• çekirdekten yetişen, gencecik yaşına rağmen enstrümanının doğasındaki duyguyu hisseden ve yansıtan çok başarılı bir kabak kemane icracısı.
    fethiye müzik köyünde tanıdım kendisini, biraz daha alçak gönüllü olursa eğer önünde başarılarla dolu uzun bir gelecek olacağını düşünüyorum. açacağı yoldan neden yeni mehtap demirler çıkmasın bu topraklardan.

    buyrun dinleyin
  • genç yaşına rağmen çok sağlam gelecek vadeden müzisyen.
    durduğum yerden bakınca ruhu, geleceğinin teminatı olarak görünüyor.
    şuraya da birkaç işini bırakayım:

    https://www.youtube.com/…l/uch3-cbnvvusvn6mppwuhb1w

    https://open.spotify.com/…si=48n5z-8mtbwtsicbhdo6rq
  • gilad weiss'in perdesiz gitara ruh üflediği beste themistokles'e kabak kemane eşliğiyle gönlümde koca bir dağı aşan genç enstrüman icracısı, alçakgönüllülük denen kavramı henüz tanıdığını düşünmesemde gençliğinin rehaveti demeden geçemeyeceğim, çok iyi yerlerde göreceğiz onu
    themistokles
  • mart 2023’ün mahsulü nevhiz bir albüm çıkardı: hues of imagination. kamança ve tabla dışında saz yok. kamança denilen saz bizdeki kabak kemaneye çok benzer. kabak kemanenin çığlığı andıran yırtıcı sesine karşın kamança tok sesli, ağırbaşlı bir çalgıdır. iran, azerbaycan taraflarında çalınır genellikle. tablayı biliyorsunuz. hint çalgısı. aslında birbirinden çok da uzak olmayan, tarih boyunca pek çok kerreler buluşmuş, kavuşmuş ve karışmıştır bu iki kültür. bunun en mülevven, en feveranlı örneği şüphesiz kavvalidir. alevilerin deyişleri, sünnilerin mevlidi gibi hint diyarındaki müslümanların da kavvalisi vardır. dini bir müziktir. kaynağı da elbette hinduların kirtanı ve bhajanıdır. islam’dan çok daha eski geleneklerdir bunlar. müslümanların dini müziği ile hindularınki arasında alışveriş nasıl mümkün olabilmiştir ki? tabii ki savaşla, istilayla, cihadla. fakat zordan bileşik (compound) doğmaz, karışım (mixture) doğar. biliyorsunuz karşımda, karışımı oluşturan üyeler kimliklerini korurlar. birliktelikleri saf bir mahsul vermez. kolayca da ayrılabilirler. bileşiği oluşturan üyeler ise karakterlerini muhafaza edemezler. bu sayede birliktelikleri saf bir ürün verir. ve bileşiği oluşturan unsurları fiziksel olarak ayıklamak imkansızdır. savaşlarla falan ancak kültürel karışım meydana gelebilir. islam hint yarımadasına 8. yüzyılda ulaşmış olmasına rağmen iki kültürden bir bileşik kültür doğmadı. ne zaman, nasıl doğdu peki? 13 hatta 14. yüzyıllara rastlar. kapısını açan da hoca garip nevaz’dır. türkiye’de pek bilinmiyor bu isim. 12. yüzyılın başında afganistan’ın güneyinde doğmuş bir sünni mistik diyelim. peygamber soyundan geliyormuş. 16 yaşındayken babasını kaybediyor fakat babadan biraz miras da kalıyor. semerkand’a, buhara’ya falan gidiyor. sonra iyiden iyiye derviş olup hayatı boyunca geziyor. hindistan’a vardığında yirmili yaşlarında. evleniyor. hem de iki kadınlar birden. kadınlar sıradan tipler değiller. rajanın kızı falan. burada çistiyye tarikatını imar ve abad etmek için uğraşıyor. tarikatın fikri yapısının iskeleti vahdet-i vücud’tur. dayanak metinlerinin adı da keşfü’l-mahcûb. türkçe’ye çevrildi: hakikat bilgisi (dergah yayınları). ben okumadım. mala mülke rağbet etmeyen, devlete sırtlarını dönen, şiddeti hakir gören insanlar bunlar. hindistan - pakistan kültüründe hatırı sayılır yer tutar. nereden biliyoruz bunu? 2007’de garip nevaz türbesine bombalı saldırı düzenlediler, oradan biliyoruz. saldırılar hiç bir zaman atıl sembollere olmaz. neyse yani bu adam önemli. tasavvufun hint yarımadasındaki koçbaşı. hemen arkasından da lal şahbaz kalender gelir (1177-1274). o da afganistan’da doğmuş, hindistan’a gitmiş. şairdir. döneminin starıdır ve günümüzde halen şöhretinden bir şey eksilmemiştir. aziz mertebesine konan bu adamcağızın da türbesini 2017’de bombaladılar. nusret fatih ali han ile meşhur olan dam mast qalandar isimli kavvaliyi bilirsiniz. oradaki kalender işte bahsettiğim lal şahbaz kalender.

