• peter weis in bir oyunu. oyunun asıl adı "jean paul marat'nın takip edilip öldürülmesinin, charenton akıl hastanesi'nde marquis de sade yönetiminde
    hastalar tarafından canlandırılması" dır. hayvani uzun bir isim olduğundan genelde marat sade adıyla bilinir.
  • 90 li yılların ortasında odtu oyunculari tarafindan çok büyük bir oyuncu kadrosuyla sergilenen oyundur.
  • 1964 yılında ilk kez berlin schiller theater'da sahnelenen ve sahne dili açısından antonin artaud, oyunculuk tekniği-politik duyarlılık açısından da bertolt brecht etkisindeki peter weiss'ın; max stirner'a verdiği ilham hasebiyle ilk dönem bireyci anarşistlerden sayılabilecek marquis de sade ile devrimci jean paul marat'ı karşı karşıya koyup kıyasıya tartıştırdığı ilginç oyunu.

    sade'in "sakıncalı" mührüyle uzun yıllar geçirmek zorunda "bırakıldığı" charenton akıl hastanesinde yazdığı ve hastalara oynattığı oyunun, iktidarın simgesel yüzünü açık eden bir akıl hastanesinde geçiyor oluşu tesadüf değildir elbette. bu, sahne estetiği ile sahnenin dilini "sınıf"a açanlardan biri sayılabilecek weiss'ın bilinçli bir tercihidir. örneklemek gerekirse oyuna müdahale ederek sakıncalı noktaları engelleyen, kollektif eylemi sekteye uğratan hapishane müdürünün sistemin denetçisi-bekçisi oluşunu ve bu konumunun gerçek hayattaki izdüşümünü kolluk kuvvetlerinden medyaya kadar yayabilmek mümkün.

    marat'ın katili corday, devrime inancını kaybetmiş ve burjuvaziden tiksinmekte marat'la eş sade, baldırıçıplaklar diye de bilinen yoksul halk adına duyulan kaygı, hastanedeki "düzen"in eyleyicisi eli sopalı bekçiler, hastaların ve sade'in içinde bulunduğu 1808 ve restorasyon yılları, sade'in oyununun geçtiği fransız devrimi'nin hemen sonrası 1793 yılı, tüm bunların üzerine devreye girip koltuklarında oturan seyircilerin bugününe yani şimdiye seslenen anlatıcılar ve weiss'ın çoklu bir zaman kurgusuyla oyunun tabanına yaydığı politik atmosfer...

    dünü içeren, dünden sonrayı gösteren, bugünü kesen!
  • bornova belediyesi şehir tiyatrosu'nun mart 2010 programında sahneye koyduğu dehşet verici trajikomik müzikal.
  • bornova belediyesi şehir tiyatrosu'nun mükemmele yakın oynadığı oyun. bir daha nezaman oynarlar bilmiyorum ama programlarına tekrar alırlarsa izmirli tiyatro severlerlerin kesinlikle kaçırmaması gerekir diye düşündün, düşünüyorum, düşünücem.
  • çok güzel, çok etkileyici ve çok emek harcanmış bir oyun. kesinlikle gidin ve görün derim. böyle oyunlar her zaman yakalanmıyor. oyuncu kadrosu, dekorlar, müzikler her şey harikaydı. emeği geçen herkesin ellerine sağlık.
  • yarısında çıktığım tek tiyatro oyunudur. ekşi sözlük yazarı olmamın olayla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
    oyundaki tek iyi şey çağlar çorumlu'nun varlığıdır.
  • tiyatro konusundaki bilgimi ,görgümü artırayım diye sık sık tiyatroya gidiyorum. bir de ucuz olmasının da etkisi var bunda. ama her seferinde bir öncekinden daha çok sıkılıyorum. bunda da öyle oldum.

    öncelikle oyunun adını bile doğru düzgün bilmiyormuşum, oyunu izlerken farkettim. gişede ''sade'ye bir bilet alabilir miyim?'' dedim. bayağa bildiğin sade diye söylendiğini sanıyordum. halbuki okunuşu ''sad'' imiş. oyunun bütününün adını nasıl telaffuz ettiğimi söylesem, cahilliğim iyice ortaya çıkacak ama ne saklayacağım ya. ''marat sade' diye okuyordum. bayağa bildiğin yazıldığı gibi okuyordum işte. ne bileyim ben ''mara sad'' diye okunduğunu.

    oyuna geleyim.

