• birçok kez hariciye nazırlığı ve sadrazamlık görevlerinde bulunmuştur. 1814-1871 yılları arasında yaşamıştır.

    babası ali rıza efendidir* bu osmanlı sadrazamının.
  • 1815-1871 yılları arasında yaşamış osmanlı devlet adamı. 15 yaşında divan-ı humayun kalemine katip olarak girmiş. 1835'te viyana elçiliğine katip olarak atanmış. 1841'de londra elçiliğne atanmış. 1846'dan sonra yedi kez hariciye nazırlığı yapmş.
    küçük bir anktod: tarihi bir ayar: paris'teyken kraliçenin bulunduğu bir yemekte herkesin bir fiyatı olduğunu söylemiştir. kraliçe: 'bu en azından benim için geçerli değil. herşeye sahibim. bana ne önerebilirsiniz ki?' tarzında bir şeyler gevelemiş. ali paşa da: 'bakın pazarlığa başladık bile' demiş.
  • yeni osmanlılar (namık kemal, ziya paşa, ali suavi vs.) kendisini pek sevmezlermiş. baskıların sebebinin abdülaziz değil ali paşa olduğunu, onun padişahı yönlendirdiğini söylerlermiş. meşrutiyete de engel olarak onu görürlermiş.

    1871 eylülünde ölünce avrupa'ya kaçmak zorunda kalan yeni osmanlılar için bir umut doğuyor, memlekete dönme ve memlekette istibdatın sona ermesi konusunda umutlanıyorlar. fakat umdukları gibi olmuyor.

    ahmet cevdet paşa'nın tezakir isimli eserinde, ali paşa'nın cenazesi ile ilgili bir anekdot var:
    ali paşa'nın cenazesi yeni cami'ye getiriliyor. ahmet cevdet paşa namaza ucu ucuna yetişiyor. arkalarda saf tutuyor. hoca, namazı kıldırıp "nasıl bilirdiniz?" diye soruyor, hiç kimseden ses çıkmıyor.

    ali paşa süleymeniye camii haziresinde defnedilmiş, mihrabın orada süslüce bir mezar. allah günahlarını affetsin...
  • 1815 yılında doğdu. islahat fermanını hazırlayan ve yürürlüğe koyan osmanlı sadrazamı. mustafa reşit paşa sadrazam olunca kendisi ile aynı fikirleri paylaşan ali paşayı hariciye nazırı yaptı. ali paşaya daha sonra vezirlik ve müşirlik rütbesi verildi. 1852 de reşit paşa sadrazamlık görevinden azledilince yerine ali paşa getirildi. bu durum iki paşanın arasını açtı ise de zaman içerisinde nöbetleşe sadrazmlık görevini yaparak devletin bu önemli görevini uzun yıllar ellerinde tuttular. (reşit paşa 6, ali paşa 5 defa sadrazam olmuştur)
  • şöyle demiş zamanın kissinger'ı:

    "bir icraat yaptığımda rus diplomatlarının yüzüne bakarım, eğer gülüyorlarsa devlet için kötü yapmışım demektir. surat asıyorlarsa devlet için iyi yapmış olduğuma kanaat getiririm."
  • dunya bankasi'nin 1997 raporunun besinci bolumunun girisinde ali pasa'nin siyasi vasiyetinden bir alinti yapilir:

    sire, a vast majority of civil servants are ill paid... the result is that skilled and talented men shun public service.
    the government of your majesty is then forced to recruit mediocre personnel whose sole aim is to improve their weak pecuniary situation ... intelligent, hardworking, competent, and motivated individuals should direct your empires civil service .... it is your majesty s prerogative to introduce the indispensable principle of accountability,
    without which all progress is retarded and work inevitably destroyed.

    ve soz konusu bolum, "the same problems that plagued sultan abdulaziz haunt today's public burocracies" cumlesiyle baslar.

    dunya bankasi'nin "good governance" soyleminin ne sahane oldugunu dayatmaya calistigi yillardir o yillar.

