• bir filmin karakteri olarak rastladıysanız bu tarz bi kıza,filmin sonunda illa ki esas oğlanı üzecek bi şey yapacak diye beklersiniz (ki yaparlar da).renkli,özgür ve de özgün bi karaktere sahip olmaları suçmuş gibi de nefret edilir aslında film izlenirken.bazen bencil oldukları gerçeği en çok gözünüze batan şey olur.
    ama onların içinde oldukları filmleri ben dahil bi çok insanın sevdiğini düşünüyorum.ve yakın zamanda da bu tarz filmlerin soyu tükenmeyecek gibi.
    gerçek hayattaysa bu tarz kızlara ben rastlamadım.ama şöyle de güzel bi yazı buldum

    http://hellogiggles.com/…a-manic-pixie-dream-friend
  • mad men'deki megan karakteri de bu türe girmektedir.
  • sesi ve yürüyüşü bir değişik olmasa aslında bu rollerin hepsine bas ellen page'i geç. ama şimdiye kadar benim izlediklerimde hep depresif/karizmatik/olgun ama ufak tefek kızı oynuyordu.

    ha bir de emma stone geliyor bence bu janra bangır bangır.

    o değil de ben gerçek hayatta böyle biriyle tanıştım ve hayatım değişti. yani her ne kadar kurgu olduğu iddia edilse de var böyle insanlar. ve hakkaten ondan sonra hayata farklı bakıyorum. farklı yaşıyorum.
  • bu kavramın varlığını yeni öğrendim ve keşke daha önce bilseymişim, uzaktan tanıdığım biri hakkında bir konuşmada "sanki filmlerdeki çılgın gibi olan o kadın karakterler gibi" diye bir tanım yapmış, tam olarak anlatamamıştım, örnek vermek istediğim filmleri karşımdaki kişi izlememişti, muhabbete sıçıp batırmıştım. biliyor olsam "manic pixie dream girl" deyip geçecektim, karşımdaki onu da anlamayacaktı, lan?!

    neyse, ilginç bir karakter tiplemesi. bu tipten gidilerek hafif depresif, azıcık gotik gibi, sorunlu ama aynı zamanda oldukça olgun, kişilikli, derin karakterle ilgili olarak da "derin, depresif ama karşısındakine bir şey katan kız" tanımlaması yapılsın, going postal'daki adora belle dearheart, stoker'daki india, girl, interrupted'daki winona ryder, the ballad of jack and rose'daki rose, vera farmiga'nın oynadığı her rol, charlotte gainsbourg'un oynadığı kimi roller, mama'daki jessica chastain, midnight in paris'teki marion cotillard gibi, feel good movie diye tabir edilen filmlerdeki manic pixie dream girl'ün biraz daha ciddi bir tavrı olan filmlerdeki mani değil de depresyon aşamasına gelmiş yansımaları olsun.

    biraz düşündükten sonra gelen düzeltme: aslında sadece çılgın ve kendilerine has bir tarzları olduğu için ilginç karakterler gibi gelmişti ama ruby sparks'ın senaristi de olan ve manic pixie dream girl bir karakteri oynayan zoe kazan, "bir kadını herhangi bir filmde sadece sevimli şeyler giydiği, ana karakter olan erkekle aynı müziği dinlediği ve ilginç olduğu için sevilebilir yapmak haksızlık," demiş, buna da katılıyorum, biraz düşününce yine tektip ve leş bir kadın karakter tiplemesi olduğu acı bir şekilde fark ediliyor.
  • (bkz: ruby sparks)
  • ne demek olduğunu bu komik videoyu (tamamen) izlediğinizde anlayacaksınız:
    manic pixie prostitute

    başka hakkındaki komik bir video : manic pixie dream girls
    (bkz: tavsiye)
  • «her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır» minvalindeki sözde özlü sözdeki "kadın", gerçekçi bir filmde karşımıza saatlerini mutfakta işkembe doğrayarak geçiren, parkeleri parlatacağım diye dizlerini paramparça eden, kocasının etrafında sımsıcak bir sevgiden ziyade buz gibi bir korkuyla pervane olan bir kadın olarak çıkar. saçları karman çorman, elleri nasırlı, yüzü bakımsız, giysileri paspal bu kadın, şairlerin türlü çiçeklere benzettiği, uğrunda ölüm şerbetleri içtiği, bülbül olup aşk şarkıları şakıdığı sırma saçlı, okyanus gözlü, nur yüzlü peri kızlarına hiç mi hiç benzemez.