    kültürel bileşik işte böyle bir şeydir. buradan islam kültürüne veya hint kültürüne ait öğeleri ayıklayamazsın artık. karşısına da zoraki, ahenksiz bir karışım koyarak örneğimizi pekiştirelim:

    stabat mater

    o kadar kötü bir müzik ki yazmakta, tarif etmekte zorlanıyorum. yere göğe koyulamayan bir herif karl jenkins. bu çocukça ve riyakarca inşa edilmiş çok renkliliği, çok sesliliği sıkıysa eleştir. guardian’da falan da eleştiri yazısı yazmışlar güya; şahane, olağanüstü, çarpıcı vs. vs. amatör dinleyiciyi avlayabilecek bir müzik bu. kulağa hoş gelebilir ilkin çünkü stabat mater’in yağını, kemiğini, sinirlerini, yüreğini ayırmış; löp et koymuş tabağa. iyi ama bu yemek öyle yenen bir yemek değil ki. stabat mater’e tat veren tüm çeşniler temizlenmiş, kel alaka bir sosa batırılıp servis edilmiş. karışımda yer alan her öğeyi tek tek tanıyabiliyor, ayırt edebiliyoruz. her biri en karikatür ve en kılçıksız halleriyle buradalar. üstelik bu karışımın bir fikri zemini de yok. albüm kritiğine başlamak için burası iyi bir yer. şimdi başlayalım.

    biri ritm saz olmak üzere iki sazdan oluşan doğaçlama icralar hint klasik müziğinde çok yaygındır. müzisyenler raga denilen ve bizdeki makama benzer bir müzikal çerçeve içerisinde çalarlar. türk müziğindeki müşterek taksimlerle biraz olsun benzerlik kurulabilir fakat ben farklılıklardan bahsedeceğim tabii. hiç şüphesiz en belirgin fark müşterek taksimlerde ritm saz bulunmayışıdır. oysa hint müziğindeki doğaçlamalarda ritm saz iskeleti oluşturur. müzisyenlerden biri ezginin öteki ise vurgunun dümenindedir. müşterek taksimlerdeki gibi sırayla da konuşmazlar, beraber anlatırlar. hues of ımagination’da birlikte inşa edilen bir anlatı yok. albümün en önemli eksiği bu. tablayı çalan hanımefendi asla elini taşın altına koymuyor. melisa ne derse onu tasdik ediyor. bizim örneğimize yakın bir örnek paylaşacağım şimdi:

    video

    kemanı kala ramnath çalıyor. hint klasik müziğinin yaşayan efsanesidir. videonun bilgilendirme metnine kimse yazmamış tablayı çalan adamcağızın adını, ben yazayım: prithwiraj bhattacharjee. sabredip dikkatle dinleyenler için büyük mükafatlar var bu müzikte. behag denen bir raga bu. temel ragalardan biri. tabla, nasıl da dinleyerek çalıyor fark ettiniz mi? kimi zaman büzülüyor, kimi zaman geriniyor; bazen kemancının tutturduğu ezgiyi bir köşesinden sündürmeye başlıyor… swarupa ise melisa’yı doğru dürüst dinlemeden tasdik ediyor. kendine ait tek cümlesi yok. melisa çok mahir, aklı başında, sazını yenebilmiş bir müzisyen. karışım değil bileşik yaratma hevesinde olduğu belli çünkü kendinden de bir şeyler getirmiş. two tone air isimli parçada bu çok belirgin. teke yöresinin üslubuyla, o üslubu tahrif etmeden, karikatürleştirmeden çalmış. fakat hem ona eşlik eden müzisyenin görgüsüzlüğü hem de kendindeki deha noksanlığı bu yörenin üslubunu müziğe yedirmesine mani olmuş. suyun üzerindeki yağ damlacıkları gibi sakil duruyor. kısacık bir parça paylaşayım sizlerle; rudresh mahanthappa.

    introspection

    caz müziğinde son 20 yılın en heyecan verici isimlerinden biri. ucu bucağı olmayan, hudutsuz bir yetenek. üslup dehası. cazı hindistan’ın öz evladıymış gibi dinletiyor bize. melisa’nın tezgaha koyduğu harç böyle pürüzsüz değil ne yazık ki. son bir şey var yazmak istediğim. parçalar aşağı yukarı 5-10 dk arasında. bizdeki müşterek taksimler de genelde bu kadar sürer. fakat dikkat edin irticalen çalınan hint müzikleri 20 dakika hatta bazen 30 dakikayı bulur. yukarıda paylaştığım örnekte de öyleydi: 32 dakika! 32 dakika daracık bir çerçeve içerisinde oynayacaksın. deli işi. müzisyen okuyucular bunu deneyebilirler. kendinizi bir makamla veya bir mod ile sınırlayın ve bu hudutların içerisinde yarım saat çalın. işin başında olan heves babaları için kolay ve sıkıcı bir eylemdir ama işin içine girdikçe görürsün ki feci surette zor ve zevkli iştir. toy müzisyeni, toy şairi, toy yazarı ilk adımından tanırsın. büyük harflerle, slogan laflarla, gösterişli konuşur, yazar, çalar. heybesinde ne varsa bir an evvel döker, tutamaz kendini. diyelim ki rast makamında bir taksim yapacak, daha ikinci dakikaya gelmeden en pestten en tize tüm perdelere uğrar. farklı makamdan çeşnileri duyurur. vs. vs. usta müzisyen makamı dinleyiciye belletmek niyetinde gibidir. sabırla ve sırayla tırmanır, vakitsiz bağırmaz. hint müziğindeki doğaçlama ritüelleri ve teamülleri adeta terbiye tedrisatıdır. içinde dolaştığı daracık çerçeve içinde basılmadık nokta kadar olsun yer bırakmaz. bunu müthiş bir sabırla ve inanarak yapar. dinleyiciyi yerine mıhlayan, sabır ve inançtaki samimiyettir. melisa, eteğindeki tüm taşları birden dökecek kadar çaylak değil tabii fakat heyecanını batman batman serecek kadar da nefsine hakim değil henüz. bu, gençlikte kusur değil sevimli bir aksesuardır.

    toparlayalım: melisa şeylerin esasını kavrama hevesiyle dolu, bu hevesi besleyecek kabiliyet ve dirayet sermayesine mâlik; güzeli tanıyan ve takdir eden bir müzisyen. kulağa hoş gelen, hazmı kolay fakat önemsiz bir ilk albümden sonra (talûş) az daha büyük bir işe girişmiş. dilerim boyundan büyük işlere meyleder.
hesabın var mı? giriş yap