk yapmak gerekir. bunun için denilir ki, müslümanların elinde tuttukları şey kuran değil, mushaftır. diyelim ki, elimizdeki kitap bu, kuran onun da üstündedir, kuran’ın üstünde furkan vardır, furkan’ın üstünde ümmü’l-kitap denilen kitap, yani kitapların anası vardır, onun üstünde de levh-i mahfûz denilen şey vardır. allah diyor ki, “bu göndermiş olduğumuz kitabı size gizli bir kitap olarak, kitabı kitabın içine koyarak gönderdik” (fî kitabin meknun).

    - ezoterik bakış açısı insanın özündeki hakiki ortaklıklar üzerine dayalıdır. bu demek değildir ki, ezoterizm, egzoterizmi tamamen bir kenara atmakta ve ona hiçbir ehemmiyet vermemektedir. hayır, ezoterik felsefe der ki, siz içte yatanı bilirseniz, dışta olanın paralelliklerini de bulursunuz. çünkü dışta yatan sonuçtur, sebep değildir; hakiki sebepler içtedir.

    - hermetik gelenekte bir ilke vardır: “aşağıda ne varsa, yukarıdaki gibidir”. hermetizm bunu yukarı/aşağı ifadesiyle sembolizme eder. ezoterik felsefe diyor ki, madem o vahdet noktası içeride, o öz en derinde; o şey nasıl elde edilecek? her göz onu göremez, her insan ona ulaşamaz. bu, eğitim gerektirir; o eğitim nerede başlayacak? eğitim dıştan içe doğru gelişecek. egzoterizm bu manada önemlidir; dıştan içe doğru gelişme demektir. buna tasavvuf geleneğinde “seyr-i ilallah” denilir yani dıştan içe doğru yolculuk. sonra “seyr-i anillah” gelir, yani “içten dışa doğru” iniş. bu iki “kavis”, iki yay şeklinde ifade edilir. birisi “kavs-i urûc” yani yükseliş kavsi”, diğeri ise “kavs-i nüzûl”, yani “iniş kavsi”. çıkışını yaptıktan sonra iniş gelir. inişini yapan adam da çıkmıştır ve inmiştir; aramızdadır, bizim gibidir ama yunus'tur artık. ete kemiğe bürünmüştür ama hakikat insanıdır o.

    - batıdaki ezoterik akımların yeryüzünü de tanzim etme projeleri vardır. mesela budist yolu, içe çekilme yoluyla aydınlanma esasına dayalı bir ezoterizm iken, batı ezoterizmi kendine has oluşumu içinde dışa da hâkim olunması temeline dayanan ve sosyopolitik teorilerini de beraberinde getiren bir tarzı benimser. bu manada onsekizinci yüzyıldan sonra ve hatta günümüzde bile batı ezoterik akımlarını batı sanatından, felsefesinden, şiirinden, sinemasından soyutlayamayacağımız gibi, politik görüşlerinden de soyutlayamayız. bu kültürde, sosyopolitik hedeflerle kökende yatan ezoterik düşünceler arasında paralellikler söz konusudur. bugün birçok batılı üst kademe yöneticinin birtakım ezoterik akımlara dahil olduğunu biliyoruz. aslında bu manada çoğunun sanıldığı kadar da seküler olmadıklarını biliyoruz. dolayısıyla ezoterizm dünya siyasetini yönlendirmede etkin bir rol almaktadır.

    - modernitede içsel olan, bâtında kalan anlam kaybolmuş, dışa feda edilmiştir. insanın kâinattaki yeri ve ontolojik manası ihmal edilip görüntü öne çıkarılmış; böylece “beden” mefhumu her şey demek olmuştur. vücut çalışmaları, makyaj sanayi, sinema sanayi, gösteri, reklam vs üzerinden her şeyin metalaştırılması süreci ister istemez modern insanın yalnızlığını da beraberinde getirmiştir. modern insan yalnızdır; görüntüler ormanı içerisinde yalnız kalmıştır. bu aşırı maddeciliği yaşayan modern insan tabii olarak bir sarkaç salınımı gibi zıt tarafa; ezoterizme, bâtınî olana kaçmaktadır. ’68 kuşağının çiçek çocuklarla, hippilikle tanışıp, bir tür düzensiz mistisizmin ardından doğu’ya, hindistan’a kaçışa yönelmesi manevi bir açlığın göstergesidir. ruhun ihmali insanları ister istemez maneviyat arayışına yöneltmiştir. maneviyat, spiritüalizm arayışları modernite sonrası döneme, postmodern döneme damgasını vuracaktır; sanatta ve her şeyde bunun yansımaları görülmeye başlanmıştır. fakat şu bir gerçek ki, bu da beraberinde bazı problemler getirmektedir. belli bir inisiyatik temeli olmayan, geleneği olmayan, geleneğe sahip olmayan, usta/çırak ilişkisi olmayan bir sahte ezoterizm, doğal olarak majisyenliğe, okültizme ve uyuşma felsefesine doğru genişlemektedir. müzikte, sanatta bunların yansıması görülmüştür ve daha çok görülecektir. uyuşma ve kaçma isteği vardır; çünkü madde ormanını andıran şehirlerde yaşayan insanın zihni, taptığı maddeler çoğaldıkça parçalanmıştır.

