32 entry daha
  • bu konu hakkında şöyle bir yazımı paylaşmak isterim.

    giriş

    hiç şüphesiz, 20.yy’ın ortasından bugünlere kadar geçen süre, amerika birleşik devletler’inin aşağı yukarı her alanda hegomanyası altında geçmiştir. hatta bir çok kişi içinde bulunduğumuz bu süreci “amerikan yüzyılı” olarak tanımlamıştır. her ne kadar sscb bu yüzyılın ilk yarısında abd’ye karşı bir denge unsuru olduysa da, 1980’lerin sonundan itibaren abd tartışmasız tek süper güç olmuştur. 2000’lere geldiğimizde ise, avrupa birliği’nin sadece bir “birlik” olmaktan sıyrılıp, birleşik devletler yapısı altında tek bir federal devlet olma arzusunun en önemli işareti olarak tek para birimine yani euro’ya geçmesi ile abd karşısında yeni bir potansiyel rakip çıktı.

    tarihin garip bir cilvesi olarak, bugün abd’nin karşısına yeni bir rakip olarak çıkan avrupa birliği’nin temelleri esasında ii. dünya savaşı ertesinde yine bizzat abd tarafından ortaya konan marshall planı (yardımları !?) tarafından atılmıştı. marshall planı'nın unutulmaz sloganı olan ve aşağı yukarı bugünkü ab üyesi ülkeleri hedef alan “whatever the weather, we must move together” (şartlar ne olursa olsun birlikte hareket etmeliyiz) sloganı ile avrupa ülkelerine özellikle sovyet bloğuna karşı bir olma çağrısı yapan abd, bu birliğin bir gün olup kendisi ile rekabete gireceğini elbette tahmin edemezdi.

    bu makalede, ii. dünya savaşı ertesi uygulanan marshall planı ile 2000’li yıllarda yaşanan irak savaşı ve sonrası abd politikaları irdelenmiş ve benzerlikler tartışılmıştır.

    a. marshall planı

    a.1 marshall planı’nın amacı ve esasları

    ii. dünya savaşı ertesinde avrupa ekonomisi tam anlamıyla yıkıma uğramıştı. abd savaşa müdahil olmuş olsa bile savaşın daha ziyade avrupa kıtası üzerinde yaşanmış olması sebebiyle, amerika insani kayıplar dışında kendi topraklarında maddi kayıp yaşamamıştı. üstelik savaş ekonomisi, amerikan sanayisinin çarklarını savaş boyunca döndürmüş ve savaş sonrasına işler durumda olan bir ekonomi bırakmıştı. avrupa ise ekonomik faktörlerin neredeyse hepsinden yoksundu. uzun yıllar süren savaş insanları yormuş, savaş sonrası gelen ekonomik sorunlar iyice bıkkınlık yaratmıştı. bu psikolojik durum avrupa’yı sovyetler’in komunizm propagandasına karşı çok açık ve zayıf bırakıyordu. bu abd için çok büyük bir tehlikeydi.

    öte yandan, abd sanayisi savaş sırasında ulaştığı ve dünya çapında rakipsiz olan büyük üretim gücünün desteği ile dış piyasalara, özellikle de avrupa’ya mal satmak arzusundaydı. fakat avrupa, amerikan mallarını almak istese dahi bunun karşılığında abd’ye verecek yeterli doları yoktu.

    sonuç olarak, hem avrupa’nın bu yoksun halinin sonucunda avrupa’da komunizmin yayılmasından korkan, hem de avrupa’ya enjekte edilecek bu dolarların eni konu kendi sanayisine geri döneceğini hesap eden abd, 1947’deki bir toplantıda marshall planı’nın temellerini atmış, çekoslavakya’nın 1948 şubatı’nda sovyetler’e şok bir şekilde kaybedilişinden iki ay sonra plan resmi olarak yürürlüğe koyulmuştu. bu arada yunanistan ve türkiye’ye, acil yardım adı altında, planın resmiyete dökülmesini beklemeden, truman doktrini bağlamında komunizm ile mücadele için 1947 ocak’ında para yardımları başlatılmıştı. tablo a.1 ve tablo a.2 ‘de marshall planı çerçevesinden her ülkeye ne kadar yardım yapıldığını gösterilmiştir. bu tablodan görüleceği üzere, marshall planı çerçevesinde en büyük yardımı abd’nin en sadık müttefiki ingiltere almıştır.

