• öz itibari ile tanrı fikrinin insan beyninin ürünü olduğunu öne süren felsefe. bütün herşeyi bilimsel bilgiyle açıklar ve metafiziğe prim vermez.
  • evet, bu güzel bir bkz olacak
    (bkz: materyalizm)
  • örnek vermek gerekirse;
    depremin oluşumunu "allahın işi" diye açıklamak yerine , deprem: "yer kabuğunun iyice oturmamış bölümlerinin yerinden oynamasıdır" şeklinde tanımlayan felsefedir diyebiliriz. "evrende olan her şeyin bir sebebi vardır , bunun her hangi bir doğa üstü güçle alakası olamaz" felsefenin özüdür.
  • evrenin oluş nedenini ve yaşamın amacını kendiliğindenlik, evrim ve görecelilik ile ilişkilendiren bir yaklaşımdır. bu yaklaşıma göre evren varolduğu için biz varızdır ve evrensel sistemin bize sunduğu doğrularla, doğanın yasalarını doğru şekilde kavrayıp onlarla yaşamayı öğrendikçe hayatımızın amacına göre yaşandığına inanılır. kimse bana batı kapitalist toplumları materyalisttir demesin; batı kapitalizmi feci şekilde kaderci, protestan bir hristiyanlık pozitivizmi ve sert bir teknofetişist pozitivizmin karması bir felsefi yaklaşıma sahiptir.

    ama onun da bir nedeni olmalı derseniz, üzerine bolca edebi eser üretebilir, hatta bir yaşama biçimi bile geliştirebilirsiniz. peki tüm evrenin oluşunu açıkladığına inandığınız o "neden", acaba bırakın evreni, insanın varoluşunu ne kadar açıklayabiliyor? insanın tüm yaşamsal gerekliliklerini karşılamaktan aciz ve varolduğu feci şekilde kuşkulu bir sürreal evrenle ilişkilendirmekten ibaret bir sisteme dayanarak, basbayağı somut olan ve hakkında daha çok çok az bilgiye sahip olduğumuz bir evren için, total bir "neden" açıkladığınız iddiasını dile getirme cürretini nereden buluyorsunuz?

    hayatta cahil cesareti kadar korktuğum hiçbir şey yok benim.
  • felsefeye başkaldırmış felsefe. bilimle felsefe arasındaki arafta, huzursuz bir ruh hali icindeki sey. hegel "butun felsefe eninde sonunda idealisttir" demis. buna kusku yok. cunku felsefe eninde sonunda bir anlam üretir. anlam da doğal değil insanı aklına ait bir sembolleştirmedir. düşünceye aittir. materyalizim iddiasını koruyacaksa sadece idealizme değil, felsefeninin tanımınakafa tutmak zorundadır.

    ama bu zorundalık "çöreğin kanıtı onun yenmesidir" tarzından demoklesin kılıcıvari bir el çabukluğuyla halledilemez. önce pişeceksin felsefenin içinde. uzun zaman alacak bu. sonra materyalizmin demli, durağan mecrasında durabilirsin. her yiğidin harcı değil yani.

    (bkz: sadece gerçek güzeldir)
  • iki gun uretilmis bir sey yemeseler dusunce uretebilirlermiydi diye sormak istedigim felsefi karsitlari olan dusun alani.
  • düşünce de beynin ürünüdür ve beyin maddi nitelik taşır, önermesiyle idealizmle olan tartışma ortamını bir parça daha germiş düşünce akımıdır. marx gibi söylersek, düşüncesi olmayan beyinler canlılık durmunu korumaya devam ederler ancak beyni olmayan bir canlının düşünebilmesi olanaklı değildir. düşünce , akıl yürütebilme insan eylemlerinin en soylularından biridir ancak son çözümlemede dayandığı nokta maddi bir varlık olan beden ve onun fonksiyonlarıdır.
  • materyalizmle idealizmin temelde sidik yarıştıran basit düşünme biçimleri olmadığını,bunların her birinin yaşama karşı belli bir duruşu sağlamada temel referans noktaları olduğunu unutmadan şunu da ekleyelim;zihinde var olan ve gerçekte var olan diye ayırdığımız varlık alanın temelinde madde mi yoksa düşünce mi yer alır sorularına verilmiş yanıtlara bakıldığında materyalizmin olgusal olana, idealizmin ise kavramsal olana yöneldiği gözlenir.olgusal olanın,pozitif olanın golllere, öne geçmelere ihtiyacı hali hazırda yoktur çünkü deneysel yoklama zaten gerçekliği algılamada en güvenilir referanstır. idealizmin insanların ruh sağlığı için belli bir ihtiyaca yanıt verdiğini gözardı da etmemek gerekir.
  • kendiliğindenlik: evrende bir dolu madde vardır. her taraf madde ile doludur. öyle gökyüzünde taşlar, onların üzerinde güzel güzel mineraller filan. bunlar bir oraya bir buraya sürüklenirler. manyetizmin o muhteşem yasaları gereği, bunlar kendilerine göre bir büyüme, gelişme durumundadırlar. bunları kimse geliştirmez. kendiliğinden vardırlar, şu ya da bu formda hep olmuşlardır ve hep olacaklardır. buna inanmak zor değil mi. "0" sayısının gerçekte hiç söz konusu olmadığını, 0 sandığımız herşeyin aslında 1'in başka bir hali olduğunu bilmek. kendiliğindenliğin en önemli yasalarından biri de diyalektiktir. her kendiliğinden süreç, bambaşka süreçleri yaratır.

    evrim: işte bu kendiliğindenlik içinde hayat oluşur. dedik ya, yaşamın oluşabilmesi için 1/3,256,789 (aksini kanıtlayın hadi, hehe) bir gezegende su bulunur. ve suyun içinde tarihin bir evresinde oluşan bir yaşamsallık, evrilip kavrayış, algıları okuyup kavramsallaştırabilme, yani söz konumuzu bile eden varoluşu yaratır.

    görecelilik: olgular bulunduğumuz yere, oluş koşullarımıza ve kendi sınırlarımıza göre, değişken bir etkiye ve algılanabilirlik sınırına sahiptirler. herşey birbirini göreceli olarak etkiler ama bunu kavramamız onbin yıllar alabilir.

    canlı kavramını biz bir algı sınırıyla kavrıyoruz. ama bizim anlamadığımız anlamda, gaz, ışık ya da belki gezegen formunda bir canlı ve hatta onun kendine has bir aklı da söz konusu olabilir. evrenin kendisi belki de dev bir hayvandır, bizim algı sınırlarımızın dışına çıkar isek.

    materyalizm bizim burada varoluşumuzu inceleyen bir tıp bilimidir böyle bakarsak.

    - tut kulak memeni evladım, sık sık, acıyor mu?
    - ama kulak mememin acıması bunun da vıdı vıdı.

    siz bunlara inanmayı tercih edebilirsiniz, kimse kimseyi suçlayamaz bunun için. ama sen buna inanacaksın derseniz, terörist olurum da böyle bir gerzekliğe inanmam diyeceğim. suçlayın beni hadi, kafirim ben. hayır sizin bırakın düşünmenizin, düşünmenizi yaratan algının, psikolojik koşullarınızın bile kimyasal dengeniz ile alakalı olduğunu söylemeyeceğim, gidin kendiniz düşünün bunları. üst-öte şeyleri sorgularken burnunuzun dibindeki hayatı da anlamaya çalışmayın, kanseri filan da matrix arızasına bağlayın. oh yea.
hesabın var mı? giriş yap