    - işin ilginç yanı, kapitalist zihniyet de şu anda bir pazar olarak mistisizme/ezoterizme eğilmiştir. bazı politikalar bunun üzerine inşa edilmektedir. modern dönemdeki mistik yönelimlerin de manipülasyona açık tarafları bulunmakta ve bunun üzerine planlar yapılmaktadır. bu konuya da dikkat çekmek isterim. uzun yıllar kutsal yapısı içerisinde doğu’da yapılan meditasyon, yoga vb yöntemler hindistan’dan alınıp batı’ya getirildiğinde, kapitalist niyetlere alet edilmiş; mesela işgücü kalitesini artırmak için kullanılır hale gelmiştir. bu yaklaşım büyük şirketler tarafından bir insanın aydınlanmasından ziyade, daha fazla mal ve meta çıkarma amacıyla kullanılır hale gelmiştir. dolayısıyla batı’nın kendi kapitalist bünyesine adapte ettiği bu yeni “rahatlatıcılar”a artık guru veya şeyh denilmemekte, “ruhanî koç”, “maneviyat koçu” denilmektedir.

    - aynı durum islam ezoterizmi için de söz konusudur. yıllarca hindistan’dan guru ithal eden batı, islam medeniyetinden de bazı şeyhler ithal etmekte veya kendi uydurduğu mevlânâ’yı pazarlamaya çalışmaktadır. yine kendine uydurduğu, manipüle ettiği yunus emre ile kendine çevirdiği muhyiddin ibn arabî üzerinden, gelenekle asla ilgisi olmayan felsefeler geliştirmektedir. oysa ki işin doğrusu ibn arabî gibi, mevlânâ gibi büyük bilgeleri, ait oldukları ezoterik gelenek içerisinde değerlendirmektir.

    - gerçek islam ezoterizmi, tamamen bâtınî davranmak demek değildir, hakiki adlandırma ile buna “ilm-i bâtın” denir; “ilm-i bâtın” ile “bâtınîlik” farklı şeylerdir. tamamen bâtınî olmak, bir tür uçtur. nasıl ki zâhirilik, her şeyi zâhire bağlayıp, zâhir dışında hiçbir şey yok diyorsa, tamamen bâtınî tavır da “zâhirde hiçbir şey yok, her şey bâtındır” demek suretiyle maddi planı dışlamak, reddetmek, maddede olan her tür sembolizmi hakikatinden farklı bir yere koymak suretiyle bir tür anarşiye yol açmaktadır. bunun doğru olanı ana cadde islam tasavvuf geleneğinde temsil edilen ezoterizmdir. bu yolda dereceler vardır. gerçekliğin elde edilişi, sende açığa çıkışıdır; senin gerçek olduğunu/hakikat olduğunu idrak ediş sürecindir bu. bu derece içerisinde egzoterik olan yani zâhir olan, bab-ı şeriat ile bab-ı tarikat’tır. bu ikisi dışsal olanı temsil ederler ve araçtırlar, gaye değildirler. ne şeriat, ne tarikat; ikisi de gaye değildir. tamamen araçtır; bunları anlamak ve izlemek suretiyle içe geçilir; “iç” de hakikatten ibarettir.

    - gerçek aydınlanma, bab-ı marifetten bab-ı hakikate geçmek suretiyle elde edilir. hakikatin elde edilişi hakikat olmak demektir. dolayısıyla siz hangi yolu izlerseniz izleyin, şu ya da bu olun; yakanıza kırk tane rozet takın, hakikati elde edemediğiniz sürece araçlara takılmışsınız demektir. ibn arabî’lerin, yunus’ların, mevlânâ’ların işaret etmiş oldukları esaslar önemlidir. dıştan içe doğru geçişte içte elde edilecek hakikatin ne olduğu önemlidir. daha önce de değindiğimiz gibi bazı batı ezoterik akımları içi ihmal ederek zamanla dışa kaymışlardır. dışla daha ilgilidirler; onlar için politik teorileri daha öndedir. bu yüzden bilge kişi üretmek yerine artık politikacı, entrikacı, strateji uzmanları üretir olmuşlardır.

    -bütün ezoterik bilgiler yeryüzüne egzoterik kalıplar içinde kayıtlanmış, sınırlanmış olarak gönderilmiştir. hiçbir ezoterik bilgi havada durmaz. ezoterik bilginin insana ulaşabilir bir mertebede inebilmesi için zâhire geçmesi gerekir. bu nokta kaçırılmamalıdır. biz salt ezoterik nitelikteki bir âlemde yaşamıyoruz; fizik âleminde, ruhun bir bedene girdiği (tecessüm ettiği) âlemde yaşıyoruz, dolayısıyla buradaki bedenin ve fiziki esasların o ruhanî alanla irtibatı vardır. zuhura gelmiş her şeyin özünde ruhu aramak gerekir. biz burada bedenimizin içinde kalarak kendi ruhumuzu da arayacağız. ben bu bedeni öldürdüğümde ruhumu yakalama ihtimalini kaybediyorum. dolayısıyla beden bana bahşedilen güzel bir ipucu, bir numune. “bedenine iyi bak,” diyor tanrı, “senin bedenin mabedindir, onun içindeyken yaparsın bana ibadetini.”