    ülke ________________toplam
    ingiltere__________________3,297
    fransa___________________2,296
    almanya__________________1,448
    italya____________________1,204
    hollanda__________________1,128
    belçika ve lüksemburg________777
    avusturya__________________488
    danimarka__________________385
    norveç_____________________372
    yunanistan__________________366
    isveç______________________347
    isviçre_____________________250
    türkiye____________________137
    irlanda____________________133
    portekiz____________________70
    izlanda____________________43

    tablo a.1: marshall planı çerçevesinde yardım alan ülkeler.

    marshall planı’nı sadece komunizme karşı bir sigorta olarak görmek büyük yanlışlık olur. marshall planı esasında bretton woods toplantıları'nda ortaya konulan ve abd hegemonyasını kabul ettirmeye çalışan yeni ekonomik düzenin önemli bir aşamasıydı. ii. dünya savaşı ertesinde abd savaştan o kadar güçlü çıkmıştı ki, dünya kömür üretiminin yarısı, petrol üretiminin üçte ikisi ve elektrik üretiminin yarısından fazlasını tek başına yapıyordu. bunun yanında çok büyük miktarda uçak, otomobil, gemi ve diğer makina üretim kapasitesine sahipti. fakat amerikan kapitalizmi ne kadar güçlü olursa olsun müttefikleri ve pazarları olmadan yaşayamazdı. üstelik hem savaş sonrası geri dönen askerlerin işgücü piyasasına katılması sonucu oluşacak bir dengesizlik hem de savaş ekonomisinin bitmesi 1929 buhranında olduğu gibi, ani talep daralmasına neden olabilirdi. abd, sahip olduğu bu büyük sanayi gücü için büyük pazarlar yaratmak zorundaydı. öte yandan, avrupa o kadar fakirdi ki, amerikan mallarını finanse edemiyor ve amerika’ya karşı verdiği büyük ticari açıkları sonucunda abd’den yapmış olduğu ithalat sekteye uğruyor, istenilen düzeye çıkmıyordu. bretton woods toplantıları sonucuna göre imf, avrupa devletleri’nin abd’ye karşı verdiği ödemeler dengesi açığını finanse edecekti. lakin imf bu açığı finanse etmekte yeterli olamadı. bu durum amerikan doları’nın dünya çapında hem rezerv para birimi hem de dış ticarette kabul gören bir para birimi olma sürecini yavaşlatıyordu.

    işte tam bu ahvalde, marshall planı yürürlüğe konmuş avrupa’da yaşanan dolar kıtlığına böylece bir son verilmişti. marshall planı çerçevesinde avrupa ekonomisine enjekte edilen toplam para miktarı yaklaşık 13 milyar $’dı. bugünkü fiyatlar ile bu miktar yaklaşık olarak 130 milyar $ gibi bir büyüklüğe denk gelmektedir. 1947 yılında bu miktar amerika’nın gsyih’nın yaklaşık % 5.4’üne tekabül ediyordu. bugün bu oran yaklaşık olarak 632 milyar $’a denk gelmektedir.

    a.2 marshall planı’nın sonuçları

    marshall planı 1951 yılında sona ermiştir. yardımları daha da uzatma çabası olsa da, kore savaşı’nın abd bütçesi üzerindeki artan maliyetleri bu çabayı sonuçsuz bırakmıştır. yine de, marshall planı sonuç itibariyle oldukça başarılı olmuştur. marshall planı sonucunda;

    • avrupa kıta ekonomisi tarihi boyunca eşi görülmemiş bir büyüme göstermiş, 1948-1952 yılları arasında üretim % 35 artış kaydetmiştir. savaş sonrası avrupa’da görülen kıtlık ve yoksulluk yok olmuş hayat standartları bu yardımları takip eden 30 yıl içerisinde ciddi miktarlarda artmıştır.