    konusunu okumadan öylece gitmiştim. sahnede izlediğimden anladığım şu: deliler var işte. bunlara bir tiyatro oyunu oynatıyorlar.oyunun konusu mara'nın öldürülüşü. tiyatronun içinde tiyatro yani. mara çok bilgili, okuyan yazan bir insan. sürekli ''kalemim nerede? mürekkebim nerede? bütün okyanuslar mürekkep, bütün ağaçlar kağıt olsa, yazacaklarım bitmez.'' tarzı bir adam. (mara'yı canlandıran oyuncu küçük sırlar'daki çetin'in babası. benim için az ünlüler kervanından olduğu için adını bilemiyorum.) mara, nedense sürekli küvette. küvette, üzerinde entari ile beylik beylik laflar anlatıyor. yok sınıf ayrımcılığı, yok burjuvalar, kahrolsun diktatörlük, kölelik. hede hödö. seni o entari ile küvette kim ciddiye alır aga? ben almadım şahsen.

    zaten tiyatronun bu ağır dili beni öldürecek. sonu gelmeyen uzun kitabi cümleler falan. didaktik didaktik bir hava. pööhh. içim kıyıldı.

    deliler de ayrı bir olay. sürekli memelerini tutan bir kadın, elinde bir heykelle dolaşan adam...hele bir tane salıncakta sallanan deli kız rolü var. tamam rolün küçüğü büyüğü olmaz da, bu nedir ki arkadaş? bütün oyun, bak iki perde boyunca, iki saat falan yani, kız sadece ve sadece salıncakta sallandı. sadece. yazık ya.

    episotlar ((bkz: episode)) arası geçişleri anlatan çağlar çorumlu'yu ayakta alkışlarım o ayrı. ha ayakta alkışlamadım oyun bitince. bastım gittim, ama illa ki birini ayakta alkışlayacak olsam onu alkışlardım.on numara karakter oyuncusu.

    müzikal diye geçiyor istanbul şehir tiyatroları oyun düzeninde ama çok müzikal bir havası da yoktu. ha hayatında hiç müzikal izledin mi ki diye soracak olursanız ,hayır. ama herhalde böyle birşey de değildir diye tahmin ediyorum. ''hak isteriz. hak isteriz. işte kellemiz.'' oyun bitince aklıma takılan nakarat bu.

    sıkıcıydı sonuç olarak. çok hem de. böggh. ya da ben çok düz bir tiyatro seyircisiyim, ama aşacağım bunu. azimliyim.
  • asıl adı "jean paul marat'nın takip edilip öldürülmesinin, charenton akıl hastanesi'nde, marquis de sade yönetiminde, hastalar tarafından canlandırılması" olan fakat -şaşırtıcı olmasa gerek ki- kısaca marat/sade olarak bilinen tiyatro oyunu ve sinema filmidir.

    ben size filminden bahsedeceğim:

    alman yazar peter weiss'ın 1963-65 yılları arasında kaleme aldığı bu oyunu, ünlü tiyatro yönetmeni peter brook 1967 senesinde filme çekmiştir. filmin oyuncu kadrosu royal shakespeare company oyuncularından meydana gelmektedir ve -söylemeye gerek var mı bilmem- oyunculuklar üst düzeydedir.

    georges danton ve maximilien robespierre ile birlikte fransız ihtilali'nin baş aktörlerinden biri ve bir jakoben olan jean paul marat'nın, jironden taraftarı charlotte corday tarafından, illetine tutulduğu cilt hastalığının acılarını dindirmesi nedeniyle sürekli olarak içinde yaşadığı banyo küvetinde bıçaklanarak öldürülmesi olayını merkeze koyarak arka planda bir ihtilalin çözümlemesini gerçekleştiren film, bir tiyatro oyunu estetiğinde işlenmiştir.

    weiss, sadizmin isim babası olan ve gerçekte de hayatının 13 yılını charenton akıl hastanesinde geçiren marquis de sade ile marat'yı karşı karşıya getirerek birey/toplum, özgürlük/tutsaklık, amaç/araç, akıl/duygu/arzu/tutku gibi mevzularda derin derin tartıştırır.

    öte yandan film -ve oyun- bir müzikaldir aslında. richard peaslee'nin başarılı bestelerini; kokol, polpoch, cucurucu ve rossignol adında dört soytarı'nın başını çektiği hastalar korosu seslendirir.

    fransız ihtilali'nin ruhu ve tarihi, jakoben/jironden mücadelesi, ihtilalin başat aktörleri vb. konularda bir ön bilgi sahibi olmadan filmi sevmek ve anlamak mümkün değildir ama zaten bahsettiğimiz şey de eşşek gibi fransız ihtilali a dostlar, bilmek gerek zaten. bir de işi bir adım daha öteye götürüp önce oyunu okursanız filmden alacağınız haz bir kat daha artar.

    rengârenk, cıvıl cıvıl, derin, melodik, tarihi, politik, mizansen harikası, oyunculuk dehası, çok güzel bir filmdir. tavsiye edilesidir.
hesabın var mı? giriş yap