    -aşırılaşmış ve dengesini kaybetmiş ezoterizmde, açıkcası “bâtınilik”te bu nokta yozlaşmaya uğramıştır. bâtınîler, ilahi buyruktaki bütün emirlerin, normatif düzeydeki tüm yönergelerin anlamsız olduğunu söylediler. bunu dediğiniz zaman ortada hiçbir kıstas kalmaz. o zaman sen içi bir türlü yorumlarsın, başkası başka türlü yorumlar; sahih gelenekten kopmuş, köksüz ve amacı dünyevi zevk olan bir içselcilik ortaya çıkacaktır; işte bu bir kırılma noktasıdır. böyle olunca bazı siyasi iktidarlar, bazı art niyetliler, bazı ehliyeti olmayan kimseler, “işte o benim, işte o bana işaret ediyor, bizim sultanımıza/iktidarımıza işaret ediyor” diyerek yazılanı çarpıtırlar.

    - islam ezoterizmi babında, özellikle günümüz islam dünyasında bir kuruluk, bir düzeysizlik varsa, onun sebebi islam maneviyatının değişik şekillerde ihmal edilmesi veya dışlanmasıdır. bütün bunlar, islam ezoterizminin otantik halini modern hayatta ihmal ettiğimizi göstermektedir. yeniden doğuş ve manevi zenginlik, mevlânâ’ların, ibn arabî’lerin, yunus emre’lerin tarif ettiği o esaslarla olacaktır.

    -selçuklu, osmanlı, cumhuriyet dönemleri tarihi maalesef ezoterik açıdan yorumlanmamıştır. bizde tarihe ve bilgiye sadece maddi açıdan bakıldığı için, osmanlı tarihi bile sırf ekonomik parametrelerin değişmesi tarihi olarak görülür, ki bu bence suni ve yetersizdir. önce zihniyet dünyasında bazı şeyler dönüşmüş ve o da ekonomiye yansımıştır. dergâhların kapatılmasının dahi bir ezoterik nedeni vardır, sebepsiz değildir. ezoterizmde hiçbir şey sebepsiz değildir. her şeyin içte yatan sebeplerini araştırmak gerekir. siyaset dahi böyledir. bugün devlet yönetimlerine baktığımız zaman iyi veya kötü inanılan bir ezoterik hiyerarşinin yansımasıdır hepsi.

    - dünya bilim tarihinde buluş sahiplerinin çoğu ezoterik akımlara dahil insanlardır, çünkü sebepleri araştırırlar. batı’da bazı ezoterik akımların fizik literatürü ve fizik âlimleri üzerindeki tesirleri incelenmektedir. kuantum fiziği, bütüncül tıp ve kişilik ötesi psikolojisi vb alanlarda din ve bilim buluşması bu ezoterik anlayışla güzelce sergilenmektedir. guénon der ki: “rönesans sonrası bütün buluşlar, bilim denen şey, aslında ezoterizmin bulduğu fakat tadında bıraktığı şeylerdir.”

    - majisyenler yeni dönemde fizikçiye dönüşmüştür. maji, fizik âlemindeki tesirleri inceleme ilmidir. maji, fiziğe tekabül eden birçok şeyi önceden bulmuştu. tamamen ruhanî amaçlı bir çalışma olan simya, maddeler arası dönüşümler üzerinde uzun yıllar araştırma yaptı ve modern kimyayı doğurdu. ezoterik düşünce, sonsuzluk nedir, sonsuz olan nedir gibi konular üzerinde yoğunlaşınca bu düşünceler matematiği doğurdu, pi sayısını doğurdu. asal sayı nedir, türevler nelerdir, bunların hepsi aslında ezoterik, felsefi sorulardır; ontolojik sorulardır. insanın kendini tanıması, âlemi bulmasıyla ilgili sorulardır. einstein’ın izafiyet teorisi sadece bir fizik dersi için icat edilen bir denklem değildir. o bir varlık sorunudur. dolayısıyla modern matematiğin, modern fiziğin arkasında da güçlü bir ezoterizm vardır.

    - ezoterizm insana doğduğu kaynakları öğretebilmek ve tekrar oraya çıkarabilmek için vardır. hakiki ezoterizmin gayesi budur. bu gayeden başka gayeler sapmadır. kur’an’da: “biz insanı en mükemmel surette yarattık” deniliyor. öyleyse bu hayatın ve buradaki bütün eğitimin amacı basamak basamak onu tekrar o yüce mertebeye çıkarabilmek olmalıdır.
hesabın var mı? giriş yap