    • avrupa ülkelerindeki toplumsal gerginlik nerdeyse tamamen azaltılmış, politik istikrar sağlanmıştır. bunun sonucunda “komünizm tehlikesi” yok olmuştur. gerçekten de, savaş sonrası ortaya çıkan komunist partiler, marshall planı sonucunda büyük popülarite kaybına uğramış ve yok olmuşlardır.

    • her şeyden önemlisi, bretton woods toplantıları’nda ortaya konan plan işlerlik kazanmış, amerikan doları de facto olarak dünyanın resmi para birimi olarak kabul görmüştü.

    • marshall planı’nın bir sonucu da, avrupa birliği düşüncesinin temellerinin atılmasıydı. bu tip bir birlik serbest ticareti desteklediği için abd uzun süreler avrupa birliği fikrini desteklemiştir.

    b. marshall planı sonrası

    marshall planı ertesinde, 1950 ve 1970 yılları arasında avrupa umulandan çok daha büyük bir kalkınma göstermiş. 1945-50 arası abd’den ithalat yapmaya dahi gücü yetmeyen avrupa devletleri 1960’ların ortasından itibaren abd’ye karşı ticaret fazlası vermeye başlamışlardı. bunun sonucunda da ellerinde dolar fazlası oluşmuştu. o yıllarda bretton woods toplantılarında alınan kararlar gereği her hangi bir ülke elindeki dolar karşılığı kadar altını amerikan merkez bankası’ndan (fed) talep edebiliyordu. özellikle franceís de gaulle yönetimindeki fransa, abd’nin vietnam savaşı sonucu oluşan bütçe açıklarından endişe duyarak sürekli olarak amerikan merkez bankası’ndan altın talep etmiştir. 1971 mayısı’na gelindiğinde, fed’den ülke dışına olan altın akışı o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır ki, bu durum abd’nin elindeki altın rezervlerini ciddi miktarda tehdit eder hale gelmişti. sonuç olarak 1971 ağustos’unda nixon yönetimi şok bir kararla altın standardını tamamen kaldırdı ve doları serbest dalgalanmaya bıraktı. o vakte kadar bir ons altının değeri 35 $’a sabitlenmişti. fed kendisine dolar getiren bu ülkelere bu fiyat üzerinden hesaplayarak altın veriyordu. nixon’un doları serbest dalgalanmaya bırakmasıyla dolar altın karşısında hızla değer kaybetti. böylece avrupa’nın elinde birikmiş olan dolarlar birden bire devalüe olmuş oldu. bu durum aslında bir nevi bretton woods kararları’nın iflas etmesi demekti. fakat abd’nin yeni bir düzen tesis etmesi çok uzun sürmedi. tamamen anglo-amerikan firmaları güdümünde fiktif olarak çıkartılan 1973 opec petrol krizi sonrası petrol fiyatları % 400 oranında artmıştı. abd, amerikan dolarının sırtını nereye dayayacağını bulmuştu. 1973 yılından itibaren dünya petrodolar kavramı ile tanıştı.

    b.1 petrodolar döngüsü

    1973 yılında anglo-amerikan petrol firmalarının güdümünde yaratılan petrol krizi sonucu petrol fiyatları 2 $ seviyesinden 11 $ seviyesine fırladı. bu durum dünyada büyük bir dolar açığı yarattı. zira petrol satan ülkelerin sadece amerikan doları’nı kabul etmeleri sebebiyle, diğer ülkelerin petrol satın almak için ciddi miktarlarda dolar sahibi olmaları gerekiyordu. böylece abd, amerikan doları’nın arkasını dayayabileceği kuvvetli bir duvar bulmuş oldu.

