• stüdyoda kaydedilen 10 albumluk masada serisinin aynı günde yapılan 4 cdlik ilk bölümünün ilki masada alef. alef ibrani alfabesinin (ve fenike alfabesinin) ilk harfi olup aynı zamanda rakam değeri olarak da “bir”i işaret etmektedir. dini açıdan anlamı ise tanrının birliğidir. albümün diğer kayıtları da yine ibrani alfabesinin (sayısal nitelikte taşıyan) sırasıyla adlandırılmıştır.

    bu ve serinin diğer albümlerindeki düzenlemelerin çoğu yahudi halk ezgilerini andırmaktadır. ince zeka örgüsüyle kurulmuş parçaların hemen hemen hepsi insanda güçlü duygular uyandırmaktadır, kimi zaman melankolik, kimi zaman mistik, agresif veya zarif. tabii john zorn’un spy vs. spy adlı ornette coleman’a adadığı albümden sonra masada projesinde yine kendisinden esinlendiğini bir kez daha hatırlatmaya gerek yok. bu albüm belki de çok fazlaca doğurgan olan bu topluluğun ilk sıçrama tahtası. sadece trompetçi dave douglas’ın gerçek anlamda adını duyurduğu ilk kayıtları olmayıp, çok fazla dinamik bir şekilde saksofonunu üfleyen john zorn’un arkasında muhteşem bir rhythm section yaratan davulda joey baron ve basta greg cohenin müziklerine imza attığı bir albüm. parçalarda genelde yalnızca rhythm sectionla yapılan doğaçlamalara izin verilmediği için dave douglas’ın john zorn’la birlikteki tutarlı bir tezatlığını gözlemleyebiliyoruz. hemen hemen her durumda solo yapanın arkasında ikinci alet karşı melodiler üreterek sanki yoğun bir şekilde tıka basa doldurulmuş notalar topluluğu havası oluşturmaktadır (john coltranein sheets of sound’u ile karıştırılmamalı). zaten bu nota grupları parçaların geniş yelpazedeki duygusunu ve tatlarını vermektedir.

    masada alef agresif bir parçayla jair ile açılıyor, arkada gerilimli bir rhythm section ve daha sonra john zorn soloya başlıyor. tam zorn fazlaca kaotikleşmeye başladığı anda dave douglas sahneye çıkıyor ve parçanın açılış melodisini değişik bir biçimde sunarak bir bakıma zorn’un çaldığı melodilere tezatlık oluşturarak bu sefer kendi soloyu ele alıyor. daha sonra karşılıklı ya da aynı anda konuşmalarla parça devam ediyor. ilk önce saksofon ve trompet, sonra da rhythm section bunlara katılarak birlik içerisinde parçayı tamamlıyorlar.

    bu albümde görülen bir özellik olarak, bu tür agresif ya da hareketli parçaların arkasından hemen daha koyu, daha ağır, daha melankolik parçaların gelmesi. ikinci parça bith aneth de buna bir örnek teşkil ediyor. klezmer’e yakın bir vals görünümünde. birinci parçaya göre daha oryantal ve daha mistik. tabii melankolik bir havasi da var. genelde dave douglas’ın trompet mute’u üst perdeden çıkardığı çeşitli haykırışlar, viyaklamalar, homurdanmalar ile bezenmiş. joey baron’in ise ustalıklı perküsyonunu dinliyoruz.

    tzofeh albümün masadaya yeni başlayanlar için algılanması en kolay parçalarından biri olabilir. keyifli ve eğlenceli bir melodi. baron’un sert ritmiyle 2 ve 4. vuruşları aksanlamasıyla oluşan aceleci havada (bana daha çok bir sarkaçı hatırlatan) zorn ve douglas sololarını yapıyorlar ve daha sonra sıra joey baron’a geliyor. ritmin nabzını bu soloda da muhteşem bir şekilde tutmayı başarıyor.

    bu parçadan sonra yine bir kalıp olarak daha ağır ashnah parçasına sıra geliyor. yavaş bir melodiden sonra hafif hafif trompet ve saksofon çığlıklarını duymaya başlıyoruz. parça kaotik bir birlik döngüsü içerisinde sürüyor.

    ve tekrar canlı ve hareketli, hip tanah parçası geliyor. ornette coleman’ın jazzda devrim yaratmış erken harmolodics dönemini hatırlatan bir parça.

    bir bas soloyla açılan kanah parçası birlik içinde yavaş yavaş melodik örgüsünü kuruyor ve genelde john zorn ve dave douglas birbirlerine tezatlıklar kurarak kanah’ın hoş melodisi üzerine yaptıkları dolambaçlı doğaçlamarıyla parçayı sürdürüyorlar.

    delin tekrar ornette coleman’ı anımsatan coşkun ve kısa bir parça. cohen’ın bass solosunu dinleyebiliyoruz.

    dokuz buçuk dakikalık janohah, bass yürüyüşleri ve 2 barlık kısa fakat akılda kalır bir melodi üzerine kurulmuş modern bir jazz parçası görünümünde. en sona doğru ise baron zil vuruşlarını gittikçe güçlendirerek ve hızlandırarak soloyu alıyor.

    kaotik ve dar bir alana sıkıştırılmış izlenimi uyandıran zebdi bu grubun tam olarak neye yaptığına güzel bir örnek teşkil edebilir. yukarıda da belirttiğim gibi zorn ya da douglas eş zamanlı olarak birbirine tezatlıklar oluşturarak ve bağımsız bir şekilde doğaçlama yapar ve hangi enstrümana bakılırsa bakılsın arkadaki muhakkak ilginç bir fikirle ortaya çıkıyor olur. zebdi’de bunun güzel bir örneği olsa gerek

    idalah-abal, cohen ve baron tarafından yavaşça sunuluyor. zorn ve douglas birlik içerisinde melodiyi çaldıklarında kederli bir ağıt havası hakim olduğu anlaşılıyor. daha sonra zorn başta melodik bir balad niteliğindeki doğaçlamasını kaotik bir haykırışa ve ağlamaya çeviriyor ama bunu mükemmel bir duygu içerisinde yaptığı söylenebilir. douglas’ın yaptığı ise arkadan üzgün bir şekilde bu melodileri desteklemek. tek kelimeyle güzel bir yahudi free jazz balad’ı (eğer böyle bir terim sonunda zorn tarafından oluşturulabildiyse) da denebilir. parça açıldığı gibi yavaşça davul ve bas eşliğinde terkediliyor.

    albümün kapanış parçası zelah yine sıraya göre gittiğimize göre hareketli bir parça, ritmik ve enerjik bir davulla ve arkada nabzı çok iyi tutan bas yürüyüşleriyle sahne alıyor. melodinin tanıtımından sonra bu projede çok sık rastlanmayan tekli solo ilk önce zorn tarafından daha sonra da douglas tarafından yapılıyor. daha sonra yine artık alışık olduğumuz ikili soloya geçiliyor. ve parça melodinin bir kez daha çalınmasıyla enerjik bir biçimde sonlanıyor.
hesabın var mı? giriş yap