    eh, insanın en ulvi duygusunu, yani "aşk"ı dahi evvela ambalajlayıp sonra bir güzel markalaştırıp parayla alınıp satılabilen bir nesne haline getiren endüstriyel dünyamız, insanların sinemaya kendi gerçeklerini görmek için para vermediklerini ve başarısız erkeklerin kendilerini daima "başarılı" hissetirecek bir şeylere, arkaplana hapsedilmiş kadınların ise çamaşır suyu kokmayan "bağımsız" bir geleceğe dair (umutlarından ziyade rüyalarının) yeşermesine gereksinim duyduğunu pekala bildiğinden, perdeye yansıttığı "başarılı erkeğin" arkasına mutlaka bir "güzel kadın" yerleştiriyor ve bunu yapmadan evvel takıyor gerçek kadını koluna, o güzellik merkezi senin, bu mağaza benim, şu kozmetikçi onun dolaştırıyor ve işkembe kokan kadını gül kokutuyor, nasırlı ellerini pürüzsüzleştiriyor, paspal kıyafetlerini son moda olanlarıyla değiştiriyor ve ışıkları söndürüp filmi çevirmeye başlıyor.

    ama, bu "kadın", yani şu türlü yapaylıklarla maymun edilmiş, "bağımsızlık" vaadiyle güzellik uykusuna yatırılıp balkabağı içinde sadece kendi gerçeğinin ötesine değil, bütün bir insanlık gerçeğinin ötesine taşınmış bu kadın, acılarıyla, mutluluklarıyla bir insana değil, rüyasında elektronik koyunlar gören bir robota benziyor. ve ancak hayal ülkelerinde karşılaşılabilecek bu "pixie dream girl", "başarılı erkek"e adanmış ömr-ü hayatını kendine dair yapay ya da hakiki hiçbir kişisel başarıya sahip olamadan tüketiyor. daha da kötüsü şu ki, bu tükenişinin farkına dahi varamıyor çünkü o, bizimle aynı akli frekansta düşünmüyor. hatta o hiç düşünmüyor. çünkü ondan düşünmesi değil, yapması talep ediliyor. çünkü ondan sorgulaması değil, itaat etmesi bekleniyor. sam peckinpah'ın "straw dogs"ındaki amy* gibi bir "manic pixie dream girl" düşünmeye kalktığında ise yalnızca david* gibi bir "başarılı erkek"in başarısına köstek olduğuyla kalıyor. doğrusu bu kadın, okkalı bir küfrü, sağlam bir silleyi, belki bir yumruğu ya da tekmeyi hak ediyor ama, ay yüzlü, cennet kokulu "pixie" pekala biliyor ki, "başarılı erkek" kendisine hakaret edemez, el kaldıramaz, çünkü o işkembe kokan, dizleri paramparça, elleri nasırlı, saçları karman çorman, giysileri paspal "gerçek" bir "arkaplan kadını" değil; bir "dream girl" o! her ne kadar biraz "manic" olsa da, o bir "pixie"!

    işte, sinema sanatı ve "manic pixie dream girl" gibi basmakalıp karakterler, insanların kendilerine ve birbirlerine yaklaşımlarını tam da bu yolla tektipleştiriyorlar. arkasında bir kadın olmayan başarısız erkek, beyaz perdedeki "başarılı erkek"i; önünde başarılı bir erkek olmayan paspal kadın ise beyaz perdedeki "manic pixie dream girl"ü örnek alıyor kendisine ve "some like it hot"tan fırlamış marilyn monroe'lar ile, "breakfast at tiffany's"ten fırlamış audrey hepburn'ler ile, "i origins"ten fırlamış astrid berges-frisbey'ler ile dolan dünyamız, git gide artık içinde gerçek insanların yaşamadığı yekpare bir basmakalıp halini alıyor.
  • türkçesi için:
    (bkz: orospu summer)
  • akıl hocasıyla (bkz: mentor) aşk yaşayan bir kahraman fikri. bize çekici kılınan şey gandalfın frododan hic ayrilmamasidir. khazad dum dususunde o yuzden uzulur ve kizariz.

    frodo aragorn'u terk ettiginde de ayni his. icimizden gecen kahraman ve akil hocasinin hep bir arada olmasi. bu arzu sinemaya manic pixie dream girl u tanitiyor. esigi asmaya ihtiyaci olan siradan dunyasindaki kahraman bu kizla tanisip ogrenir ve ote dunyaya girer.

    ama her akil hocasi gibi bu kiz da gider, kahramani yalniz birakir. hem mentor, hem çile hem de ödüldür.
hesabın var mı? giriş yap