    bu planın detayları 1971 yılında isveç’in saltsjoebaden kentinde yapılan bilderberger toplantılarında ortaya konmuş ve iki sene içinde de uygulanmıştı. petrodolar döngüsü aşağı yukarı şöyle işliyordu; petrol fiyatlarındaki anormal yükseliş sonucu petrol ithâl eden ülkelerden petrol üretici ülkelere (opec) ciddi bir dolar akışı oldu. opec ülkeleri dolar akınına uğradı. nerdeyse tamamı amerikan destekli diktatörlük olan bu ülkelerdeki egemen zümre, ellerinde biriken dolarları londra ve new york’taki bankalara yatırdılar. artan petrol fiyatları almanya, japonya veya diğer avrupa ülkeleri için çok büyük sorun yaratmadı. bu ülkeler yüksek teknoloji sahibi sanayi güçleri sayesinde uluslararası ticaret arenasında sahip oldukları üstünlükleri sebebiyle yüksek petrol fiyatlarına uyum sağlayabildiler. öte yandan türkiye, brezilya, meksika vs. gibi üçüncü dünya ülkeleri ise kabaran petrol faturaları karşısında çok savunmasız kaldılar ve döviz sıkıntısına* düştüler. opec ülkelerinden ciddi miktarda dolar mevduatı toplayan anglo-amerikan bankaları bu paraları, gerek nakit kredi açarak ya da bu ülkelerin çıkardığı eurobondları satın almak vasıtasıyla üçüncü dünya ülkelerini finanse ettiler. her ne kadar bu düzen bir süre devam ettiyse de, 1982 ağustos’unda meksika'nın krize girerek, borçlarını ödeyemeyeceğini* ilan etmesiyle döngü kırılmış oldu. bu olaydan sonra imf’nin, üçüncü dünya ülkelerinin borçlarını ödemesini sağlamak hususundaki önemi belirginleşti. imf genel olarak bu devletlerin her türlü sosyal harcamalarını kısmalarını sağlıyor böylece borcun geri ödemesini garanti altına almış oluyordu.

    bu düzen küçük aksaklıklara rağmen 1990’ların sonuna kadar işledi. japonya’nın ve uzakdoğu’nun uluslararası ticaretten pay almasıyla, bu ülkelerde düzene dahil oldular. bu ülkeler abd’ye karşı verdikleri büyük dış ticaret fazlası sonucu ellerinde oluşan dolarların bir kısmı ile petrol aldılar veya amerikan tahvil ve bonolarına yani dolayısıyla amerikan dolarına yatırım yaptılar. böylece amerika’nın vermiş olduğu büyük ödemeler dengesi açıklarını finanse etmiş oldular.

    b.2 euro’nun piyasaya çıkışı – irak savaşı

    her ne kadar avrupa birliği düşüncesine, abd, marshall planı’ndan bu yana ılımlı yaklaşsa da, 1990’lı yıllardan itibaren birliğin uzun vadede tek bir devlet olma idealini ortaya koyması abd’nin hoşuna gitmemiştir. zira böyle bir devlet abd ile birebir rekabete girebilecek bir büyüklükte olacaktır. özellikle euro’nun 1999 yılında piyasaya çıkması ile dolara uluslararası piyasalarda ilk defa güçlü bir rakip çıkmıştır. üstelik 2000 yılında fransa’nın ve diğer bazı avrupa ülkelerinin saddam hüseyin’i petrolü dolar karşılığında değil de, euro karşılığında satması için ikna etmesi sonucunda, abd’nin hegomanyasına karşı ciddi bir tehdit oluşmuş oldu. abd böylelikle hegomanyasının dayandığı iki dayanaktan biri olan dolara karşı bul saldırıyı bertaraf etmek için hegomanyasının diğer ayağını kullandı, yani rakipsiz askeri gücünü. abd’nin savunma (?) harcamaları tutarı yaklaşık olarak 400 milyar $ seviyesindedir. bu rakama en yakın tutar olan ab’nin savunma harcamaları toplamı dahi bu oranında üçte birine yaklaşmamaktadır. hatta geri kalan 15 ülke toplamı, abd’nin savunma harcamalarının toplamına erişmemektedir. yapılan hesaplara göre çin’in abd’ye bu bakımdan rakip olabilmesi için dahi yaklaşık 30 sene geçmesi gerekmektedir.