    soz konusu vasiyetin fransizca yazildigi ve 1910 tarihinde bir fransiz gazetesinde yayinlandigi bilgisi de su linkte mevcut:
    http://www.tumgazeteler.com/?a=3888820
  • zafername tahmisi ve şerhi'ni yazmıştır ziya paşa ona ithafen. ali paşa bunun gerginliğiyle sabahlara kadar odasında volta atarmış. ölümünden sonra ziya paşa mezarı başında ondan af dilemiş ve ağlamış. ailesine ölümü sonrası yüzbin altın lira borç bırakmıştır.
  • devleti ilgilendiren bir konuda kararsız kaldıysa hemen rus sefaretini arar ve randevu talep edermiş.
    görüşmede çaktırmadan konuyu kararsızlık çektiği hususa getirir ve rus elçisinin o konudaki görüşünü öğrenirmiş.
    sonra da tam tersini uygularmış.
  • tanzimat devrinin, yâni resmen batılılaşmaya karar verildiği 1839 yılından sonraki devirden 1877'ye kadar olan devrin en kudretli paşası, kişisi, sadrazâmıdır. sultanlardan da güçlüdür ve kontrol hep elindedir.

    babası bir kapıcıydı mehmed emin'in. mısır çarşısının kapısını açıp kapatıyordu. çok fakir bir ailenin çocuğuydu, fakat zekiydi işte. zehir gibi kafası, minyon vücudu, suskun bir dili vardı. okumaya meyyâl, sezgileri kuvvetli ve çok düşünen biriydi. bâb-ı âli'ye, yâni dönemin başbakanlık sarayında bir dâireye çırak olarak alındı önce. istidâdı olan bir çocuktu çünkü ve hak etmişti oraya girmeyi. tanzimat fermanını ilân eden adam olan koca mustafa reşid paşa'nın himâyesinde yetişenlerdendi. devlet basamaklarını hızla çıktı mehmed emin. âlî yani yüce ismi de bâb-ı âli'de verildi kendisine. çok çalışırdı. nitekim daha 37 yaşındayken sultan abdulmecîd ona sadrazamlık verdi. buna mehmed emîn âlî bile şaşırdı. daha çok gencim ama sultanım dedi. sultan da ona ''inşallah saçların burda beyazlar'' diye iltifat etti. fakat 1 ay geçmedi ki mehmed emîn âlî azl edildi. sıkıntı yok, o dönemlerde bunlar âdiyattandı.

    mehmed emîn âlî paşa önü alınabilecek bir adam olmadığını gösterdi kısa zamanda. bu dirâyeti, kararlılığı, ağır ağır akan ama kuvvetli bir fırat nehri izlenimi veren karakteriyle eski hâmisi(himâye eden), velînimeti mustafa reşid paşa'nın da canını sıktı. zira reşid paşa da otoriter ve tek adamdı. ne var ki reşid paşa 1855'de vefat etti. o ölünce mehmed emîn âli artık tek adamdı. zaman zaman sadrazam, zaman zaman hâriciye nâzırı bazen her ikisi birlikte. kendisi için tehlike oluşturacak kimsenin ikbal basamaklarında fazla yukarı çıkmasına izin vermiyordu. zekiydi, kurnazdı, sessizdi..fark ederdi hemen sonra: anında sürgün, anında sefirlik, anında tenzil-i rütbe..

    genç osmanlıların en çok nefretini celb eden paşa oydu. sultan'ın bile sözünü geçirmediği kudretli ve akıllı sadrazam'dan tiksiniyorlardı. hele ziya paşa!..zâten bütün genç osmanlılığı âlî paşa nefreti üzerine kuruluydu. peki emîn âli paşa'nın hiç dostu yok muydu? vardı, en güvendiği, idâre sahasında tek yoldaşı: fuâd paşa.

    fuâd paşa ise çok şaşırtıcı biçimde âlî paşa'nın tam tersi bir karakter ve seciye sahibi idi. namaz niyaz bilmez, kadınları sever, ortamlara akar, avrupa balolarında aranan adam olur, nükteleriyle sevdirir kendini. ve fakat! o da kurnaz, o da zeki, o da akıllıdır. bu ikisi birbirlerinin eksiklerini tamamlarlardı âdeta.

    âlî paşa beyindi, fuâd paşa ise el-ayak. birbirlerini ölene kadar tuttular. önce fuâd öldü. 1869'da fransa'nın zengin şehri nice'de hava değişimi iken bulunurken vefât etti. 1871'de ise âli paşa. yaşarken çok nefret edilen, sövülen, korkulan, ululanan bir adamdı, yâni çook kudretliydi bu ufak tefek adam. öldüğünde en azılı nefretkârı ziyâ paşa bile mezarına gidip affet beni âli paşa dedi. herkes yiğidi öldürüyor hakkını veriyordu:

    sadrâzam mehmed emîn âlî paşa büyük bir devlet adamıydı. o öldükten sonra tanzimat devri kapandı. kendinden sonra gelen paşaların ismi bilinmeyecekti artık. çünkü sultan abdulhamid devri başlıyordu.
hesabın var mı? giriş yap