    irak savaşı işte böyle bir güç dengesi ekseninde çıkmıştır. elbette ki, bu savaşın sebebi medyaya aksettirildiği gibi irak’ın güya sahip olduğu nükleer ya da kimyasal silahlar değildir. abd’nin irak’a saldırmasının altında yatan sebep, petrodolar döngüsünün kırılmasını engellemektir. zira saddam hüseyin 2000 yılında yaptığı açıklama ile ürettiği petrolü sadece euro karşılığında satacağını duyurmuştu. hali ile bu abd’nin kabul edemeyeceği bir durumdur. zira irak’tan sonra diğer opec ülkeleri de euroyu dolara alternatif olarak sunarlar ise, bunun sonucunda petrodolar döngüsü kırılacak ve abd’nin iç piyasası çok ciddi miktarda dolar arzı ile karşı karşıya kalacaktır.

    öte yandan abd’nin 500 milyar $’ı aşan ödemeler dengesi açığını finanse eden üçüncü ülkelerin ellerinde ciddi miktarlarda abd bonoları ve tahvilleri birikmiş durumdadır. bu durumda dolara karşı oluşacak en ufak güvensizlik, piyasadaki oyuncuların panik halinde satışlara sebep olacağı ve bu da bütün dünya ekonomisinde uzun yıllar süren bir depresyon süreci başlatacağı da aşikardır. kurulu düzen, abd dışındaki oyuncuların (japonya, çin, güney kore, almanya, fransa, rusya) çok da hoşlarına gitmese dahi yıkmayı göze alamayacak (too big to fail) kadar bu düzenin bir parçası oldukları için (fransa göreceli olarak bir istisnadır.) abd’nin irak politikasına uluslararası arenada ciddi bir muhalafet çıkmamıştır.

    c. sonuç

    sonuç olarak 1945 ile günümüz arasında süregelen amerikan hegemonyasını üç ana döneme bölebiliriz.

    • 1945 - 1973 arası dönem. bretton woods toplantıları ve marshall planı vasıtası ile abd hegomanya kurmaya çalışmıştır. bu dönemde amerika ve müttefikleri uyuglamaya konan plan üzerinde hemfikirlerdir. sovyetler’i saymazsak, abd’ye kendi müttefikleri içinde muhalafet yok gibidir.

    • 1973 – 1999 arası dönem. bu dönemde, altın standardı tamamen terk edilmiş, abd doların sırtını petrole yaslamıştır.

    • 1999’dan bugüne kadarki dönem. bu dönemde abd’ye kendi müttefikleri içersinde dahi ciddi muhalefet ortaya çıkmış, abd artık tam bir emperyal güç gibi tek başına hareket etmeye başlamıştır. avrupa birliği ve uzakdoğu ile yaşanan rekabet ve ilişki doğrultusunda politikalar oluşturulmuş, saldırmasını beklemeden saldır (pre-emptive war) politikası sayesinde herhangi bir ülkeye tam olarak geçerli neden öne sürülmeden saldırma ve işgal etme stratejisini uygulanmaya başlamıştır.

    irak, iran ve venezüella, abd’nin açıkça düşman olarak gördüğü bu üç ülke de, petrolü euro ile satma kararlarını açıklamış ülkelerdir. iran, 2006 yılı içerisinde işlerlik kazandırmayı düşündüğü tahran petrol borsası vasıtasıyla euro bazlı petrol kontratları satarak avrupa’da yeni pazarlar kazanmayı planlamaktadır. abd’nin iran’ın bu açıklamasından kısa süre sonra tıpkı irak’a yaptığı gibi, iran’ı da nükleer silah geliştirmek ile suçlaması basit bir tesadüf değildir. aynı şekilde petrol üretiminin bir kısmını hali hazırda euro ile satan tek ülke olan venezüella başkanı hugo chavez’e kaşı açık açık suikast planları yapılması ve hatta abd destekli başarısız bir askeri darbe girişimi yaşanmış olması da oldukça manidardır.

    bu bakımdan marshall planı ve irak savaşı aynı amaca hizmet eden ve amerikan hegemonyasının iki farklı dönemine tekabül eden iki benzer olaydır.
117 entry daha
hesabın var mı? giriş yap